5. YER ÇEKİMİ YASASI

484 17 0
                                    

        Yarı saydam yarı vampir yarı insan… Her şeyin yarım olmak zorunda ama her şeyin; mutlulukların, aşkların, ailen, arkadaşların, hissettiğin tüm duygular…  Sen yaşamayı hak etmeyen bir canavarsın. Hiçbir yere ait değilsin. Sen bu okula ait değilsin. Geldiğin yere geri dön küçük vampir.”

   “Arkadaşların haklı küçük hanım. Sen buraya ait değilsin. Sen hiçbir şeysin aslında. Ne insan olabilirsin ne de tam bir vampir… Sen acı çekerek ölmeyi hak eden bir ucubesin Nessie. Ve ben bu işi bitirmeye geldim.”

   “Hayır, yapma ben ölmek istemiyorum. Jane… Dur yapma aaaahhhhh”

    “ Nessie… Nessie, tatlım uyan Renesmee sadece rüya görüyorsun kızım tamam bir tanem Renesmee uyan canım uyan ben yanındayım geçti annecim.”

  Uyandığımda kendimi çok kötü hissediyordum sanki yaşama sevincim elimden alınmıştı. Benim bağırmalarıma annem ve babam hemen yanıma gelmişti. Rüya o kadar gerçekçiydi ki ben hala acı çekiyordum.

“Anne rüyamda Jane bana acı çektiriyordu. Benim ölme-” annem cümlemi tamamlamama izin vermedi.

“Biliyorum tatlım ben sen uyurken gördüğün her şeyi gördüm. Ama bu sadece bir rüya… Ben sana zarar gelmemesi için elimden gelen her şeyi yaparım inan bana.”

  Annem bana dokunduğu için tüm rüyamı görmüştü. Yeteneğimi güçsüz kaldığım durumlarda kontrol altında tutamıyordum. Babam kafamın içindekileri kontrol altına almazsam tehlikelerle karşılaştığımda bunun bana dezavantaj sağlayacağını söylüyordu. Bu konu üstünde günlerce haftalarca çalışmıştım ama yeteneğimi kontrol altında tutmağı savunmasız kaldığımda asla başaramıyorum. İşte rüyalarımda benim bilinçaltımın savunmasız kuytularını oluşturduğu için annem, kafamın içinden atamadığım korkularımın yansımalarını en ince ayrıntısına kadar görmüştü. Eminim o da benimle birlikte aynı acıyı çekmişti. Uzun bir süre o rüyanın etkisinden kurtulmamıştım. Babamla anneme beni yalnız bırakmalarını söyledim. Hiç istemeseler de beni odamda bırakıp mutfağa bana kahvaltı hazırlamaya gittiler. Şimdi odamdayım ve okulu düşünüyorum. İnsanlarla iletişim kurma provaları yapmam lazım. Gideceğim okulda büyük ihtimalle benim hikâyemi bilen çok insan olacak çünkü ben sıradan bir okula gitmeyeceğim. Ayrılmış arazideki okula gideceğim. Genellikle kurt adamların gittiği bir okul olduğu için kimliğimi saklamama gerek kalmayabilirdi. Ama yine de ilgi odağı olmamak için bazı alıştırmalar yapmam gerekecekti sanırım. Bir süre arkadaş sıkıntısı çekebilirdim. Belki de bu daha uzun sürebilirdi ama büyük bir sorunum daha vardı. Ben küçük vampir olarak biliniyordum ve kurtlarla dolu bir okulda beni sevmeyecek çok fazla kişi olabilirdi. Belki de Quıllayute Lisesi yerine Forks Lisesine gitmem daha iyi olurdu. Düşünceler kafamın içini kemirmeye devam ediyordu. Sonra dün akşamı hatırladım. Bugün okulu görmeye gidecektik. Leah, Jake ve ben… Olduğum yerden ok gibi fırladım ve ışık hızıyla yatağımı toparladım. Dolabımın önüne gidip kotumu ve kazağımı üstüme geçirdim. Birden kapının yanındaki iki bavula gözüm takıldı. Hemen içini açtım. Bunlar benim kıyafetlerim, kitaplarım ve kişisel eşyalarımdı. Sanırım dün gece birileri Portland’a kısa bir yolculuk yapmıştı. Odamdan çıktım ve salona doğru ilerledim. Bizimkiler her zaman ki gibi koltuğa oturmuş birbirlerini hiç görmemiş gibi hayranlıkla bakıyorlardı. Geldiğimi anlamaları uzun sürmedi tabi… Annem yerinden fırladı ve mutfaktaki masanın üzerine bir tabak koyup

“ gel bakalım buraya kahvaltı zamanı.” Dedi.

Yüzümü ekşiterek mutfağa doğru isteksiz bacaklarıma yürümelerini emrettim. Annemle artık bu konuda tartışmama kararı almıştım. Çünkü Charlie ile yaşamak istiyorsam insan yemeklerine alışmam gerekiyordu. Zaten vücudum da bunu istiyordu ve ben yavaş yavaş ikisini bir arada götürmeye alışmak zorundaydım. Babamın kafamın içinde olduğundan hiç şüphem yoktu. Annemi duyamadığı için evde bir tek bana odaklanması sinirlerimi bozuyordu. Mutfak masasının yanına geldiğimde önümde duran omlete isteksizce baktım.

“Belki yanında bir bardak bağışlanmış kan olsa her şey daha kolay olurdu.” Dedim babama bakarak.

 “Artık insan kanına olan susuzluğunu kontrol edebiliyorsun Renesmee. Hem de bizden daha iyisin bu konuda o yüzden şu bağışlanmış kan konusunu kafandan çıkar. Eğer böyle devam edersen akşam bizimle Portland’a geri dönersin. Buradaki insanları tehlikeye atamayız.”

Babamın sesi oldukça kararlıydı ve kararlı olduğu şeyi sonuna kadar yapardı. Hemen kendime geldim ve aklımdan

 “tamam, KAN YOK anladım. Merak etme kimseyi tehlikeye atmam” bu kısa zihin okuma gösterisinden sonra omletimi yemeye koyuldum.

 “Eğer benden bu kadar kurtulmak istediğinizi söyleseydiniz sizi anlayışla karşılar Forks’a daha önce yerleşirdim.” Dediğimde annem yüzüme anlamamış gibi baktı. Babam açıklama yapmak için anneme döndü ve valizleri gördüğümü söyledi.

“Hayır, daha önce gelemezdin ufaklık çünkü büyümen insanların fark edeceği boyuttaydı ama şimdi bu durum tamamen yok olmak üzere. Buradaki herkes gibi sende iki sene içinde on sekiz olacaksın. Buraya dönmen için en iyi zaman bu tatlım. Bu arada senden sıkılmış olsaydık bir yıl sonra peşinden koşa koşa geri gelmeyi düşünmezdik herhalde.” Annemin sesi çok kızgındı.

 Onu kızdırdığım için kendime kızdım ve ondan özür dilemek için yanına gidip sıkıca sarıldım. Bu sırada da ona kocaman bir kalp ve altında özür dilerim annecim diyen bir görüntü gösterdim. Bana daha sıkı sarıldı ve

“Affedildiniz küçük hanım” dedi kulağıma fısıldar gibi.

    Annemin kollarından kalkıp koltuğa oturdum. Elime kütüphaneden bir kitap aldım ve zamanın geçmesi için kitabı okumaya başladım. Çok geçmeden etraftaki kokuların değiştiğini fark ettim. Kışın ortasında yazın kokusunu tüm bedenimde hissedebiliyordum. Tropikal bir kokuydu bu ve beni olabildiğimce güneşin muazzam ısısının içine doğru çekiyordu. Bildik bir koku olmasına rağmen ilk defa bedenimin karıncalanmasına neden olmuştu. Kendimi kontrol edemiyordum. Gözlerimi kapatıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Ama koku yaklaştıkça hiç bir şeye odaklanamıyordum. Beni kendime getiren babamın yanımdan rüzgâr gibi geçerek kapıya yönelmesi oldu. Jacob içeri girerken ben ,yerime çivilenmişçesine, kıpırdayamıyordum. Newton’un yer çekimi yasası benim bedenime işlemiyordu sanki. O anda içimde bir şeylerin değiştiğini anladım. Benim yer çekimi yasam sonsuza kadar değişiyordu.

GÜNEŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin