Eski evime gelmiştim. Kafamda onlarca anı canlanmıştı. Umutsuz geldiğim bu evde o kadar çok mutlu anım olmuştu ki. Şimdi de kızım bu mutluluğu yaşamaya hazırlanıyordu. Onun için sevinsem de ayrı kalmayı ve ondan uzakta olmayı kabullenemiyordum.
“Bella yukarı gelmiyecek misin”
“Geliyorum baba”
Merdivenleri çıkarken beş yıl önceki hayatıma kısa bir gezinti de buldum kendimi. Edward’ın ilk odama gelişi, o yokken gördüğüm kabuslar, sırf benim güvenliğim için yapılan iş birlikleri ve daha fazlasını bu kapının arkasında yaşamıştım. Şimdi de kızım bu kapının arkasında yeni maceralara atılmak üzereydi.
Kapıyı açıp içeri girdiğimde odadaki herkes halinden oldukça memnun görünüyordu. Edward Renesmee’nin bilgisayarının bağlantılarıyla uğraşıyordu. Bunu Renesmee sonra da halledebilirdi ama Portland’a vardığımızda kızımızı hemen görebilmek için Edward herşeyi ayarlamak istiyordu. Charlie ve Renesmee kıyafetleri eski dolabıma yerleştiriyorlardı. Oda da pek fazla değişiklik yoktu. Yatağım,dolabım,masam bıraktığım gibiydi. Kütüphanedeki kitaplarımın yerinde artık kızımın kitapları vardı. Birden kızıma baktım. Mutluydu ama yine de yüzünde belli etmemeye çalıştığı bir hüzün vardı. Aynı hüzün Edward’ın yüzünde de belirmişti.Acının bedenime yayıldığını hissettim. Donmuş olan her hücrem acının sıcaklığı ile eriyordu sanki.
“ ben aşağıdayım çocuklar bir şeye ihtiyacınız olursa seslenin.”
Babam bizi yalnız bırakabilmek için merdivenlere yönelmişken Renesmee’nin gözlerinden gelen yaşları gördüm. Odanın bir köşesinde duvara yaslanmış ağlıyordu. Acı bedenime daha çok yayılmıştı ve haraket etmeme engel oluyordu. Eğer ağlayabilseydim göz yaşlarımı son damlasına kadar akıtırdım. Edward elindeki kabloları bırakıp hemen Renesmee’nin yanına gitti. Ona tüm gücüyle sarılmamaya çalıştığını hissedebiliyordum. Bende yanlarına gitmek istiyordum ama beynim ayaklarıma yürüme emrini iletmiyordu. Taki beni harakete geçirecek sesi duyana kadar…
Renesmee hıçkırarak ağlamaya başlayınca odanın öbür ucunda duran diğer parçamın yanında buldum kendimi. Birkaç dakika üçümüzde hiç kıpırdamadan birbirimize sarıldık.
“Tamam bitanem eğer istemiyorsan burada kalman gerekmiyor. Bizimle gelebilirsin.”
“Hayır anne kalmak istiyorum. Ben sadece sizden ayrılcağım için biraz üzgünüm. İlk defa ayrı kalıcaz ve bu beni etkiledi sanırım.”
Renesmee’nin bu cevabı vereceğinden adım gibi emindim ama yine de bir umut sormuştum. Ona tekrar sıkıca sarıldım. Artık ağlaması şiddetini kaybetmişti.
“ Şimdi küçük hanım bana bir söz vermeni istiyorum. Kendine eskisinden daha çok dikkat ediceksin. Aptalca şeyler yapmak yok. Dikkat çekicek ve yeteneğini belli edicek şeyler de yapmak yok. Tüm yetki Charlie de izinler toplantılar geziler bunları unutma ufaklık. En önemlisi de her ne olursa olsun akşam olduğunda seni bu bilgisayarın kamerasından sapa sağlam görmek istiyorum. Unutma bu geceden itibaren her gün buradan konuşucaz. Anlaştık mı”
“ Tamam bay Cullen anlaştık. Aptalca bir şey yapmak ve dikkat çekmek yok. Ve her gece o kameradan size güvende olduğumu kanıtlayacağım.”
Edward Renesmee’nin elini tuttu ve onun düzensiz ritimlerle atan kalbinin üzerine koydu.
“ Buna dikkat et tatlım. Dünya da durmasını isteyeceğim tek şey bu. Biz yokken onu tehlikeye atacak herşeyden ve herkesden uzak dur.”
Edward bir kez daha kızına sarıldı. Aralarındaki bağ hayranlık uyandırıcıydı. İkimizde birbirimizden başka hiç birşeye bu kadar bağlanamayız derken Renesmee bizim hayatımızı değiştirmişti. Birbirimize duyduğumuz aşk onun hayatımıza girmesiyle başka bir boyuta taşınmıştı. Artık düşünmemiz gereken bir kızımız vardı. Bize benzeyen ama bir o kadar da sırlarla dolu bir kızımız…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ
FantasyGüneş bedeninizi yakabilir. Peki ya ruhunuz? O da yanarsa yaşayabilir misiniz? Tüm acılar ruhunuzu acıtabilir,ama onun sizden bir farkı var. Ruhunun acısı bedenini kaplamış. Gözle görülebilir bir acı... Renesmee Carlie Cullen... Bu hikayeyi çoğumu...