Saatler önce Jacob'ı düşünceleriyle bırakıp eve geri dönmüştüm. Mia'nın usanmadan çaldırdığı telefonumu kenara bırakmış düşünüyordum. Aklımda tek soru vardı. O anahtar neyi açıyordu? Daha da önemlisi bizi hangi çıkmaza sürükleyecekti? Belki de çıkmaz bir sokak yerine ışıkla aydınlatılmış bir varış noktasına ulaşıcaktık. Cevabı kimse bilmiyor sanırım. İkimizde o anahtarı bulmadan beynimizde dolanan tilkilerden kurtulamayız. Peki ama nasıl bulucaz? İğneyle kuyu kazmak gibi...
**********
Tık...
Tık...tık...
Tık...tık...tık...
Bu ses de neydi böyle? Bir anda Renee'nin anneme verdiği bahtaniyeden kurtulup gelen sesi dinledim. Camdan geliyordu. Tam kalkacakken pencerenin önünde bir silüet belirdi. Olduğum yerde kala kaldım. Pencerenin açılma sesi kulaklarıma işledi. Perde yavaşça aralandı. Karanlıkta pencereden esen rüzgarla kokunun tanıdık olduğunu anladım.Yastığımı alıp kokunun geldiği yöne fırlattım.
"Ahh! Ness canım acıdı."
"Ödümü patlattın Jacob Black. Odama gelmeden önce haber verebilirdin."
"Verdim. Neredeyse camın kırılıyordu. Hatta Charlie bile uyanabilirdi."dedi bana doğru gelirken. Tam yatağın kenarına geldiğinde yastığı yerine koyup mahçup bir şekilde gözlerime baktı. O karşımda öylece dururken kendimi kaybedecek gibi oluyordum. İçimi kıpır kıpır yapan duygudan hem kurtulmak hem de sonsuza kadar çekiminde kalmak istiyordum. Gel gitler beni öldürüyordu. Kalbim hiç olmadığı kadar hızlıydı. Kızardığımı hissediyordum. Beynim düşünme işlevini çoktan yitirmiş şimdilerde ise tüm fonksiyonlarımı kaybetmeme neden oluyordu. Odaklanamıyordum. Tek duyduğum,hissettiğim ve merakımı cezbeden karşımda duran mercan kayalıklarının anlattıklarıydı.
"Ben dışarda üşüdüm ve seni yanındayken daha iyi koruyacağımı düşündüm." Dedi ve eliyle izin alarak yanıma sokuldu ve devam etti.
"Sonra dedimki artık resmi olarak sevgilim olduğuna göre odasına gidebilirim."
"Jake sen üşümezsin. Hava bahara dönmek üzere ve kış da olsa üşüyebileceğini pek sanmıyorum."
"Aaa! Şey, o kadar oldu mu? Zaman çabuk ilerliyor."
"Jake!" dedim gülerek ve devam ettim.
"Neredeyse şubat bitmek üzere."
"Doğum günümde yanında olmak isterdim. Neyse daha çok özel gün baş başa olucaz."
"Elbette." Dedim ve ona iyice saarıldım. Bahtaniyeyi üzerimize örttüğünde tenime değen bu eski eşya ile hafızamda bir anı belirdi. Daha önce görmediğim ve bana anlatılmamış bir hikayeye benziyordu. Karla kaplı ormanda bir çadır vardı. Babam bir çantayla beni içeri sokuyordu. O an annem belirdi. Üşüyordu ve bana sarıldı. Peşine Jake geldi ve o da bize sarıldı. Çok tuhaftı.
"Ness,iyi misin?" dedi Jacob. Ona bu olanı anlatmak istemiyordum. Hafızamda beliren ikinci görüntüydü. İstemim dışında gerçekleşiyordu ve onu panikletmek istemiyordum. Bu kadar sorun varken bunun peşine tek başıma düşmeliydim.
"Evet, sadece şu anahtarı düşünüyordum."
"Bulucam ve o gizli bölmede ne varsa çıkarıcam."
"Sence içinde ne var?"
"Bilemiyorum. Bir his orada ne varsa John ve ailesi ile ilgili olduğunu söylüyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ
FantasyGüneş bedeninizi yakabilir. Peki ya ruhunuz? O da yanarsa yaşayabilir misiniz? Tüm acılar ruhunuzu acıtabilir,ama onun sizden bir farkı var. Ruhunun acısı bedenini kaplamış. Gözle görülebilir bir acı... Renesmee Carlie Cullen... Bu hikayeyi çoğumu...