Günlerdir koşuyordum. Hiç durmadan ve nereye gittiğimi bilmeden... Sessizlik yıllar sonra hoşuma gitmişti. Seth ve Leah'nın kavgaları olmadan yaşamayı özlemişim. Dönüşmüş bedenim ruh halime ve anılarıma da yansıyordu. Her şey olması gerekenden daha canlıydı. Ness'in hayali gözümden yaşların akmasına neden oluyordu. Unutamıyordum. Kurtulmam gerekiyordu. Bu saçma mühürden kurtulup ikimizi de özgür bırakmalıydım. Bu düşünce beynimde yankılanırken onun hayali bana sesleniyordu. Ormanın içinde duraksadım. Güç kaybediyordum. Kemiklerim kırılırcasına bir acı bedenimi sarmıştı. Yeni doğanların kemiklerimi kırdığı ve Doktor Cullen'ın bana o acıyı tekrar yaşattığı o günden beri böylesine canım yanmamıştı. Bu o acının kat ve kat üzerindeydi. Ness'in çekim alanından çıkamıyordum. Bedenimi saran sızı bir anda kendini korkuya bırakmıştı. Ondan ayrı olmak beni korkudan öldürüyordu. İstemeden dönüşüp ormanın derinliklerinde yere yığıldım. Bir ağacın dibine kadar sürünüp büyük gövdesine yaslandım. Gözlerimden akan yaşlar artmaya başlamıştı. Hıçkırıklar ormanda yankılanırken kendimden geçmek üzereydim. Bu acı beni öldürüyordu. Ayağa kalkacak ne halim ne de isteğim vardı. Sanırım mühürden nasıl kurtulacağımı bulmuştum. Ölüm özgürlüğe açılan en büyük kapı olarak karşımda duruyordu. Başım yerle buluştuğunda karşımdaki yüz beni ölüme götürecek en güzel melekti.
********
"O iyi öyle değil mi?"
"Evet! Sadece bayılmış birazdan kendine gelecektir."
"Teşekkürler eski dostum."
"Herhangi bir şey olursa beni tekrar ara, hemen gelirim David."
Gözlerim cılız mum ışığının sarılığında boğulan odadaki seslere odaklanmıştı. Kendime gelmeye çalışıyordum, etraftaki seslerin kime ait olduğunu anlamak için var olan son gücümle anlamaya çabalıyordum. Gözlerimi zorda olsa araladım. Odada hiç kimse yoktu. Yerimden kalkmaya çalıştım ama başarısızlıkla sonuçlanmıştı. İçerdeki adam kimdi? Burası neresiydi? En önemlisi de bana ne olmuştu? Tekrar yerimden kalkmayı denedim.
"Hey! Evlat ne yapıyorsun?" dedi omzumdan beni yatağa geri yatırırken.
"Sen kimsin? Burası neresi?"
"Şimdi yerine yat bakalım. Her şeyi öğreneceksin." Dedi duvarın kenarında duran ahşap sandalyeyi almaya giderken. Ben şaşkın ifadelerle onu seyrederken yatağın kenarına sandalyeyi koyup oturdu. Kollarını birbirine doladığında yüzünde hafif bir gülümseme belirdi.
"Komik olan ne?"
"Sensin."
"Hah?"
"Şaşkın çirkin bir ördek gibisin." Dedi kahkahalar savururken. Sanki benim için az önce endişelenen adam bu değildi.
"Yeter! Ben daha fazla bu saçmalığa tanık olmayacağım. Gidiyorum." Dedim ve yerimden kalkmaya çalıştım.
"Evlat hadi ama söz dinle!" dedi ve beni tekrar yatağa yatırdı. Sinir olsam da iyi gelmişti. Kılımı kıpırdatacak halim yoktu. Kendimi grip olmuş gibi hissediyordum. Ama öfke asla halsiz kalmıyor git gide artıyordu.
"Anlat!"
"Tamam! Kızma küçük alfa." Kurt olduğumu biliyor muydu? Belki de baygınken sayıklamıştım.
"Ormanda avlanıyordum. Köpeğim senin kokunu aldı ve bir ağacın altında seni baygın halde buldum. Sana ne oldu bilmiyorum ama arkadaşım Addy bir süre sonra uyanacağını söyledi. Vücudundaki sıvı oranının azaldığını ve halsiz düşmüş olabileceğini söyledi. Uzun süredir koşuyor olmalısın."
Sadece kafamı sallamakla yetindim.
"Kurt olduğumu nereden biliyorsun?"
"Kolundaki dövmeden. Bak ona benzer bir şey bende de var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ
FantasyGüneş bedeninizi yakabilir. Peki ya ruhunuz? O da yanarsa yaşayabilir misiniz? Tüm acılar ruhunuzu acıtabilir,ama onun sizden bir farkı var. Ruhunun acısı bedenini kaplamış. Gözle görülebilir bir acı... Renesmee Carlie Cullen... Bu hikayeyi çoğumu...