2.ÇOCUKLUK

927 26 4
                                    

Çocukluğuma dair hatırladığım çok şey vardı elbette. Annemle ilk karşılaşmamızdan Volturiler ile yaptığımız savaşa kadar her şeyi hatırlıyordum. Jacob’un bana nasıl baktığını ve koruma içgüdüsüyle her an her dakika benim önüme atıldığını nasıl unutabilirdim ki. O zaman daha gelişim aşamasını tamamlamamış olsam da onunla aramdaki çekimi hissedebiliyordum. Bu farklı bir çekimdi ve günden güne değişerek beni ona bağlıyordu.

     Kanımı donduran o korkunç olacağını düşündüğüm savaş mıydı yoksa babamın bana aktardığı güçlü zehrin etkisi miydi bilemiyorum. Tek bildiğim korkuyor olmamdı. Annem, babam, Jacob ve diğerleri benim için hayatlarını feda etmeye hazırlanıyorlardı ve benim elimden hiç bir şey gelmiyordu. Onları kaybetmek en son isteyeceğim şeydi. Atan bir kalbim vardı ve bu o savaş sırasında her an durabilirdi. Belki vampir zehri beni hayatta tutardı ama bunu kimse bilemezdi. Çünkü bunu daha önce deneyen olmamıştı. Aslında bunu merak ediyordum. O meydan da bana her hangi bir şey olsaydı şuanda hayatta olabilir miydim diye. Babamın donmuş genlerinden gelen zehir beni koruyabilir miydi? Babam belki de bana koruyuculuğunu bu yönde de aktarmış olamaz mıydı? O meydanda gözünü karartıp beni korumak için elinden gelenin fazlasını yapan babam belki de beni ölümden hiç sahip olmak istemediği zehriyle koruyabilirdi. Ama bu riski kimse göze alamazdı ve çevremde buna asla izin vermeyecek olan ailem, dostlarım vardı.

        Benim yüzümden olacak bu savaşta annem kusursuz bir plan yapmıştı. En kötü felaket senaryolarında olduğu gibi bir B planı ve felaket yaklaştığında ilk plan işe yaramazsa ben onlardan sonsuza kadar ayrı kalacaktım. Ömrümün sonuna kadar benim yanımda olacağını bildiğim en güvenilir adamla oradan arkama bakmadan kaçacaktım. Ama bu nasıl olabilirdi ki benim için ölümü göze alan ailemi nasıl orda bırakıp kaçabilirdim. Bu B planını sevmesem de annem yaşamamı istiyordu. O cayır cayır yanarken benim kurtulup yeni bir yaşama gitmemi ve orda mutlu olmamı istiyordu. Neyse ki korkulan olmamıştı. O gün geldiğinde herkes tedirgindi. Neler olacağını kimse kestiremiyordu. Yılbaşını dedem de geçirmiştik. Sue, Seth, Leah ve Jacob ’da ordaydı. Charlie ve Sue birbirlerinin yaşamlarına renk katmışa benziyorlardı. Hiç kuşkusuz bizim tuhaflıklarımızı Charlie’ye unutturan sebeplerden biri de buydu. İlk yılbaşım mükemmeldi. Evde çok eğlenmiştim ama annemle babamın tedirginliği gözlerinden okunuyordu. Düşündükleri şey muhtemelen yaklaşan ölüm fermanıydı. Forks karla kapandığında demişti Alice ve kar tutmaya başlamıştı. O gece ormana bir çadır kurmuştuk babamla birlikte. Diğerleri de kocaman bir ateş yakmışlardı. Herkes gün ağardığında olacakları tahmin etse de başarı öyküleriyle kendilerini imkânsız zafere alıştırmaya çalışıyorlardı. Bense annemin kucağında dışardaki seslerden güç alarak uyumaya çalışıyordum. Gün ağarmaya başladığında annem beni uyandırdı ve meydana gitmek için hazırlandık. Kurtlar hariç herkes ordaydı. Annem babam ve ben yan yana en önde duruyorduk. Bir kaç dakika sonra benim saç rengimle aynı tonda tüylere sahip olan Jacob da yanımıza gelip annemin yanında durmuştu. Gözlerinde acı ve korku vardı. Bir saniye bile gözlerini üzerimden ayırmadan beni izliyordu. Benim hissettiğim her şeyi o da hissediyordu. Ben onlara bir şey olacak diye korkarken o sadece benim için endişeleniyordu. Sanki bana bir şey olsa yaşam sevinci, sönen bir balon gibi atmosferin derinliklerine doğru kaybolacaktı. Bunu o anda onun gözlerine bakan herkes görebilirdi. Ben Jacob ‘un bakışlarına odaklanmışken karşıdan siyah ve gri pelerinli bir sürü vampir bize yaklaşıyordu. Buzun şiddetini ilk kez o alanda hissetmiştim. Jake’in 40 derece sıcaklığına rağmen karşıdan yaklaşan buz fırtınasını hissedebiliyordum. Bize daha fazla yaklaşmadan durmuşlardı. Durmalarının tek nedeni on altı kurdun meydana beni korumak için gelmesi olmuştu. Carlisle onlarla konuşmayı denemek için yanlarına doğru yürümeye başladı. Yarım saniye sonra onların yanındaydı. Sadece birkaç metre uzaklıkta Aro ve Carlisle benim nasıl dönüştürüldüğüm hakkında bir konuşma yapıyorlardı. Ama ben dönüştürülmemiştim ki. Annemin karnında onun sıcaklığı ile büyümüştüm ve ben onun küçük tekmecisiydim. Birden babam beni ve annemi öpüp uzaklaştı. Aro’nun yanına gitti elini uzattı. O an Aro’nun da benim gibi bir özelliği olduğunu düşündüm. Belki de benim özelliğimin tam zıttıydı. Ben korkulu gözlerle babamı izlerken yanımdaki Jacob’un sıcaklığından annemin buz gibi kollarında buldum kendimi. Ben soğuğun şefkatine alışmıştım ama karşıdan bize doğru yürüyen buz canavarları benim korkmama neden olmuştu. Benle tanışmak istiyorlardı ve babam da onlarla birlikte bize yaklaşıyordu. Biraz heyecanlanmıştım aslında. Evimizdeki aile dostlarımız ve ailemin konuşmalarından onların acımasız olduklarını duymuştum. Bunları her yerde konuşmamaya özen gösteren annemle babam bazen benim yarım da olsa vampir olduğumu unutuyorlardı. Yan oda da bile olsam onların konuşmalarını duyabiliyordum ve en önemlisi ne konuştuklarını garip biçimde sezebiliyordum. Daha doğalı sadece birkaç ay geçmesine rağmen beynim ve bedenim sanki altı yaşında bir çocuk gibi işliyordu. Bunu İrina da fark etmişti. Bizi avlanırken gördüğünde iki ya da üç yaşında görünüyordum ama şimdi altı yaşında bir çocuk görünümüne sahiptim. Sanırım bu ilginç değişim onu endişelendirmişti. O an avlanma maceramızı gözden geçirirken bir yandan da yanımda öfkeden patlamak üzere olduğunu hissettiğim Jacob’un sırtındaki tüylerin arasında ellerimi gezdirmeye başladım. Bu hem beni hem de onu rahatlatıyordu. Biraz olsun öfkesinin azaldığını algılayabiliyordum. Bunu sadece ben anlamamıştım tabi annem de benim kadar Jacob’u sakinleştiren içgüdünün benim yanımda ve ellerimin arasında olmasından kaynaklandığını biliyordu. O zamanlar hissettiklerimi ya da algılayabildiğim duyguların niye bu kadar yoğun olduğunu bilmiyordum. Jacob ile aramdaki bağlılık arkadaşlık ya da kardeş sevgisinden farklı bir şey değildi. Şimdi hafızamı yoklayıp hatırladığım bu anılarım beynimin içinde canlılığını olabildiğince koruyordu. Anılarım bu kadar gerçekçi olmak zorunda mıydı sanki. Birden tekrar kendimi o anıları düşünürken buldum. Aro ‘ya doğru annemin kucağında nasıl korku ve endişeyle yaklaşmıştık. Arkamızdan bizi takip eden Emment ve Jacob da en az bizim kadar endişeliydi ama Emment bize göre daha rahat ve biraz da onların suratına tekmeyi basmak için elde ettiği bu fırsattan memnun görünüyordu. Jacob ise huzursuz ve kızgındı. Bunu hırlama sesinden ve kalp atışlarından algılayabiliyorduk. Elimi sırtından çektiğimden beri ikimizde kendimizi kötü hissediyorduk. Bize tüm dostlarımıza nereye gittiğini bilmediğim Âlice ve Jasper ‘a ne olacaktı? Hepimiz ölecek miydik ya da annenim B planını uygulayıp Jacob ile kaçacak mıydım? Olasılıklar içinde kayboluyorken karşıdaki buz kütlesinin arasında bana şaşkın gözlerle bakan Aro’yu gördüm. Gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Aslında gözlerinde anlayamadığım bir merhamet gördüm. Beni yanına çağırıp tanışmak istemişti. Bunun evimize gelen dostlarımızla tanışma seansı gibi olacağını düşünsem de yine de korku tüm bedenimi sarmıştı. Bu korku Jacob’ı odanın içinde ilk hissettiğim andaki korkudan daha farklıydı. O an av olduğumu düşünmüştüm ama asıl bu sefer avdım ve avcılarım Jacob’dan daha tehlikeli gözüküyorlardı. Merhametli bakışlar Jacob ‘un öfkesinden daha korkunçtu. Tüm o korku tünelinin içindeyken beni ışığa kavuşturması için anneme baktım. Beni dünyaya getirmek için o kadar savaş veren annem beni bu endişe içinden kurtarabilecek tek kişiydi. Annem başını onaylarcasına salladı ve bir kez daha tanışma seansı başlıyordu.

GÜNEŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin