Minho iki gündür aralıksız her dakika boyunca meg'e olan öfkesini dindirmeye çalışıyordu ama olmuyordu. Asla yüzünü gülümsetemiyordu çünkü içinde bir şüphe vardı. Aklına türlü işkenceler g3lse de sevdiği kız olduğu için bunlara hoş bakmıyordu. Ama içindeki o küçük kurt onu yiyip bitirmişti. Gözüne gram uyku girmemişti.
Yavaş ve bitkin adımlarla koridorun sonuna doğru bitkin bitkin ilerliyordu. Aklına o gece gelince yönünü değiştirip aşağıya indi.
Yalın ayak üzerinde ince bir kısa kollu üst altında bir eşofmanla çakıl taşlarıyla süslenmiş kapının önünden dışarıya çıkmıştı. Kırmızı gözler, dağılmış saçlar, mor göz altları, keskin çene hatları.
"Efendim kar yağıyor!! Palt-"
"İstemem."
Adamlarının birkaç isteğini daha reddettikten sonra bahçede yağan kara değer ayaklarının yarattığı soğukla diniyordu içinin acısı. Üstündeki kıyafeti çıkartmış sadece eşofmanla kaldığında balkonun boydan boya olan camından kendi sırtına bakmıştı.
Kesik ve yara dolu kimi yeri mor kimi yeri kırmızı izlerle kaplı sırtı. Sonrasında kendini yağan karın altına yatmıştı. Bacaklarını kendine doğru çekmiş ve sol tarfının üzerine dönmüştü. Yanaklarını ısıtan gözyaşları..Yerde yatarken ona gelen adım seslerini duymuştu ama umursayamıyordu.
"Kalk."
Kolundan tutup onu kaldıran kişiye bakmıştı. Hyunjin'e.
Bir istismar çocuğuydu ve minhoya en yakın kadere sahipti. Hyunjin onu kaldırdıktan sonra üzerine bir battaniye örtmüştü ve eline sıcak çayı tutuşturmuş sonrasında ise sormuştu. Öylesine.
"Sırtın. Kremini sürmüyor musun."
"İzleri kalsın işte. Bende izleri var zaten."
"Minho baban gelmek istediğini sö-"
"Benim bir babam yok."
"Oğlum!"
Minho duyduğu sesle Hyunjine bakmıştı sertçe. Ama onun da zor durumda olduğunu görmüştü. Yağan karın altında yıllardur görmediği babasına duyduğu öfkeyi hissetti. Annesinin katilinin babası olması gerçeğini kabul edemedi.
"Ben senin oğlun olmadım!"
"Yapma minho babanım senin-"
"BEN SENİN OĞLUN OLMADIM!!"
İnkar ediyordu. Kim etmezdi ki. Eskiden onu görünce dili turulur gözleri dolar sadece küfür edip oradan giderdi. Ama kabul etmişti. Yüzleşmesi gerekirdi bu gün çünkü belki de sonrasında onu asla görmeyecekti.
"Sen bana sadece şunu söyle bay lee.."
Onu üzüyordu. Baba diyememek. Öz be öz babasına babam diyememek. Yıllarca aç kalmış bir baba sevgisiyle kendini büyütmüş geçmişin izlerin sırtında tamamen kendi vücuduna birebir taşımanın acısını mı çekse,babasının sevgisizliğinin kalbini nasıl taşa dönüştürdüğünü mü düşünse bilemedi.
Göğsünün içinde bir batma hissederken babasına kesik bir nefes eşliğinde sordu.
"Annemi neden elimden aldın?"
Bay lee önce biraz durdu, gözlerinin şişliği ve hüzünle minho ona bakıyordu. Ağzını açıp ses çıkartmadan minhoya battaniyeyi uzattığında elini itmesini beklemiyordu.
"Çünkü annen bana ihanet etti-"
Duyduğu cümleye deli olmuştu. Kıpkırmızı bir burun ve gerilmekten ve soğuktan çatlayan ayakları. Orada donsa bile ölse bile içeriye girmezdi. Sonrasında hafıf gözlerinin üzerine gelen ıslak saçlarıyla ve keskin gözleriyle baktı.