Okula dönmek iyi gelmişti. Kapıdan içeri girer girmez sınıfıma doğru koşmaya başladım. Dersliklerin olduğu koridorda hiç kimse yoktu. 123 nolu sınıfı arıyordum. Kapısı açık tek sınıf vardı ve içeride de kimse yok gibi görünüyordu. Yaklaşıp üzerinde yazan numarayı okumama gerek kalmadan içerden bir ses geldi.
“Doğru sınıftasın içeri gel Renesmee.”dedi biri. Şaşkın bir şekilde biraz önce boş olduğunu sandığım sınıfa girdim. Sesin geldiği yere başımı çevirdim.
“Rolf sınıf neden boş? Dersin başlamış olması gerekiyordu.”
“Saate doğru baktığına emin misin? Daha on dakika var dersin başlamasına” dedi Rolf ve ben kolumdaki saate tekrar baktığımda dalgınlıktan yanlış baktığımı anladım.
“Şey sanırım dalgınlığıma geldi.”
“Evet bu herkes tarafından görülebiliyor.”
“Çok mu belli oluyor?”
“Şey biraz. Bence sakin olmalısın. Nedenini bilmiyorum ama seni üzen şeyler olduğu çok açık.”
“Bu aralar kafam çok karışık.”
“Eğer anlatmak istersen dinlerim.”dedi Rolf.
Çok nazik biriydi. Onunla konuşmak iyi geliyordu. İlk defa bana Jacob’ı anımsatmayan bir arkadaşım olmuştu. Zihninin içinde bir yerlerde Jacob’ın olmadığına da emindim ama daha fazla ileriye gidip ona sorunlarımı anlatamazdım. Jacob duymasa da Sam ya da Paul konuştuklarımızı duyabiliyordur. İçimden konuşup tüm olanları anlatmak gelse de susmayı tercih etmeliydim ve öylede oldu. Sınıf yavaş yavaş dolmaya başladığında konuşma isteğimde azalmıştı. İçeri son olarak bay Lee girdiğinde bu istek tamamen ortadan kalktı. İnce uzun ve oldukça genç olan bu adam benim odaklanamadığım pek çok şey anlatıyordu. Ders bitene kadar da ne anlattığını asla çözemedim. Bedenim orda olabilirdi ama ben Jacob’ın yanındaydım. Kafamın içinde Seattle’da geçirdiğimiz dakikaları izliyordum. O anları tekrar yaşamak gibi birşeydi bu. Mutluluk acıyla mücadele ediyordu sanki ben o anları izlerken. İkiside asla pes etmemiş ve sonunda acı kazanmıştı. Zilin çalmasıyla Seattle hatıralarının sonuna gelmiştim ve mutluluk acının kollarına teslim etmişti beni. Jacob’ın benden uzakta olduğu gerçeğiyle tekrar yüzleşmiştim. Bay Lee sınıftan ayrılırken kendime gelebilmiştim. Acı geçicek gibi değildi ama onu minimuma indirmem gerekiyordu. Bunu sağlayabilmenin en güzel yoluda odak noktasını değiştirmek olucaktı. Kafamı başka şeylerle meşgül etmeliydim. O an Rolf’ün hala yanımda olduğunu fark ettim. Kendime gelmemi bekliyordu sanki.
“Renesmee iyi misin?”
“Şey sanırım.”
“Dersi hiç dinlemedin. Sanki bir tür meditasyon yapıyor gibiydin.”
Biraz dalgınım işte boşver. Bunları konuşmak yerine dışarı çıksak.”
“Peki nasıl istersen.”
Rolf ile birlikte sınıftan dışarı çıkıp bahçe kapısına yürüyorduk. Dışarı çıktığımızda kar şiddetini iyice artırmıştı. Her yer beyaz kar taneleri ile doluydu. Hava da oldukça soğuktu ama bizim için dondurucu sayılmazdı. Özelliklede kırk yedi dereceden fazla ısıya sahip olan Rolf için.
“Beni ne kadar tanıyorsun?”dedim Rolf ’e.
“Aslında hiç. Sadece yarı vampir ve yarı insan olduğunu biliyorum. Hepsi bu. Peki sen beni ne kadar tanıyorsun?”
“Hiç. Sadece yeni dönüşen bir kurt olduğunu biliyorum.”
“Evet bu başıma biraz dert oluyor. Bu işe pek alışamadım. Dönüşmeği kontrol altında tutamamak şu anda benim en önemli sorunum. Sam’e göre oldukça sinirli bir yapıya sahipmişim.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ
FantasyGüneş bedeninizi yakabilir. Peki ya ruhunuz? O da yanarsa yaşayabilir misiniz? Tüm acılar ruhunuzu acıtabilir,ama onun sizden bir farkı var. Ruhunun acısı bedenini kaplamış. Gözle görülebilir bir acı... Renesmee Carlie Cullen... Bu hikayeyi çoğumu...