Marina Abramovic'i bilir misiniz?
Bir gün insanların ne kadar ileri gidebileceğini sorgulayıp bir deney yapmaya karar verir. Çaresiz bir insana, topluluğun nasıl yaklaşacağını altı saatlik bir serüvene sığdırmayı hedefliyor.
Ve yanında bulunduğu masaya yetmiş iki adet kesici, delici alet, içki ve gül dahil olmak üzere iyiliği ve kötülüğü yansıtan nesneler bırakıyor.
Elinde bir notla;
"Ben altı saat boyunca burada ayakta duracağım. Bu objelerle bana istediğinizi yapabilirsiniz, olacakların hepsinden ben sorumluyum."
İnsanlara ilginç gelen bu deneyin başlarında, ona güller uzatıp, kek yedirip saçlarını okşadılar. Sonra içlerinden biri ona bir tokat attı ve bombanın pimini çekmiş oldu. Abramovic tepkisiz kaldı ve izlemeye koyuldu. Bundan cesaret alan diğerleri de az önce güller uzattıkları elleriyle onu tokatlamaya jiletlerle teninde yaralar açmaya başladı. Biri boynunu kesti ve kanını emdi. İş, o kadar çığırından çıktı ki ona cinsel istismarda bulunmaya çalıştılar. Kıyafetlerini çıkarıp çeşitli işkencelere tâbi tuttular. Çıplak fotoğraflarını çekip eline tutuşturdular. Birisi dolu silahı alıp ona sıkmayı bile denedi. Bütün bu olanların yanında Abramovic sesini çıkarmadı ve sadece ağladı. İnsanlık, çaresizliği ve tepkisizliği görünce şiddete meyilli bir hal almıştı.
Bu fazlasıyla hayal kırıklığı olan deneyin ilerleyen saatlerinde bir kadın bütün bu olanları sonlandırmak istedi. Meraklı gözlerle izleyen kalabalığın arasından sıyrıldı ve gözyaşlarını silip ona sarıldı. Onun bu tavrına karşılık, bir kaç kişi daha destekte bulundu. Yaralarını temizleyip kıyafetlerini giydirdiler. Altı saatin sonunda Marina hareket etmeye başladı ve kalabalık korkuyla dağıldı.
Marina'nın sana ne anlatmak istediğini anlıyorsun değil mi?
Sessiz kalırsan, büyük bir gürültüyle ölürsün.
Ellerim titrerken, kapalı gözlerimin ardından bunu düşündüm. Biri sandalyeyi çekti ve kalbimin tam üstüne oturdu. Şimdi yük bile diyemeyeceğim bu ağırlığın altında eziliyordum. Ben bir kuklaydım ya da Marina Abramovic. Ama aramızda bir fark vardı, bu deneyi başlatan ben değildim.
"Gözlerini aç,"
Bu sakin sesi ortamda ki gergin havaya daha da gizem katmaktan öteye gitmedi. Damarlarımın en ücra köşelerine sinen korkuyu içimden fırlatıp atamıyordum. Hala bir yerlerde benden alacakları olduğunu düşünüyordum. Ya da insanoğlunun gücün sahibine boyun eğme dürtüsü gibiydi bu tutumum. Kendime bir kılıf bulmaya çalıştıkça daha da dibe battım.
"Gözlerini aç,"
Yatağın etrafında kaçıncı turuydu saymayı bıraktım. Ritmik bir şekilde bana emrini söylerken tek düşündüğüm bundan sonra ne olacağıydı. Gözlerimi açacaktım sonra? Sonrası upuzun bir hikâye ya da kabus her neyse. Ellerimi yumruk yaptım ve eğer bir daha bunu derse açacağıma dair kendimle sözleştim. Çok geçmeden o ürperten sesiyle konuştu ama garip bir kibarlık katmıştı cümlesine.
"Gözlerini açar mısın?"
Bu beni şaşırttı.
Kendimi daha fazla hedefe koymayı bıraktım ve ağır da olsa gözlerimi açtım. Hemen karşımda sonuncu turunu tamamlayan bu adama baktım. O elleri cebindeyken, yani bu kadar rahatken beni siyanür gibi zehirlemekten vazgeçmeliydi. Dikildiği yerden dizlerini kırpmadan üstüme eğildi. Ona baktığımda çocuklukta izlediğim bir çizgi film canlanıyordu gözümde. Samuray Jack ve bir türlü peşini bırakmayan İblis Aku.
![](https://img.wattpad.com/cover/325416322-288-k717383.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SINIRDAKİ YABANCI +18
Narrativa generaleBU HİKAYENİN BİR ÇOK KISMINDA RAHATSIZ EDİCİ İÇERİK BULUNMAKTADIR. "Teninde bir ilkbahar havası ama için kar kış. Gözlerin yorgun, ruhun darmadağın. Korkuyla baktığın bu yollar senin kaderin, bu gözler senin katilin." Bakışlarında bir kasvet, kehane...