20.Bölüm

1.8K 75 92
                                    

Sessizce duruyordu karşımda.Aksine yeri göğü inletmek için buraya gelen ben ise donup kalmıştım.Şuanki nefretimi görmüyordu belki ama bunu ona hissettirecektim.Her defasında karşıma çıkması artık beni rahatsız ediyordu.

Bütün cesaretimi toplayarak konuşmaya başladım: "Bana bak Bay Ruhsuz! Bugüne kadar her şeyine katlandım ama artık yeter.Defol git hayatımdan ve hayatımdaki insanlardan.Bir işe ihtiyacım var diye bugüne kadar sana katlandım.Ama artık para değil ne olursa olsun senin gibi bir psikopata katlanamam ben. Gerekirse sokaklarda yatarım ama yinede sana katlanmam.Aa! Bu arada aileme yani Siraç'a zarar vermene de asla izin vermeyeceğim.Sana bunları söylemeye geldim.Demem o ki Bay ruhsuz yaratık, artık benden ve Siraç'tan uzak dur! "  bir çırpıda söylemiştim bütün bunları.

Odun gibi duruyordu karşımda.Bana bakıyordu ama görmüyordu.Gözlerinin maviliğinde koca bir okyanus vardı sanki ve ona her baktığımda beni o okyanusta boğuyor gibiydi.Gözlerimi o mavi gözlerden çekip, kendimi bu hipnozdan kurtararak arkamı döndüm tam gitmek için adım atacakken, " Nereye gittiğini zannediyorsun sen? Benim evimden sadece benim iznim ile çıkabilirsin."

Yine ne saçmalıyordu.Önümü dönerek ona doğru baktım.Hala aynı şekilde öylece duruyordu.Tekrar baktım gözlerine " Ne saçmalıyorsun sen? Canım ne zaman isterse o zaman çıkabilirim ben." diyerek arkamı dönüp yürümeye başladım.Kendini ne zannediyor bu aptal.Sinirlerim tavan yapmıştı.Tam kendi kendime konuşurken iki tane takım elbiseli koruma yolumu kesti.Sonra iki tanede sağımda ve solumda belirdi.Ben neymişim arkadaş onca koruma sanki ne yapacağım.

"Ne var! " diye bağırdım.Ağlayacaktım sinirimden.

İçlerinden en iri yarı olanı " Ateş Bey'in talimatı var küçük hanım.Onun izni olmadan asla çıkamazsınız."

Bu ne biçim bir saçmalık ya.Bu adam hiç normal davranamıyor mu?

O koruma tekrar devam etti."Ayrıca Ateş Bey, konuşmak için sizi bekliyor." diyerek buyrun der gibi eliyle yolu gösterdi.Şuanda çok gıcık olmuştum.Yine kendi dediğini yaptırtıyordu bana ve ben bundan hiç hoşlanmıyordum.Ama şuan yanına gitmekten başka çarem yoktu.Olduğum yere otursam, gitmiyorum desem acaba beni kollarımdan yakalayıp götürürler miydi? Yok,yok en iyisi güzelce gitmekti.

Kendimi toparladım ve sakince girdim içeriye ama kendi odasında beni beklediğini söyledi çalışanlar.Ona da tamam diyerek üst kata çıktım.Sakince kapının önüne kadar gittim ve kapıyı tıklatarak içeriye girdim.

Pencereden dışarı bakıyordu.Hiç uzatmadan "Ne var! " dedim.Sesin geldiği yöne doğru yani bana doğru döndü ve " Benimle nasıl konuşman gerektiğini sana öğreteceğim.O yüzden şimdilik ses çıkarmıyorum."

Adama bak ya, " binimli nisil kinisiliciğini sini iğriticiğim." Yok ya sen kimsin!

Birden sinirlerime hakim olamayıp kendimi tam karşısında buldum.Boyum ona göre biraz kısa olduğu için gözlerimiz tam denk gelmiyordu ama oda bana baktığı için görebiliyordum o okyanusu.Kızgın ve öfkeliydi.Dalgalarla doluydu.Birazdan boğulabilirdim.Çünkü tekrardan ona meydan okuyacaktım.

"Sen Ateş Dinçer, artık benim yakamdan düş.Yoruldum senin egonu tatmin etmekten.Git kendine uğraşacak başka şeyler bul.Benimle bir derdin varsa açık açık söyle.Hemen, şuanda.Bir derdin yoksa da bir daha benimle uğraşma.Senin gibi ruhsuz yaratıklarla uğraşacak boş vaktim yok benim.Ki olsa da seninle uğraşmak yerine bir köpek besler onunla ilgilenirim daha iyi." der demez kolumun acısıyla bağırdım.

"Ahh! Bırak kolumu." Sol kolumu çevirerek belime dolamıştı.Tersten bakıyordum gözlerine öfke doluydu.Kolumu daha çok sıkmaya başladı.Sonra hızla beni yatağa fırlattı.Yataktan doğrularak kolumu tuttum.Kıpkırmızı olmuştu.

YABANİNİN AŞKIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin