Oldukça zorlanarak kurduğum bu cümleden sonra kaşlarını kaldırmış ve dinlemeye devam etmişti. "Yani, cehennemden kaçan kötü ruhları yakalıyoruz.""Cehennemden kaçan kötü ruhlar? Yuna sen ciddi misin?" Biliyorum bana inanmayacaktı. Hatta deli olduğumu düşünecekti.
Gerçekten ciddi olup olmadığımı anlamak için yüzümü inceledi. Oldukça ciddi oluğumu anladığında, eli ile ağızını kapatıp ayağa kalktı. "Sen ciddisin." Olumlu anlamda kafamı salladım ve bende ayağa kalktım. "Sen gerçekten ciddisin." Sanki inanmak istemiyor ve ciddiyetime güvenmiyordu.
"Ben gerçekten ciddiyim Siwoo. İnan bana. Hatta o yüzden komadan uyandım, mesajlaşırken gelmemen için uğraştım, yanlarında kaldığım insanların abimin yakınları olduğunu söyledim... " Ben üzgün bir şekilde ellerime baktım ve geri yatağa oturdum. "Bu çılgınlık-" Derken hatırladığı bir şey ile gözlerini irileştirdi ve dizlerimin önüne çöktü.
Bunu beklemediğim için gözlerimi olabildiğince açarak ona baktım. "Yani bunlar birer rüya değilse ve sen gerçekten ciddiysen o zaman- o zaman senin baban.." Cümlesinin devamını getiremedi. Çünkü o da biliyordu ki cümlesini bitirirse dayanamam, ağlardım.
Ama o da bir cevap beklediği için sadece kafamı aşağı yukarı sallamakla yetindim. "Ne diyeceğimi bilemiyorum. Bu, bu sıra dışı bir durum. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir?" Bu duyduklarını kabullenmesi için acele etmemeliydim. "Siwoo, kulağa aşırı saçma geliyor biliyorum ama gerçek. Bu gördüklerin ve söylediklerim rüya değil. Hepsi gerçek."
Ellerinden tutup yatağa oturmasını işaret ettim. O da hemen kalkıp yanıma oturdu ve yüzümü incelemeye devam etti. Öyle derin bakıyordu ki ister istemez utandım ve yüzümü gizlemek amacıyla başımı eğdim. Ama bakışlarının üzerimde olduğunu hala hissediyordum. O sessizce bana bakarken kıkırdamıştı.
Bende kaşlarımı çatarak kafamı kaldırdım ve ona baktım. Fakat gözlerini bir saniye bile kıpırdatmadan bakıyordu. En sonunda omuzuna hafif vurup konuştum. "Ya bakmasana öyle."
Ardından kıkırtısının yerini sıcak bir gülümseme aldı ve sinsice gözlerini kıstı. "Nasıl bakmayayım?"
Bilerek yapıyordu. Beni öldürmek istiyordu. Ve biraz daha böyle bakmaya devam ederse, öldürecekti.
Bende memnun kalmamış bir şekilde dudaklarımı büzdüm ve kalbimi delip geçen o bakışlara odaklandım. "İşte böyle." Yanaklarımda ki yanma hissi tüm suratıma dağılıyordu, kesin domates gibi kızarmıştım.
Verdiğim cevap üzerine öyle bir gülümsemişti ki, çekik olan o güzel gözleri iyice yok olmuştu. Sanki büyülenmişim gibi hissediyordum. Bu hissettiğim duygu öyle yoğundu ki kalbimi patlatacaktı.
Aşk denen bu hastalık gerçekten de böyle mi hissettiriyordu? Yoksa ben mi abartıyordum? Eğer gerçekten böyle hissettiriyorsa ben gerçek aşkı burada mı bulmuştum?
Farklı bir gerçeklikte, kendime ait bir dünyada. Daha haftalar önce varlığından bile haberim olmazken, şimdi onsuz ne yapardım diye düşünüyorum. Bu o kadar garip ve güzel bir duyguydu ki bazen ne yapacağımı şaşırtıyordu.
Yanağımda hissettiğim eller ile iç dünyamdan çıkıp Siwoo ya baktım. Kocaman gülümsemeleriyle göz göze gelmemizi sağlamıştı. "Sen, utandın mı sen?" Dalga mı geçiyordu? Hem de benimle?
Hızla yanağımda ki elleri itip kaşlarımı çattım. "Ne utanması ya? Nerede çıktı bu? Ayrıca neyden ve kimden utanacağım?" Sıçtıydın, şimdi de sıvadın Yuna. Aferin gerizekalı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shifting Nöbetim
DiversosDört yıldır shiftingi deneyen Neslihan'ın başarısız denemeleri bir gün son bulur ve kendini The Uncanny Counter gerçekliğinde bulur. Bakalım Neslihan'ın, ya da dr'de ki adı ile Yuna'nın başına ne gibi olaylar gelecek? Omuzlarına binen bu yükü taşıya...