Melezler her zaman tehlikeli olmuştur. Bilinmeyen her şey bilinenden tehlikelidir. O daha dünyaya gelmeden Bella'ya en sık söylediğim sözcükler bunlardı. Zamanla neden onların yanında olduğumu bile unutmuştum. Bella'nın ölümüne adım adım tanık olmak Edward'a bile zor gelirken, yanı başlarında olma isteğime anlam veremiyordum. Taki onu görene kadar... Çelik kablolar beni ona bağlarken yaşayacaklarımızı böyle hayal etmemiştim. İlk kez damarlarımda mutluluğun tadını almıştım. Bella'ya karşı hissettiklerim bunun yanında hafif kalırdı. Birini tam anlamıyla sahiplenmek gibiydi. İlk kez biri için endişeleniyor ve ilk kez birini bana ait gibi hissediyordum. İşe yaramaz küçük hayatımda beni anlamlı kılan tek varlık o idi. Küçük kan emici ama bir o kadarda hayat dolu. O benim Ness' im idi. O bana aitti. Okyanusun derinliklerinden benim için gelen kehribar... Boğulmak üzereyken tutunduğum hava kabarcığım. Sırf aramızdaki bağı koparmak için kaçmışken, neden kaybetmiş gibiyim? Neden mutsuzluk ve boşluk bedenimi kapladı? Kim olduğumu unutmak üzereyim. Bedenimi saran acı ve öfke beni esir almak üzere. Bu duyguyla nasıl yaşarım? Kaybetmeği yakından tanıyorum ama onu kaybetmek arafta sıkışan bir ruhtan farksız.
**************
"Jacob! Nerelerdesin evlat?"
"David soru sormazsan sevinirim. Ben biraz uzanacağım."
"Pekâlâ."
Ona ne diyecektim. "Mühür bozuldu. Çünkü Ness, seçimini o uyuz tarafında kullandı. Aaa! Ne kadar hoş... Aldatıldım." Bu cümlelerimi kuracaktım yani. Bedenim olanları ve görüntüleri sindirmeye çalışırken bir de açıklamalarda bulunamazdım. Hadi ama Jake, kendini kandırıyorsun. O hiçbir zaman sana ait olmadı. Aldatılmış gibi yapamazsın, ondan kaçarak her şeyi mahveden sensin. Onunla konuşmuş olsaydın, şimdi her şey farklı olabilirdi. Sen bir korkaksın Jacob Black, adi bir korkak! Küçük oda da kendi kendime kızarken etrafa öylece göz gezdirdim. Öfke bedenimi ele geçirmek üzereydi. Kendimi kontrol edemiyordum. Neden bunlar oluyordu? Mührün bozulmasını istiyordum ve bu artık gerçekleşmişti. Peki! Ben neden mutsuzdum? Neden halen on düşünüyordum? Onları gördüğümde ikimizin de hissettikleri geçmiş olmalıydı. O an bedenimde hissettiğim öfkenin kıskançlıktan başka bir şey olmadığını anladım. Raul'ün kollarındaki Ness gözlerimin önünden gitmiyordu. Forks'a geri gidip onun kafasını kopartmalıydım. Bir anda küçük odanın içindeki yatağı karşı duvara fırlattım. Neredeyse öfkeden evi yıkmak üzereydim.
"Hey! Evlat dur bakalım. Hey, hey... Hey, Jacob" dedi David kapıdan girerken. Beni sakinleştirmeye çalışıyordu ama bu mümkün değildi. Uzun uğraşlar sonucu David beni iki kolumun altından tutarak karşı duvara yasladı. İkimizin de nefes alışları artmıştı. Bedenim durağanlaşıyordu. Öfke yerini hüzne bırakmıştı. Birini kaybettiğinizde onu bir daha göremeyecek olmanız sizi derin bir kedere tutsak eder. Bu hissi ilk önce annemi kaybettiğimde hissetmiştim. Şimdi bu acı giderek katlanıyordu. Artmaya başladıkça kendimi kontrol etmem zorlaşıyordu. Ağlamak üzereydim.
"Kendini rahat bırak evlat. Ağlamak güçsüzlük değildir." Dedi David.
Sözcükleri bitmeden yere çökmüş hıçkırıklara boğulmuştum. Yaşadığımız anılar art arda sıralanırken akan gözyaşlarım çoğalıyordu. Onu kaybetmek istemiyordum. O mutlu olduğu sürece mutlu olmam gerekiyordu. Mutluydu da... O zaman ben neden mutsuzdum?
**************
Aradan kaç gün geçti hatırlamıyordum. O günden beri evden, hatta odadan bile dışarı adımımı atmamıştım. Bedenim gittikçe halsizleşirken hafızam da zayıflıyordu. David benimle iletişime geçmek için verdiği uzun uğraşlar sonucu pes etmişti. Yıllar önce Edward gittiğinde Bella'nın girdiği bunalımı hatırlıyorum da, çektiği acı dayanılmazmış. Keşke bana yol gösterebilseydi. Keşke onu arayıp dertleşebilseydim. Onun bir parçasına tutunmuş olmasaydım bana yardım ederdi, ama yaşananları ona anlatamazdım. Bir taraf tutması gerekecekti ve o taraf asla ben olmazdım. Bir an içimdeki sızının kaybolduğunu hissettim. Bitmişti. Bu sefer tamamen yok olmuştu. Yerimden kalktım ve şöminenin başında kitap okuyan David'in yanına gittim. Çok üşüyordum. Kanım çekilmek üzereydi. Kırmızı yastıklardan birinin üzerine oturup ateşin kızıllığını izlemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ
FantasyGüneş bedeninizi yakabilir. Peki ya ruhunuz? O da yanarsa yaşayabilir misiniz? Tüm acılar ruhunuzu acıtabilir,ama onun sizden bir farkı var. Ruhunun acısı bedenini kaplamış. Gözle görülebilir bir acı... Renesmee Carlie Cullen... Bu hikayeyi çoğumu...