Gözlerim yaşla dolmuş,ruhsuz adamın masmavi gözlerinde biraz merhamet arıyordu.Ama o hala gözleriyle gözlerime adı gibi ateş saçıyordu.Bu işe o kadar ihtiyacım vardı ki onun dediklerini yapmak zorundaydım.Durup daha fazla düşünmeye vaktim yoktu.Çünkü ruhsuz adam kapıya doğru gidiyordu.Ağlayarak koşup önüne geçtim.Kapıya geldiğinde ağlamaklı bir ses tonuyla "Hoşgeldiniz."diyerek kapıyı açtım.İçeri girerken,"Aferim adam olacaksın.Sekreterlik kim sen kim.Senden hizmetçi bile olmaz."dedi ve masasına geçti.
Sadece ağlıyordum.Bana neden böyle davranıyordu.Neden başvuruda bulunduğum işlerden cevap gelmiyordu.Canım çok yanıyordu.Böyle bir ruhsuza mahkum olmak zoruma gidiyordu.
Ruhsuz adam birden masanın üzerindeki dosyaları eline aldı ve yere fırlattı.Yerler bir sürü kağıtla doldu.Anlaşılan bugünkü eziyet henüz yeni başlamıştı.Kağıtları yere fırlattıktan sonra şöyle söyledi;
"Madem bu kadar sekreterlik yapmak istiyorsun.Bu dosyaları yerden topla ve hepsini bilgisayara geçir." İçim rahatlamıştı.En azından normal bir iş verdi.Bu durum biraz da olsa moralimi düzeltmişti.Dosyaları yerden toplamaya bile razı olmuştum.Hemen kağıtları toplamaya başladım.Ruhsuzda sandalyesinden kalkarak odanın içinde gezmeye başladı.Tek tek bütün kağıtları yerden topladım.Ruhsuz adam arkamdaydı.Gidip dosyaları bilgisayara geçirmek için ondan izin istemeliydim.Ona döndüğümde ayağının altında dosya kağıtlarından birine bastığını gördüm.
"Şey,ben bu dosyaları bilgisayara girmek için izin isteyecektim ama bir tanesi ayağınızın altında kalmış.İzin verirseniz onuda alıp öyle gideyim?" Onun tam tersine çok kibar konuştum.Gerçi o ruhsuz kibarlıktan ne anlar.Yine o merhametsiz dudakları kıpırdadı;
"Gel bakalım.Ama gelmişken şu dolaptaki bezide al gel."diyerek dolabı işaret etti.
"Anlamadım ne bezi."diyerek şaşkınlığımı ifade ettim.
"Bezi al ve gel dedim sana."diyerek bağırdı.Öyle bağırmıştı ki korkudan sıçramıştım.Dolaba gidip bezi aldım ve ruhsuzun yanına gelerek "bezi getirdim."dedim.
"Şimdi eğil ve o bezle ayakkabılarımı güzelce sil."dedi.
"Ama..."der demez lafımı kesti;
"Kes sesini lan hizmetçi bozuntusu,sana ayakkabılarımı sil dedim.Sakın bir daha bana söylediklerimi tekrarlatma." İçimden lanetler yağdırıyordum.Bu nasıl bir yabanilik,bu nasıl bir psikopatlıktı.Benden ne istiyordu bu adam.Bu işe ihtiyacım var,neden beni anlamıyordu.
Çaresizce önüne eğildim.Gözlerimden akan yaşlar ayakkabısına döküldükçe elimdeki bezle ayakkabısını siliyordum.Sildim dememe rağmen tam yarım saat boyunca ayakkabılarını sildirdi bana.Sonunda dayanamayıp,"Yeter artık temiz oldular."dedim.
"Tamam kalkabilirsin."dedi.Tam kalkacakken hızlı bir hareketiyle elime bastı.
"Ahh! Elim."diye bağırdım.
"Kes sesini, sakın ha sakın tek kelime dahi konuşayım deme.Ağzından en ufak bir kelime çıkarsa hatta kelimeyi geç sesin çıkarsa seni hemen kapı dışarı ederim."diye bağırdı.
Parmaklarıma ezercesine basıyordu.Ayağının altında elim vardı.Bunu bilmemesi imkansızdı.Bilerek yapıyordu ama neden?
Bağırmamak için ağzımı diğer elimle kapattım.Dakikalarca ezdi elimi.Elim ayağının altında,ben ise ayağının dibinde öylece çırpıyorduk.
Çalan telefonuyla elimin üzerinden o pis ayağını çekti.Elimin üzerinde ayakkabısının izleri çıkmıştı.Çok acıyordu.Elime üfleyerek ağlıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YABANİNİN AŞKI
Teen Fiction"Farkındaysan eğer şuan benim kapsama alanımdasın Dilşah. Ben izin vermediğim sürece bu alandan çıkamazsın.Bütün çıkışlar iptal." "Bu ne saçmalık!" diyerek yataktan fırladım ama kolumu çekmesiyle bu sefer kucağına düştüm. Hemen doğrulmaya çalıştım...