Eve kadar öylece yürüdüm.Kapıya yaklaştığımda Siraç'ın kapıda olduğunu farkeder farketmez yüzüme sahte bir tebessüm ekleyerek hemen elimdeki simitleri saklamaya çalıştım.Ama kim olsa benim iyi olmadığımı farkederdi.Hele bu Siraç ise gözünden asla kaçmazdı.Hemen merdivenleri inerek yanıma geldi:
"Dilşah nerelerdesin sen? Meraktan öldüm. Hayır o kadar aradım da."diyerek telaşını dile getirdi.Haklıydı da.Elimle cebimi yoklayarak "Aa!Telefonumu şarjda unutmuşum.Kusura bakma Siraç."dedim.
"Kusura bakarım Dilşah,saatlerdir meraktan çıldırdım.İnsan bir haber verir.Hem nerdeydin sen?"diyerek gözleri elimdeki poşete odaklandı.Ben saklamaya çalıştıkça daha da dikkatini çekti.Sanki annesinden gizli çamurda oynamış çocuklar gibi ellerimi saklıyor ve yakalanmaktan korkuyordum.O sırada Siraç hemen poşete uzandı ve poşeti elimden aldı. "Ne saklıyorsun sen."diyerek birden poşeti açtı.Onca simit haliyle onu çok şaşırtmıştı.
"Hayırdır Dilşah,yemeyi sevdiğini biliyorum ama bu kadar simit sence de biraz fazla değil mi?"diyerek suratıma baktı.Bence anlamıştı.Kim olsa anlardı.O an öyle çaresizdim ki oracıkta yere yığılabilirdim. Sanki bütün dünyanın yükü benim omuzlarımda gibiydi. Öyle yorgundum ki "İçeri geçelim mi Siraç?" deyince hiç ikilemedi bile.Sakince içeri girdik.Siraç elindeki simit poşetini mutfağa bırakarak gelip karşıma oturdu ve "Şimdi anlat bakalım,sabah sabah simit satmaya mı gittin?"
Konuşmak istemiyordum.Bu yüzden evet anlamında başımı salladım.Çünkü konuşursam kendime hakim olamayıp saatlerce ağlayabilirdim.O yüzden susmayı seçtim.Siraç'ın bu halime üzüldüğü çok belliydi.Bir süre ne diyeceğini bilemedi. Öylece bana baktı.Sonra yanıma gelip kanepeye oturdu.Sanırım konuşmaya başlayacaktı.
Bense sadece uyumak istiyordum.Ne zaman çaresiz kalsam kendimi uykunun kollarına bırakırdım.Çünkü sadece uyurken her şeyi unutuyor insan.Ben kendi kendime düşüncelere dalmışken Siraç'ın sesiyle kendime geldim.
"Söylesene Dilşah,daha önce bu psikopat adamı bir yerlerden tanıyor olabilir misin?" Şaşırmıştım.Neden böyle bir soru sordu ki şimdi.Şaşkın şaşkın suratına bakıp "tabiki de tanımıyorum Siraç,bu soruda nereden çıktı? Bir sorun mu var yoksa?"der demez sinirle ayağa kalktı ve "Ne demek bir sorun mu var.Dilşah sen iyi misin? Bu adam başlı başına bir sorun zaten görmüyor musun?" diyerek suratıma baktı.
"Haklısın ama bir daha çıkmaz karşımıza.Yalı olayı tesadüftür bile bile yapacak değil ya."dedim ama içim içimi yiyordu.Çünkü bende Siraç gibi endişeleniyordum ama bunu ona belli etmemeliydim.Çünkü ruhsuz adamla uğraşıpta başını belaya sokmasını istemiyordum.
Odanın içinde hapishane mahkumları gibi bir sağa bir sola gidip geliyordu. Tedirgindi. Bana zarar gelmesinden korkuyordu. Oturduğum kanepeden kalkarak Siraç'ın önünde durdum.Oda bir adım kala önümde durdu.İki dakika boyunca göz göze kaldık. Gözleri öyle endişeli bakıyordu ki.Onu bugüne kadar hiç böyle görmemiştim. Nerdeyse ağlayacak gibiydi.
Birden sarıldı bana.Kollarıyla sımsıkı sarıyordu.Sanki bütün kötülüklere karşı beni korumaya çalışıyordu.Ama kendimi geri çekmeye çalıştım.Buna izin vermedi.Boyu benden biraz uzun olduğu için kafamı kaldırarak "Ne oluyor Siraç,neyin var böyle?"diyerek yüzüne baktım.
O sırada sağ gözünden damlayan inci gibi gözyaşı sol omzumun üzerine düştü.Siraç ağlıyordu.Benim çocukluk arkadaşım,şu hayattaki tek yakınım Siraç ağlıyordu.Öyle kötü oldum ki ne yapacağımı bilemedim. Onu ilk defa böyle görüyordum.O, şu karanlık dünyadaki tek ışığımdı benim.Onu böyle görmek beni kahretti. Ben onu hep gülerken gördüm.Bazen saatlerce gülebilirdik. Ama şimdi bu ağlama da nereden çıktı.
Bütün bu yaşadıklarımdan ziyade onun gözünden akan bu bir damla yaş benim canımı daha çok acıttı. Kendimi tekrar geri çekmeye çalıştım ama bırakmadı.Yüzüne baktığımda gözlerinden yaşlar omzuma doğru ardı ardına dökülüyordu.Daha fazla dayanamadım ve son gücümle kendimi geri ittim.Kollarından çıkmıştım.Biraz öfke ve biraz hüzünle yüzüne baktım ve "Ne yapıyorsun sen Siraç."dedim.Sanki kendinde değil gibiydi.Kolundan tutarak kanepeye doğru çekerken "Gel otur lütfen ne oldu bana anlat."dedim.
Birden kolunu kolumdan çekerek "Daha ne olsun Dilşah daha ne olsun."diye bağırdı.Bu hali beni çok korkuttu.Çünkü daha önce onu hiç böyle görmemiştim.Ne yapacağımı da bilemiyordum.Sorun neydi bir anlayabilseydim derken konuşmaya devam etti.
"Bugüne kadar hep yanında oldum. Birbirimize hep yardımcı olduk.Ama bugün senin bu halin beni çok üzüyor.Sana yardım edememek beni delirtiyor.O psikopat adamın sana yaptıklarını hazmedemiyorum. O adam neci bunu öğrenmeden uyuyamıyorum.Sana neden bir iş bulamıyoruz.Hele bunu hiç anlamıyorum."dedi.
Bir süre ikimizde sadece sustuk.Hatta mümkün olsa susabildiğimiz kadar susacaktık.Bu çaresizlik miydi yoksa çare aramak mıydı bilmiyorum.Bildiğim tek şey varsa o da bu psikopat adamdan bir an önce kurtulmam gerektiğiydi.Yoksa Siraç başını belaya sokabilir ve her şey daha da kötüye gidebilirdi.
Sessizlik uykusundan ilk uyanan Siraç olmuştu.Birden oturduğu yerden hızlıca kalktı.Yanıma gelip dizlerinin üzerine çökerek ellerimi tuttu.Biraz sakinleşmiş gibiydi.Ama gözleri acı ve öfke karışımıyla doluydu.Bir kaç dakika öylece gözlerime baktı.Sonra dudaklarından "her şey güzel olacak sana söz veriyorum.Sen sakın kendini üzme olur mu Dilşah?" sözleri dökülüverdi.
Önce anlamsız anlamsız onu izlemeye başladım.Gözlerimiz konuşuyordu sanki.Sonra birden kendime gelip "her şey güzel olmasada olur,yeter ki sana bir şey olmasın Siraç " der demez gözlerindeki bütün acı birden yok oldu sanki.Gözlerini kısarak dudaklarına öyle tatlı bir gülüş getirdiki hayran hayran izlerken bende gülmeye başladım.
Ardından ayağa kalktı ve beni de elimden tutarak kaldırdı.Hala tatlı tatlı sırıtıyordu.Bu gülüşlerini görmeyeli epey olmuştu.Ve daha fazla dayanamayıp aniden kollarıyla belimi kavrayıp sımsıkı sarıldı.
Önce bu ani hareketinin şaşkınlığını yaşadım tabiki.Ama neden sonra hiçbir şey sormadan bende kollarımı onun boynuna doladım ve sımsıkı sarıldım.Bu şekilde ne kadar durduk bilmiyorum.Ama bu durumun ikimize de güç verdiği her halimizden belliydi.İkimizde şu kısa zamanda o kadar çok yorulmuştuk ki.Birbirimizden güç topluyorduk adeta.
***
Siraç gideli tam iki saat olmuştu.O gider gitmez kendimi kanepeye atmış oylece uyumuşum.Ruhen öyle yorgundum ki sabah ne yapacağımı düşünmek bile istemiyordum.Boynum tutulmuş olsa gerek çok ağrıyordu.Boynumu tutarak kalktım ve yatağıma gittim.Sabaha kadar hiçbir şey düşünmeden sadece uyumak istiyordum.
Evet farkındayım,bu bir kaçıştı ama bir kaç saatliğine buna ihtiyacım vardı.Ne de olsa sabah uyanır uyanmaz her şey kaldığı yerden devam edecek o ruhsuz adam yine hayatımı mahvedecekti.
***
Çalan kapı ziliyle sözleşmişçesine göz kapaklarım birden açıldı.Hemen başımın yanındaki komodinin üzerindeki saate uzanarak kendime çevirdim.Saat sabahın beşiydi.Yanlış duymuşumdur diyerek saati bırakıp gözlerimi kapattım.Ama anlaşılan yanlış duymamıştım.Çünkü birisi ısrarla kapının ziline basıyor,o da yetmezmiş gibi kapıyı yumrukluyordu.
Birden korkuyla yorganı üzerimden fırlatarak yataktan çıktım.Sabahın beşinde buda neyin nesiydi.Kapıyı açmaya korkuyordum.Hemen Siraç geldi aklıma.Komodinin üzerindeki telefonumu alarak son aramalardan Siraç'ı açtım.Tam üzerine dokunup arayacakken "saat beş mi!" diye kendimi tutamayarak bağırdım.
Ellerimin titremesiyle telefonumun yere düşmesi bir oldu.Aklıma gelen tek şey "ruhsuz adam" dı.Böyle bir şey mümkün müydü?Bu kadarı da olamazdı diyerek kendimi toparladım.Sakinleşerek kapıya doğru yürümeye başladım.Daha yatak odasından çıkmamıştım ki kapının sesi kesildi.Yatak odasının kapısının önünde öylece kalakaldım. Tam o sırada pencerenin camının kırılma sesleriyle kendimi aniden kapının dibine çöker vaziyette buldum. Kulaklarımı ellerimle kapatmış öylece kalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YABANİNİN AŞKI
Teen Fiction"Farkındaysan eğer şuan benim kapsama alanımdasın Dilşah. Ben izin vermediğim sürece bu alandan çıkamazsın.Bütün çıkışlar iptal." "Bu ne saçmalık!" diyerek yataktan fırladım ama kolumu çekmesiyle bu sefer kucağına düştüm. Hemen doğrulmaya çalıştım...