Bölüm:1

4.7K 96 20
                                    


Araba virajlı yolda canhıraş giderken yolu seyrettim. Düşüncelerim o kadar yoğundu ki parmaklarımın hangisini tutup çekeceği belirsizdi. Beynimin bomboş olmasını dilerdim. Rahat bir uyku çekmek ve ardından yoluna devam etmek...

Ama bu zordu. Ruhumun çürüme kokusu burnuma dolar gibiydi. İçimde bir şeyler sürekli yok oluyor ve ben bunlarla baş etmeye çalışıyordum. Seneler önce annem öldüğünde de böyleydim. Kardeşim ve ben geride kaldığımızda çok düşünmüştüm. Şimdi ne olacaktı? Onu gömdük ve arkamızı döndük. Peki ya sonra? Bizi bu karanlıktan kim kurtaracaktı? Uzun sürmedi babam evlendi ve tamamen yalnızlığa gömüldük.

Şimdi durup düşündüğümde ne kadar da üzülmüştüm babam evlendiği gün. Annemin senesi bile dolmamıştı. Onu hiç sevmemiş onunla hiç anılar biriktirmemiş gibi oynamıştı o gün.

Bence illa biri ölecekse o babam olmalıydı. Çok zalimce gelebilir ama eğer aksi olsaydı ve annem yaşamış olsaydı bugün bir adamın yanında belirsizliğe gitmiyor olacaktım. Bence okuyacak güzel bir mesleğim olacaktı. Yıllarca üvey anne eziyeti, baba darbesi yemeden yetişecek ve olgunlaşacaktım. Bu konuda kardeşimden daha çok kendime üzülüyordum. Bencilce gelebilir farkındayım ama bu düşüncelerime engel değildi. Çünkü her şeyden önce o bir erkekti.

Ona ekstra ilgi vardı. Bu topraklarda erkek olmak her daim avantajlıydı. Peki ya kız doğmak... İşte bu gerçekten cehennemdi. Ve o cehennemin ortasında annesiz yaşamak, ölümden ne farkı vardı ki? En basitinden üvey annemin eziyeti banaydı. Ona dokunamaz, tek bir kötü kelime dahi edemezdi. Ben bu hikayede hep boynu bükük kalmıştım. Bir kız ve bir öksüz olarak.

Şimdi belirsiz bir hayata atılıyordum. Yanımda duran orta yaşlı adama baktım. Dikkatini yola vermişti.

"Çok yolumuz var mı?" Sesimle bana döndü.

"Bir sorun çıkmazsa 2 güne varırız," dedi karşılığında.

Çok uzun bir zaman dilimi. Sıkıntıyla nefes alıp verdim. Gelinlikle daha da uzuyordu sanki zaman. Altında ki tarlatanı kaçmadan çıkarmama şükreder haldeydim. Şimdi beyaz bir elbiseyi andıracak kabarıklıktaydı. Bilinçli olarak topukluları daha kısa olan bir ayakkabı almıştım. Buna rağmen ayaklarım bir ateşte yürümüşüm gibi ağrıyordu.

Bir yerde durup kıyafet alamazdım. Şu an her yerde beni aradıklarına emindim ve takılabileceğim en ufak bir kamera hayatıma mâl olurdu. Bu yüzden idare edip yoluma bakacaktım.

Uzun bir zaman geçti. Epey uzun bir zaman. Gözümü açtım ve etrafıma bakındım araba yolun kenarında durmuştu. Başta bulanık olan etraf yavaşça aydınlanmaya bir şeyler anlatmaya başlamıştı. Yutkundum, boğazım kupkuruydu. Adam koltukta oturmuş gözleri kapalı duruyordu. Hava kararmak üzereydi ne kadar zamandır yoldaydık hesaplamamıştım ama bu kararan ikinci geceydi.

Bu da yolun çok az kaldığına dair bir işaretti. Bir kaç saat. Yanımda duran çantama baktım. Az ve öz şeyler almıştım. Gizlice çıkardığım bir pasaport, kimlik, hesap kartı ve bir miktar para. Ve bir kaç parça özel eşya. Telefonu kırıp atmıştım. Olur da hedefime varırsam ilk işim bu gelinlikten kurtulmak ve bir telefon almak olacaktı. Kardeşim şimdiden burnumda tütüyordu. Bunlar beni bir süre idare edecekti. Tehlike çanları susmaya başlamıştı çünkü Türkiye epey gerideydi.

"Seni özleyeceğim," diye fısıldadım pasaportumda ki Türk bayrağına bakarak. Kim bilirdi belki bir gün geri döner ardımda bıraktıklarıma bakardım. O zamana kadar vuslat, kalbimde firkate dönecekti. Yanağımdan bir yaş süzüldü, bunu geç fark etmiştim. Alt dudağım titrerken ağlamamaya çalıştım. İçimden, "her şey çok güzel olacak," sloganları atsam da bir yanım paramparçaydı. Annemi, kardeşimi hayatımın büyük çoğunluğunu orada bırakıp gelmiştim. Derin bir iç geçirdim. Gözlerimi kapattım.

SINIRDAKİ YABANCI  +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin