Ben içeri girene kadar şoför gitmedi ama bende acele etmedim içeri girmek için. Çünkü bu manzarayı görmek için çok beklemiştim.Şuan kim beklerse beklesin umurumda değildi. Benim güzel evim tam karşımda adeta bana göz kırpıyor, hoşgeldin diyordu.Benim en güzel manzaram, hoşbuldum.
Kalbimin heyecanına diyecek yoktu.Ama sanki o benden daha fazla coşmuştu.Elimi üzerine koyarak sakin ol kalbim yuvamızdayız diyerek kapımın önüne geldim.Uzun zamandır çantamın en diplerinde derin uykulara dalan anahtarlığımı bulup evimin kapısını açtım. Bu muhteşem bir duyguydu.
İnsanın evi gibisi var mı be? Her sabah evden çıkıp akşam yorgun geldiğimde kendimi salondaki kanepeye atar ve böyle derdim.Yine kendimi kanepeye attım ama bu defa o duygunun on mislini yaşıyor olabilirdim.
Kalbim şaşkın ben şaşkın...Bizimde mutluluktan payımıza düşen kırıntılar varmış demek ki.Üst kata odama çıktığımda yerdeki halıya kadar her şeyi özlediğimi farkettim.Pencerenin yanına giderek perdeyi çekip pencereyi açtım. Dışarda harika bir hava vardı. Başımı dışarı çıkararak derin bir nefes aldım. Şuan mutluluktan bağırmak istiyordum. İçim içime sığmıyordu.Keşke bir de Siraç'ı görsem keyfime diyecek yoktu diye içimden geçirdim.
Pencereyi açık bırakarak yatağıma attım kendimi. İşte asıl huzur bu. Dışarıdan kaçarcasına açık pencereden içeriye giren rüzgar mutluluğuma eşlik ediyordu.Yavaş yavaş kapanan gözlerim rüzgarın tınısına bıraktı kendini.
***
Gözlerimi açtığımda nasıl bu kadar uyuduğuma ben bile şaşırdım.Yeni bir güne gireli çok olmuştu. Ama öyle güzel uyumuştum ki... Kendime güzel bir kahvaltı şöleni sunmam gerektiğini düşünerek aşağıya indim. Bütün pencereleri açıp evi havalandırdım.Ardından mutfağa gidip buzdolabını açtım. Sanki içinden yiyecek bir şeyler çıkacakmışcasına.Ama sonuç, tam takır kuru bakır. Alışveriş yapmak lazım diyerek buzdolabını kapatıp mutfaktan çıktım.Dışarı çıkmak hiç içimden gelmiyordu.Sanki çıkarsam geri eve gelemeyecekmişim gibi bir korku vardı içimde.
Bu zil sesi mi yoksa bana mı öyle geliyordu.Evet, evet kapı çalıyor.Evimin zili bu.Ne kadar da güzel bir melodi bu Allah'ım.Koşar adımla kapıya gittim.Gelen kimdi merak içindeydim ama aklımdaki sadece Siraç'tı.
Ama gelen o değildi maalesef. Şofördü.Dün beni eve bırakan şoför.Elleri poşetlerle dolu.Anlaşılan biri benim için alışveriş yapmıştı bile.
"İyi günler Dilşah hanım. Bunları Ateş bey gönderdi."
Gözlerimi poşetlerden kaldırarak ilerdeki lüks arabaya diktim.Beyimiz öylece oturuyordu.Beni düşünüyor muydu yoksa umursamıyor muydu anlayamadım.
Kapının önüne gelmeye tenezzül etmemişti. Benden bir cevap alamayan şoför tekrar konuştu."Poşetleri nereye bırakmamı istersiniz?"
"İstemem."
Şaşkın şaşkın bana baktı adam.Bende devam ettim.
"O poşetleri Ateş bey'e geri götürün. Benim ihtiyacım yok."
Ne yapacağını şaşıran adam elindeki poşetlerle patronunun yanına gitti.Bense kapıyı kapatıp içeriye girdim.Ama kanepeye oturmadan tekrar zil çaldı. Yine aynı manzarayla karşı karşıyaydım.Tek fark adamın bana bir kağıt uzatmasıydı.
"Bunu size Ateş bey gönderdi. "
Kağıdı almasam meraktan çatlardım.O yüzden alıp okumaya başladım.
"Sakın beni yanlış anlama Dilşah araya mesafe koyduysam bu seni incitmekten korktuğum içindir.Bana kızgın olduğun için yanına gelmedim.Ama eğer gel dersen hemen gelirim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YABANİNİN AŞKI
Teen Fiction"Farkındaysan eğer şuan benim kapsama alanımdasın Dilşah. Ben izin vermediğim sürece bu alandan çıkamazsın.Bütün çıkışlar iptal." "Bu ne saçmalık!" diyerek yataktan fırladım ama kolumu çekmesiyle bu sefer kucağına düştüm. Hemen doğrulmaya çalıştım...