Yarım saat geçmişti ama hala bekliyorduk.
Dayanamayıp sordum."Daha çok bekleyecek miyiz? Beş tane zarf yani saklamak ne kadar sürebilir ki?"
"Haber gelince gideriz.Sabırlı ol."
Kendi kendime söyleniyordum ki kutuyu götüren adam gelip haber verdi.Sonunda başlayacaktık.
Hızlıca eve girdik.Önce ona yardım edecek adamını seçtim. Sonra da zarfları aramaya başladık.Geçen yarım saatin ardından yorulduğumu hissetmiş ve bu ev daha önce de bu kadar büyük müydü diye düşünmeye başlamıştım.
Koca salona insan bir zarf bile koymaz mı? Yani koysalardı bulurdum herhalde.Ne kanepe bıraktım ne de koltuk.Kitaplıktakı kitapların aralarını teker teker kontrol ettim.Hiç birinde zarf yok.Koşarak mutfağa gittim.Az daha okyanus gözlüye çarpacaktım.
"Dilşah sensin değil mi? Senden başka kimse koşarak mutfağa gelmez biliyorum."
Bir şeyi de bilmesen şaşarım.
"Koşmadım,hızlı yürüdüm."
"Öyle diyorsan öyledir. "
Evet, öyle diyorum. "Sanırım siz de zarf bulamadınız."
"Bulamadım ama bulacağım."
İyi o zaman hemen aramaya devam etmeliyim diyerek ayağımın altına bir tabure alarak mutfak dolabını aramaya başladım. Yan yana mutfak dolabını arıyorduk.Ben didik didik ararken o susmuştu.Adamı da arkasında bekliyordu.Hiç aldırış etmeden aramaya devam ediyordum.Bardakların,tabakların her şeyin içine bakıyordum.Onun da benden kalır yanı yoktu.Her detayı görüyormuş gibi baktırıyordu.
Alt dolaptaki kahve kutusu ilgimi çekmişti. Daha önce ne görmüş ne de içmiştim.Kokusuna bakayım bari diyerek kutunun kapağını açtım. Koklamak için burnuma yaklaştırıyordum ki kahve tozlarının arasında küçücük beyaz bir şey görünüyordu. İki parmağımla o beyaz şeyi tutarak yukarı doğru çekmemle bağırmam bir oldu.
"Buldum,buldummm.Ilk zarfı ben buldum.Olleyyy be!"
Sevinçten yerimde duramıyor, havalara uçuyordum.Ama gerçekten yerimde duramadım.O kadar hareket etmişim ki ayağımın altındaki tabure sallanmaya başladı. Sağa sola tutunmaya çalışırken iyice dengemi kaybettim.Az önce sevinçten havalara uçuyorken şimdi gerçekten uçmaya başlamıştım sanırım.
"Yardım edinnn!" diye bağırıyordum.
Düşmüştüm ama hiçbir yerimde ağrı hissetmiyordum. Korkudan kapanan gözlerimi açtığımda okyanusumla karşılaşmıştım. O mavi gözler telaşlı telaşlı bana bakıyordu.Düşe düşe okyanus gözlünün kucağına düşmüştüm.Artık kendime şaşırmıyordum.Ayrıca kutudaki bütün kahve de ikimizin üzerine dökülmüştü.
"İyi misin,Dilşah?"
Sesindeki endişeyi hissedebiliyor, benim için korktuğunu anlayabiliyordum.
"Ben iyiyim Ateş bey ya siz?"
Küçük tatlı bir gülüş bıraktı gözlerime ve konuştu.
"Ben halimden gayet memnunum Dilşah. Sadece kahve kokusu fazla geldi." diyerek bıraktığı gülüşüne kaldığı yerden devam etti.
Gülüşünü seyretmek hoşuma gidiyordu.Gözleri görmese bile o kadar güzel bakıyordu ki her defasında büyüsüne kapılıyordum.Acaba onunla farklı bir yerde farklı bir şekilde tanışsaydık nasıl olurduk ?
"Dilşah."
"Efendim Ateş bey."
"Anladığım kadarıyla yerin rahat ama birazcık kilon fazla mı acaba? Kollarım koptu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YABANİNİN AŞKI
أدب المراهقين"Farkındaysan eğer şuan benim kapsama alanımdasın Dilşah. Ben izin vermediğim sürece bu alandan çıkamazsın.Bütün çıkışlar iptal." "Bu ne saçmalık!" diyerek yataktan fırladım ama kolumu çekmesiyle bu sefer kucağına düştüm. Hemen doğrulmaya çalıştım...