Kapıyı kibarca tıklatarak araladım ve "Girebilir miyim?"dedim.
Tam karşımda sandalyesine yaslanmış sert mizaçlı bir adam bana doğru bakıyor ama gir demek için dudaklarını bile kımıldatmıyordu.Sinir oldum ama belli etmeden tekrar kapıyı tıkladım ve "girebilir miyim?"dedim.Nasıl oldu bilmiyorum ama bu defa dudakları hareket etti ve sadece"gir"dedi.İstifini bile bozmadan.
Girdim ve kapıyı kapattım.Oturmak için izin istemedim tabiki de yoksa iki saatte otur derdi.Hemen masanın önündeki siyah koltuğa oturdum.
"Dilşah Seçkin,sizsiniz değil mi?"diye sordu.
"Evet benim."diye karşılık verdim.Hayır yani bu saatte beni çağırdılar.Başka kim olacaktı ki.Buraya gelmek öyle zor olmuştu ki bu yüzden çok gergindim.Üstelik bu adam çok iticiydi.Duvardaki tablolar gibi öylece ruhsuz duruyordu.25 yaşlarında,takım elbiseli,kirli sakallı,saçları biraz uzundu.Gayet yakışıklı ama bir o kadar da sert ve soğuktu.
"Benimle çalışmak zordur.Bugüne kadar işe aldığım sekreterler en fazla bir gün dayanıp ikinci gün işi bıraktılar.Siz dayanabilecek misiniz?
Buda neydi şimdi.Şaşkın şaşkın sordum; "Sekreterlere ne yaptırıyorsunuz ki? Sorduğum soruya biraz sinirlenmiş olacak ki elindeki kalemi masaya atarak soruma soruyla cevap verdi; "Bu işi istiyor musun, istemiyor musun?"
Bu nasıl bir patrondu.Yabani gibi.Hayır yani bu tavırlarına bakılırsa o sekreterler çok bile dayanmışlar.Bu adamla çalışılmaz ama başka çarem yok.Mecburen kabul edecektim."İstiyorum."dedim çaresizce.
"Tamam o zaman sabah 5'te burda ol.Şimdi çıkabilirsin."
"Anlamadım 5 derken."
"Eğer bu soruyu bana soruyorsanız,bu zeka seviyenizle burda çalışamazsınız."
Sinirimden kafasına bir şey fırlatmak istedim.Bu adam uzaktan bakınca tam bir beyefendi gibi duruyor ama yakından tam bir odun.Sinirimden çatlıyordum.Deli midir nedir.Hem sabahın 5'inde beni işe çağırıyor,hemde zeka seviyeme laf ediyor.Sabahın 5'inde işe gidildiği nerede görülmüş.Daha fazla sinirlenmeden cevap verdim;
"Ben sadece o saatin iş için çok erken olduğunu söylemek istemiştim."
"İşe kaçta gelmek istersin diye sana sordum mu? Patron benim ve sabah 5'te geleceksin dedim o kadar.Beğenmiyorsan kapı orda çıkabilirsin."
Ne kadar da gaddar ve ruhsuz bir adamdı bu böyle.Üstelik bütün bunları bana söylerken oturduğu yerden kalkmış dışarıyı seyrediyor, suratıma hiç bakmıyordu.Çaresiz olmasam,bu işe ihtiyacım olmasa bir dakika bile durmazdım bu ruhsuz adamın yanında.
O kadar çaresizdim ki sadece "Sabah 5'te burada olurum."diyebildim.
Nedense bana hiç bakmıyordu.Birden "Ne duruyorsun şimdi git o zaman."dedi.
Neye uğradığımı şaşırarak hemen ayağa kalktım.Nasıl bir psikopattı bu adam.Elime bir şeyler alıp kafasına fırlatmak istiyordum.Görüntüsü ne kadar güzelse içi de bir o kadar kötüydü.Daha fazla dayanamadım.Koşar adımlarla odadan çıktım.Az önce geç kalmamak için koşturduğum bu merdivenlerden şimdi bitik bir halde iniyordum.Oysa işe alınmıştım.Güle oynaya inmem gerekiyordu bu merdivenleri.Şu halime bak,bense ağlaya ağlaya iniyorum.
Yine herkes bana bakıyor.Ama hiç biri umrumda değil.Merdivenleri inmeye devam ediyorum.Beni asıl düşündüren,bu adam daha işe alırken böyleyse kim bilir yarın beni neler bekliyordu.
Aylardır iş aradım.Onlarca başvuru yaptım,biri dahi dönmedi.Simdi bu işi bulmuşken asla vazgeçemezdim.Gece gündüz taş bile taşıtsalar,bu işi bırakamam.Holdingin çıkışına gelince elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim.Ve kendi kendime söz verdim.Bu işi yapacağım başka çarem yok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YABANİNİN AŞKI
Teen Fiction"Farkındaysan eğer şuan benim kapsama alanımdasın Dilşah. Ben izin vermediğim sürece bu alandan çıkamazsın.Bütün çıkışlar iptal." "Bu ne saçmalık!" diyerek yataktan fırladım ama kolumu çekmesiyle bu sefer kucağına düştüm. Hemen doğrulmaya çalıştım...