14

87 10 1
                                        

Goodmorning!

___________________________________________

Hızlıca arabaya binip kapıları kilitledik. "Yuna, iyi misin? Bir yerine zarar verdi mi?" Gözlerimi sağ ön koltukta oturan Muna çevirdim. Dikiz aynasından merakla bana bakıyordu. "Hayır, iyiyim. Ama azıcık geç kalsaydınız, benim de ruhumu emecekti." Son cümleyi şakayla karışık bir şekilde söylemiştim. "Özür dileriz Yuna, daha erken gelmeye çalıştım ama araba sürmeyi bilmediğim için koşmak zorunda kaldım."

"Sorun değil. Bak yaşıyorum, hâlâ hayattayım. Hâlâ avcıyım." Sol kolumu kaldırıp olmayan kasımı sıktım ve sağ elim ile olmayan kasıma pat pat yaptım. Yaptığım bu hareket karşısında ikisi de kıkırdamıştı, bende onları güldürmenin zevki ile arka koltuğa yaslanıp o evden alığım eşyaları karıştırdım.

Eşyaları yavaşça karıştırarak telefonumu aradım, bulduğumda da arkasını ve önünü kontrol edip açtım. Telefon açılırken gözüm bir şeye takıldı, Şeffaf kılıfın içinde ki bir fotoğraf. Yavaşça kılıfı çıkartıp fotoğrafı elime aldım, fotoğrafta dört kişi vardı. Annem, kucağında Arin, abim, son olarak ise abimin kucağında ben. Yüzlerimizde kocaman gülümsemeler vardı. Birbirimize sıkıca sarılmıştık, ama en köşede birinin saçı vardı. Fotoğrafa yaklaşıp daha da inceledim, arkasını çevirdiğimde ise birazının katlandığını fark ettim.

Katlanmış kısmı açmak istedim ama yapamadım, içimde ki bir şey o kısmı açmamı istemiyordu. Hiç istemesem de katlanmış kısmı yavaş yavaş açtım, o katlanmış kısmı tamamen açtığımda fotoğraf tamamlanmıştı. Dolmuş gözlerimi silip fotoğrafa daha dikkatli baktım. Babam, yani eskiden babam ama şimdi kötü ruh olan adam gülerek selfie çekmişti.

O anda hıçkırarak ağlamak istedim ama yapamadım. Tuttum gözyaşlarımı, izin vermedim akmalarına. Hızlıca cam tarafına geçtim ve rüzgarın yüzüme çarpmasına izin verdim. Bu sayede, az da olsa sakinlemiştim. Fotoğrafı tekrar aynı şekilde katlayıp kılıfın arkasına koydum. Son 10 yılı artık düşünmek istemiyordum, çünkü bu sadece bana zarar veriyordu.

Telefon açıldığında hızlıca bildirimleri kontrol ettim. Deli gibi mesajlar ve aramalar vardı, hepsi de Siwoo'dan gelmişti. Sadece bir tanesi okuldan gelmişti. Ama elim ilk Siwoo'nun gönderdiği mesajlara gitti. Tarihine baktığımda ise bastırmış olduğum ağlama isteği yeniden gelmişti. Attığı mesajlar kaza geçirdiğim günden başlıyordu.

Siwoo:
Yuna, bugün gözümün önünde ölüyordun. Ellerim arasında resmen ölüyordun. Ama unutma, bana bir söz verdin. Ölmem dedin, korkma dedin. Lütfen Yunam. Lütfen verdiğin sözleri tut, olur mu?

Siwoo:
Yunam, ben çok ama çok özür diliyorum. Belki bu attığım mesajları okuyamayacaksın, ama yine de yazmak istiyorum. Beni affedebilecek misin? Komadan çıkıp yine eskisi gibi benimle vakit geçirecek misin?

Siwoo:
Bugün kazanın üstünden tam bir hafta geçti ve sen hâlâ komadasın. Ne zaman uyanacaksın? İnanır mısın bilmiyorum ama kavgalarımızı bile özledim. Senin bana vurmalarını, bağırmalarını, şakalarını... Her şeyini özledim be kızım. Dön artık aramıza, gel artık yanıma.

Siwoo:
Yuna, bugün doktorun ile görüştüm. Hiç umut yok dedi, ama inanmadım. Çünkü sen verdiğin sözleri tutarsın. Biliyorum ki elbet bir gün tekrar uyanacaksın. Ve ben o zamana kadar sadece sana inanacağım, kim ne derse desin duymamazlıktan geleceğim.

Shifting NöbetimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin