Wooyoung yatağa uzanmış sıkıntıdan telefonundan arkadaşlarına nerede olduğunu açıklarken San ise aldığı yemekleri ısıtıp masayı kuruyordu. Gelen sesleri duyduğu için uzandığı yataktan kalkıp mutfağa ilerlemişti.Onun geldiğini görünce San kendi yerine oturup çenesiyle de karşısındaki sandalyeyi işaret etti. Wooyoung sandalyesine oturdu ve ne yaptığına baktı. San tabaklardan seçtiklerini onun tabağına koyuyordu.
"Beni düşünüyormuşsun gibi davranma." dedi Wooyoung.
San onun taktik değiştirmeye çalıştığını anlayınca içinden gülmüştü. "Aklımdan bir an olsun çıkmıyorsun ki."
Diğerinin dediği şey Wooyoung'un ona bakışlarını değiştirse de başlattığı şeye devam edecekti. "Ondan mı uzak duruyorsun?"
"Yemeğini ye hadi." dedi San tabağı iyice onun önüne itlerken.
"Hayır anlamıyorum, benden bu kadar uzak duracaksan niye buraya geldik? Ben gitmek istiyorum burdan." Yerinden kalkıp içeriye dönüp çantasını aldığı gibi gidesi gelmişti ama gitmek de istemiyordu hepsi San'ı gıcık etmek içindi.
Çantasıyla birlikte masanın yanında dikilmeye başladığında San ona bakmadan yemeğinden bir kaşık ağzına attı. Bu rahat tavrı diğerini içten içe sinir ediyordu.
"Burdan otobüs geçmiyor."
"Yürüyerek durağa giderim."
"Ormandan geçmen gerek."
"O zaman nasıl getirdiysen öyle götür." Pes edip karşısındaki sandalyeye tekrar otururken çantasını da yere bıraktı Wooyoung. Ne dese San tersini diyecekti belli ki.
"Bu saatte araba kullanamam."
Wooyoung telefonundaki saate bakıp tekrardan ona döndü. "Saat öğlen 2."
"Yorgunum." diye söylendi San. Yaklaşık iki saat araba kullanmıştı en azından bu daha inandırıcıydı. Diğerinden cevap gelmeyince yemek yemeyi bırakıp ona döndü. "Niye durdun? Anahtarları alıp ben giderim diye çıkışmayacak mısın?"
"Kullanmayı bilmiyorum ki ehliyetim de yok. Ayrıca ben niye gidiyorum? Ben senden uzağa gitmek istemiyorum onu isteyen sensin."
Wooyoung böyle yaptıkça San'ın gülesi geliyordu. Küçük çocuklar gibi iyice kendisiyle inatlaşmaya başlamıştı. Kollarını göğsünde birleştirip başka yerlere bakmaya başladı.
"Böyle bir şey istediğimi sana kim söyledi? Göklerden gelen bir haber mi var?" San dayanamayıp gülümsemeye başlayınca diğerinden ters bir bakış yedi.
"Dalga geçme benimle ya. Her halinden belli oluyor işte, sen yüzüme bakma bende acı çekeyim diye bunu görmek için getirdin değil mi?"
"Wooyoung saçmalama artık. Senden uzak durmak istemiyorum acı çekmeni de istemiyorum. Şu an ikimiz de açız yemeğini ye."
"Yemiyorum." Wooyoung dik dik ona bakmaya devam ettiğinde işlerin ne ara buraya geldiğini kendisi de anlamadı. Tam tersi San'ı ikna etmek isterken gıcık ettiğini farkındaydı ama o da çok inatçıydı, bu haline sinir olmuştu.
"Ben yediririm." San diğerinin önündeki kaşığı almaya çalıştı.
"Bunun için ağzımı açtırman lazım, dokunman gerek yani." Başını yana eğerek yüzüne alaylı bir gülümseme takındı Wooyoung.
San derin bir iç çekti. "Çorbanı iç bari."
"Tamam." dedi Wooyoung birden. İşleri daha kötü bir hale sürüklememek için en azından çorbayı içecekti çünkü her ne kadar ona çıkışsa da çok acıkmıştı. "Son sınavlarım yaklaşıyor beni çalıştırman gerek."