Gün aydınlanmış, sisli hava çoktan dağılmaya başlamıştı. Yerde huzursuzca geçen saatlerin ardından başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Beraberinde bana getirdiği sayısız ağrı ve kramplara rağmen gerçekliğini sorgulamak istiyordum. Önümde büyük bir manzara, hemen önünde masa ve masanın üstünde sayısız içki. Çoğu şişe yarıda ya da tamamıyla bitmişti. Dün geceden kalma cam kırıkları masanın etrafına dağılmış, ortaya derbeder bir resim çıkarmıştı. Kaç iğneyle uyuşmuştu zihnim? Artık algımı yitirmeye başlamıştım.
Emin olduğum tek şey fazla kirli olduğumdu. Beni çamurun içinde yuvarlamışlar gibi fazla kirli. Boş olan midemi ağzıma getirecek kadar iğrenç bir tene sahiptim. Kendime odaklanmak istediğim her dakika, onun parmakları üstümde dolanıyormuş gibi hissediyordum. Bu bana epilepsi krizini andıracak bir titremeyle geri dönüyordu.
Beynimin içinde gezinen o kapkara dumanı dağıtmak istiyordum. Beni getirdiği bu noktada artık intihar etmek bir seçenek bile değildi. Bu hayat akışımda muhakkak denk geleceğim bir eylemdi.
Gözlerimi kapatıp bir süre karanlıkta kalmak istedim. Karanlığın getirdiği garip dürtüler beni hep korkuturdu. Eskiden daha cesaretli bir insandım. Işığı kapatıp yatağıma yavaş adımlayacak kadar. Zaman beni bir korkağa çevirmeye başladığında karanlık eskisi kadar dinlendirici gelmiyordu gözüme. Sanki içinden bir canavar çıkacak ve beni lanetli dünyasına çekecekti. Sanırım o canavar artık hayatımda tüm şeffaflığıyla duruyordu ve beni sürüklediği ütopyası dehşetin çok ötesindeydi. Gözlerimi açıp gerçek dünyayla aramda ki perdeyi kaldırdım. Islak kirpiklerim bana bir çok acıyı anımsatıyordu. Ben bugün istismar edilmiş bir bedende uyanmıştım. Kendimi soyutlamak istediğim her ortamın leşliğinde hak sahibiydim. Beni terk ettikleri bu oda, mezarlığı andırıyordu. Bedenimin değip geçtiği her yerde kurumaya yüz tutmuş toprak kalıntıları vardı sanki. Dokuz tahtası dizilmiş, üstü yeni örtülmüş bir mezar. Bu yaşanılanlar benim kabir azabımdı. Bir ruhun içine emilmiş sayısız duygunun azabı.
Gözüme ilişen iri bir camı, bitap düşmüş parmaklarımın arasında gezdirdim. Ucu sivrilmiş bu cam beraberinde bir çok düşünceyi getiriyordu. Bunu bileklerime vursam ne kaybederdim? Gülümsedim ama bu canımı yakmıştı. Kuruyan dudaklarımda bir kaç yırtılmaya şahit olmuştu sinirlerim. Ben, bileklerimi kesmeyecek kadar bilinçli ama kafama sıkacak kadar da umutsuzdum. İntihar zora sokulmuş bedenlerin dünyayı terk etme eylemiydi. Bu bir protestoydu aslında bir prosedür değil. Ama geride kalan hiç bir beynin algılamayacağı kadar çaresiz bir histi. Hayattan beklentisi kalmamış, acı dolu ruhların uçup gittiği gezegenler ne güzeldi şimdi.
Suyun gittikçe derinleştiği düşünceler beni boğuyordu. Artık kendi kendimi doldurmak istemiyordum. Çenem acıdan kasılsa da yerimden doğrulup oturur pozisyona gelebilmiştim. Bir ihtiyarın bedeninde gezintideydim sanki. Etrafıma baktım, her şey düne aitti. Yarılanmış camdan kulağıma uğuldayan hafif bir rüzgar sesi vardı. Bu beni sonbaharın geldiğine ikna ediyordu. O uğultuyu nerede duyarsam duyayım orası sonbahardı. En sevdiğim mevsim peşine sürüklediği belirsizliklerle kapıdaydı. Ayağa kalkmak benim için hiç bu kadar zor olmamıştı. Sonunda iki bileğimin üstünde durabildiğime şükretmiştim. Üstüme serdiğim eşofmanı elime aldım ve cama düşmüş yansımama baktım. Siyaha kaçmış morluklar birer halka halinde vücuduma yayılmıştı. Bileklerim kemer iziyle süslenmişti. Yüzüm de sessiz feryatlar yükselmiş sonra ebediyen susturulmuştu. Kendimle göz göze geldim. Kıvrık kirpiklerim çok şey anlatmak istercesine yaşlıydı. Göz altlarım şişmiş, gözlerim kan çanağına dönmüştü. Kirpiklerimde asılı duran bir yaş aşağı süzüldü ve yanağıma dağıldı. Dudaklarımın bazı yerleri kurumuş kana ev sahipliği yapmıştı. Bir yabancıya bakıyor gibiydim. Bu ten bana ait değildi, olamazdı. Tamamıyla içime gömüldüğüm bu yerde beni anlayacak bir sese ihtiyacım vardı. Bir elin yorgun parmaklarıma kenetlenmesine ve beni çekip kendi dünyasına götürmesine...
![](https://img.wattpad.com/cover/325416322-288-k717383.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SINIRDAKİ YABANCI +18
Fiksi UmumBU HİKAYENİN BİR ÇOK KISMINDA RAHATSIZ EDİCİ İÇERİK BULUNMAKTADIR. "Teninde bir ilkbahar havası ama için kar kış. Gözlerin yorgun, ruhun darmadağın. Korkuyla baktığın bu yollar senin kaderin, bu gözler senin katilin." Bakışlarında bir kasvet, kehane...