{Desteğiniz benim için önemli oy verip yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar 🙏🏻♥️}
Başımı çevirdiğim her yerde gölgeler. Sık ağaçlar arasında dağılan bir beyinle, nereye varacağım belirsiz. Nefesim oldukça düzensiz ve dizlerimde neredeyse bitmekte olan derman. Bu korkunun içimde ki kasveti gereksiz bir yük. Sanki koşmak, yaklaşmak gibi ama yetişemiyorsa hala umut var değil mi?
"Heja!"
Sesi yorgun ve sabırsızdı. "Heja!" Diye tekrara vurduğunda dikkatim dağıldı, önümü göremedim ve dengemi kaybedip yere düştüm. Dizlerimde yoğun bir acı ve saplanan çalıların çıtırtı sesi kulağıma ulaştı. Çenem sıkmaktan parçalanıp dağılacak gibi bir his tüm zihnime yayıldığında damarlarım patlayacak gibiydi. Tekrara düşen düşünceler ve ölümcül senaryoların baskısını azaltmak istedim ama bana yardımcı olacak bir şeyler yoktu.
Bir çığlık attığımda bu tamamıyla vazgeçişin fonuydu. Varacağım bir yerimin olmadığını düşünerek bedenimi serbest bıraktım. Soluğum kısmen kesilmiş, ciğerlerim kasılıyordu. Kışın haşinliğini gösteren kurumuş yapraklar altımda ezildi. Güneş tepede, sık ve uzun ağaçların arasına ışıklarını yaymış, serin havayı biraz da olsa dindirmişti. Kısık gözlerle, sincabın dallara tutunarak ilerlemesini izledim. Tepede kendisine bir yer edinmişti aslında ama bir ses onu ürkütmüş gibi hızla daha da yukarı kaçtı. Adımları bir pres gibi geçtiği yerleri ezerken en az sincap kadar ürküyordum. Henüz varmadan boğazımda bir yumruya sebep olmuştu.
Bir nefes verdim ve kollarımı iki yana açtım. Zihnimi doldurmak için çok fazla düşüncem vardı fakat hepsini silkelemek daha cazip gelmişti.
"Orada ne işin olduğunu sormayacağım," dedi gölgesi güneşin etkisiyle üzerime düşerken. Karanlık bir anda dünyama daha fazla yayıldı. Kanlı ayakkabıları dağılan saçlarımın önünde durdu ve bedeni hesap sorarcasına üzerime eğildi. "Ama benden neden kaçtığını soracağım."
Yorgun gözlerle, gözlerine baktığımda daha da eğildi. Yüzüne sıçrayan kan onu daha korkutucu bir hale getirmişti.
"Seni duyamadım?"
Gözlerimi kapatıp oldukça uzun bir uykuya dalmak istedim. O, bana bulaştığından beri iç dünyamı yerle bir etmişti. Bedenim her hangi bir saldırıya uğramadan bile bitkin ve yılgındı. Durumu basitleştirmek gerekirse kısmen pes etmiştim.
"Bilmiyorum," dedim bana boğazımı temizleme isteği andıran pürüzlü bir sesle. "Bilmiyorum."
Sesli bir gülümseme yüzünde belirdiğinde doğrulmuş, bana tepeden aşağılayıcı bir bakış atmıştı.
"Bilmiyorsun,"
Gözleri etrafı tararken bedenide eş zamanlı dönmüştü. Kendi etrafında bir kaç tur atıp havaya baktı.
"Bilmezsin," dedi rahatsız edici bir tonlamayla. "Hiçbir şeyi bilmezsin."
Uzandığım yerden onun bu imalı çıkışlarına anlam yüklemek istedim ama kap tamamıyla boştu. Yine hastalıklı zihnini doldurduğunu ve gereksiz bir sorgulamayla kendine pay çıkarttığını düşündüm. Açıkçası dikkatimi çeken dudaklarından dökülenler değil, kanlı elinde onun bir parçasıymış gibi sıkı sıkıya tuttuğu silahıydı. O, havada asılı kalan bakışlarıyla ve kanlı cübbesiyle asla normal durmuyordu. Tedirginlik kanıma uyuşturucu madde gibi enjekte olurken uzandığım yerden doğruldum. Hemen arkamda sırtımı verebileceğim bir ağaç olduğunu umarak, ellerimden aldığım destekle kalçamı ittirdim. Önüme düşen saçlarımı geriye itip aynı hareketi tekrar ettiğimde sonunda sırtım bir ağaca denk gelmişti.
![](https://img.wattpad.com/cover/325416322-288-k717383.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SINIRDAKİ YABANCI +18
Fiksi UmumBU HİKAYENİN BİR ÇOK KISMINDA RAHATSIZ EDİCİ İÇERİK BULUNMAKTADIR. "Teninde bir ilkbahar havası ama için kar kış. Gözlerin yorgun, ruhun darmadağın. Korkuyla baktığın bu yollar senin kaderin, bu gözler senin katilin." Bakışlarında bir kasvet, kehane...