{Dostlar merhaba. Bölüm baya geç geldi farkındayım. Sağlık problemleri benim de kapımı çaldı. Daha doğrusu beyaz ışığı görüp geldim ama önemi yok. Sonunda yazabildiğim için çok mutluyum. Oy ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.🙏🏻 Destek veren herkese teşekkür ederim.♥️Keyifli okumalar.}
Seneler önce herhangi bir gündü. Üvey annem bir bahaneyle komşuya gitmiş ve geri dönmemişti. Artık masamızda yemekten çok dert, yüzümüzde gülümsemeden çok gözyaşı vardı. Bir akşam vakti Jiyan'ın hastalığıyla ilgilenirken aynı zamanda ona ninniler söyleyip uyuması için uğraşıyordum. Bir bez yardımıyla bedenini ağır ağır silip ısısını hafifletmeye çalıştım.
"Bir küçücük aslancık varmış,"
Uyumadan önce neredeyse her gece ona bunu mırıldanırdım.
"Çöllerde ko-koşar oynarmış."
Önce anahtarların birbirine çarpma sesi gelmişti ardından kapının açılması. Babam içeri girip bana seslendiğinde ona odaya gelmesini söylemiştim. Üvey annemi evde görmemiş olması onu sinirlendirmişti. Sorun şu ki o asla sinirlendiği kişiye kızmazdı. Ben onun tahtasıydım ve tüm öfkesi üzerime çizilirdi.
Odaya gelip kardeşimi ateşi yüksek halde gördüğünde yardım eder diye düşünmüştüm ama o bana vurmayı tercih etmişti. Buna sebep olarak, 'onu arayıp hastalığından haberdar etmemiş' olmamı gerekçe gösterdi.
O gün ona ilk defa, "İnşallah ölürsün," demiştim. Ve ilk defa peşinden o kadar dayak yemiştim. Henüz onlu yaşlarımda çok boktan bir sebeple. Ellerimle kafamı korumaya çalıştığımı hatırlıyorum çünkü o hiç acımadan vururdu. Bu geceyi daha hüzünlü yapan şey ise ruhumun o yıllarda ki travmayı gün yüzüne çıkarmasıydı. O bana saldırmak yerine sandalyeyi çekip oturduğunda yine de ellerimi kafamdan çekmedim. Hector yerine babamı gördüm bir an bundan eminim. Onun bana yeltendiğini ve yine ellerini acısı daha şiddetli olsun diye yumruk yaptığını.
"Anlat," dedi umursamaz bir sesle. Cebinden ufak bir kilitli poşet çıkarmış, içinde ki tozu önüne yaymıştı. Göz ucuyla bana baktığında bakışlarımı kaçırdım.
"Ne yaptınız benden sonra?"
Dudaklarımı birbirine bastırıp sessiz kaldım. Sorarken ki ses tonu o kadar boşvermişti ki beni şüpheye sokuyordu. Ona tekrardan baktığımda masaya eğilmiş, tozu içine çekiyordu. Bunu yaparken gözlerini sıkı sıkıya kapatmış parmağını burnunun bir yanına bastırmıştı. Korku dolu gözlerle bu sakinlikte ki adamın içinden çıkacak o canavarı bekledim.
Aklıma Boris'in hala telefonda olma ihtimali gelince daha da tedirgin oldum. Ne yapacağımı bilemez halde dizlerimi karnıma çekip, sessiz akan gözyaşlarımı sildim. Hector sonunda zehirini almış, kızaran gözlerle bana bakmıştı. Uzun sayılabilecek bir süre sadece süzdü. Ardından sesli ve ağır bir şekilde soluduğunda yutkunmadan edememiştim.
"Seni farklı yollarla konuşturmamı mı istiyorsun?"
Dehşete düşmüş bir şekilde başımı hızlıca salladım.
"Hector lütfen yapma," dedim zor duyulan bir sesle. Kaşlarını havaya kaldırıp sorarcasına yüzüme baktı. Bu sancılı halimden zevk alıyor gibi aşağılık bir gülümseme takınmıştı dudaklarına.
"Ne yapmayayım?"
Öne doğru eğildi, elini arka cebine attı ve parlak bir şey çıkardı. Başıma saplanan ağrı, etrafı net görmemi engelliyordu. Gözlerimi kısıp onun elinde salladığı şeye odaklandım. Nitekim gördüğüm şey beni daha da korkutmaktan öteye gitmedi.
![](https://img.wattpad.com/cover/325416322-288-k717383.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SINIRDAKİ YABANCI +18
General FictionBU HİKAYENİN BİR ÇOK KISMINDA RAHATSIZ EDİCİ İÇERİK BULUNMAKTADIR. "Teninde bir ilkbahar havası ama için kar kış. Gözlerin yorgun, ruhun darmadağın. Korkuyla baktığın bu yollar senin kaderin, bu gözler senin katilin." Bakışlarında bir kasvet, kehane...