15

91 10 5
                                        

Bebelerimm ilk defa konsere gideceğim ve aşşşııırrıııı heyecanlıyımmmmm ağağağağap
___________________________________________

"Yuna, geldik in hadi." Telefondan kafamı kaldırıp dışarı baktım. Restoranda gelmiştik, emniyet kemerimi çıkartıp arabadan indim. Kafamda tek bir şey vardı ve aklımdan bir saniye bile gitmiyordu. Bu nasıl olabilirdi ki? Benim babam kötü bir insan değildi, ama o kötü ruh nasıl babamın bedenine girdi?

O saldırı gününden sonra ne oldu da kötü ruh musallat olmuştu? Anlamıyordum, hiçbir şey anlamıyordum. Neden? Nasıl?

"Yuna, iyi misin? Konuşmak istemezsen anlarım, ama ilk önce içeri geçelim." Hana'nın omuzuma dokunması ile gözlerimi ona çevirdim. "İyiyim merak etme. Bu konuşarak hallolur mu bilmiyorum, ama ne olursa olsun halledeceğim." Dolmuş olan gözlerimi görmemesi için kafamı aşağıya eğdim, ama Hana çenemden hafifçe tutarak kafamı kaldırdı ve buruk bir şekilde gülümsedi.

"Halledeceğiz Yuna. Beraber halledeceğiz, umutsuzluğa kapılma olur mu?" Şu an deli gibi ağlamak istiyordum. Buna gerçekten ihtiyacım vardı.

Ne düşündüğümü anlamış olacak ki kolumdan tutup kendine çekti ve kollarını sırtıma doladı. Bende kollarımı Hana'nın beline dolayıp kafamı omzuna gömdüm.

Gözyaşlarımı tutamadım, sessizce aktılar. "Bilmiyorum. Ne yapacağım, nasıl yapacağım... Hiçbir şey bilmiyorum." Kendimi daha fazla tutamadım, restorandın önünde Hanaya sarılarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

"Merak etme, kurtaracağız annen ile kardeşini. Babanı da kurtaracağız. Biz senin yanındayız Yuna, ne olursa olsun senin yanında olmaya da devam edeceğiz. Düştüğünde biz kaldıracağız, hata yaptığında düzeltmene biz yardım edeceğiz. O yüzden şimdi sil gözlerini ve başını dik tut."

Yavaşça benden ayrıldı ve kafamı kaldırdı. Yüzünde 'Güçlü olmalısın' diyen bir ifade vardı. Ben de gözlerimde ki yaşları silip kafamı salladım. "Kurtaracağız onları." Diyerek onu onayladım. Hana ise bunu duyduğunda gururlu bakışlar eşliğinde restoranda döndü. "Hadi, içeri girip Bayan Chu'nun o muhteşem eriştelerini yiyelim." Dedi. Buna hayatta hayır diyemezdim ki.

Arıca diyen de net aptaldır.

Hiçbir şey demeden restoranda girdik. Mun ise çoktan girmişti, üstüne Bayan Chu'nun yaptığı erişteyi yemeye başlamıştı!

"Yha!! Bizi neden beklemedin?" Hana, Mun'un karşısında ki sandalyeye oturmuş ve ona doğru kaşık sallamıştı. "Ne yapabilirim? Oyalanmasaydınız." Diyerek omuz silkti. Hana ise hayretle kaşlarını kaldırıp Muna doğru uzandı ve ensesine bir sille yapıştırdı.

Mun ise vurmanın etkisi ile ağzında ki erişteyi geri püskürttü. "Sen galiba beni öldürmeye yemin ettin, ha!" Diyerek sitem etti. Ardından elinde erişte dolu tabaklar ile Bayan Chu geldi. "Aygo! Hâlâ çocuk gibi didişiyorsunuz. " Elinde ki tabakları alıp masaya koydum. "Ama ilk Hana başlattı, benim bir suçum olmamasına rağmen o sataştı!"

"Mun çocuk musun? Artık grubumuzun en küçük üyesi sen değilsin. Lütfen birazcık olgunlaş." Hana'nın bu cümlesini Bayan Chu da desteklemişti, Mun ise dudaklarını büzüp eriştesini yemeye devam etmişti.

"Bu arada, bir sorunumuz var. Herkesi toplayın. Yunga gitmemiz lazım." Hana bu cümleyi kurarken son derece de ciddiydi, büyük ihtimal babamın kötü ruh olmasını söyleyip, bir çözüm yolu bulacaktı.

Bayan Chu hemen kafasını sallayıp Motakı aradı. "Motak, çabuk gelmen gerekiyor."

"..."

Shifting NöbetimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin