22.ʙᴏ̈ʟᴜ̈ᴍ-ᴜᴍᴀʀıᴍ-

108 6 11
                                    

Sadece aç gözünü meg. Yemin ederim ki giderim. Sadece aç o ela gözlerini. Gözlerimin içine bakarak git de yemin ederim ki giderim.

"O komada ama iyi.."

Doktor dur. Konuşma. Daha konuşursan gerçekten ölürüm ben. Ölmedi ama hayatta da değil. Bunu dedi evet.

"Onu görmek istiyorum."

"Bu şu an mümkün değil.."

Doktor benim eve gitmemi ve evde biraz dinlenmemi söylemişti. Yapamazdım. Attığım her adımda onun anısı olan bir ev istemiyordum ben. Ama onsuz bir evde istemiyordum. Çocuklar beni zar zor arabaya bindirdiklerinde hiçbiriyle konuşmamıştım. Sadece boşluğa bakarak onu hayal ediyordum. Kokusunu. Kullandığı ilaçlardan sonra kokusu tamamen değişmişti. Ağır bir metal kokusu kaplamıştı bedenini. Aynı şekilde yüzü de. İpinceydi. Yoktu adeta.

Ama hiçbirşey onu sevmemi engelleyemiyordu. O bana yıllar sonra değer vermeyi öğretmişti. Alttan almayı. Sevmeyi. Yaralarımı sarmıştı. Bu em güzeliydi. O gece karda yattığımda soğuk işlememişti. Ama onun dokunuşu. Nakış nakış kazınmıştı derime. Tek tek işlenmişti. Arabadan indiğim gibi onun odasına yol almıştım. Odasına girdiğimde gerçekten sevgilim kokuyordu. Her detayı inceledim. Hiçbir eşyasına elletmiyordum. Elletmezdim. Gelecekti ve geldiğinde herşeyi burada bulacaktı.

Dolabına çarptı gözüm. Yavaşça açıp en çok giydiği üstünü gördüm. Yeşil bir kısa kollu. Elime alıp yavaşça kokladım. O kokuyordu. Anılar kokuyordu. Sessizce ağlıyordum. Kokusunu içime çeke çeke sessizce yok oluyordum.

Telefonuma gelen bildirimle belki meg'in haberidir diye hemen bakmıştım. O olmasa da babasının mesajıydı.

Konuşmamız lazım. 5 de (konum) kafeye gel..

Üzerimi değiştirip yanına gitmek için arabama oturdum. Uzun zaman sonra tek başıma bindim arabaya.

Dediği kafeye gitmiş bir masaya oturmuştum. İçeriye giren adamın babası olduğuna emimdim çünkü saçları ve gözleri aynı oydu. Yanıma gelip masaya oturmuş direkt konuya girmişti.

"Beni unut!"

"Ne?"

"Ben onun babası değilim."

"Hayır öylesiniz!"

"Benim erkekler arasında orospuluk yapan bir kızım olamaz!"

"O benim namusum. Orospuluk yapan o değil sizsiniz."

"Ne zırvalıyorsun!"

"Boşversenize taciz edildiğinde bile yanında değildiniz."

"Ne?"

"Ne mi?"

"Ne tacizi?!"

"Siz-"

"Meg taciz mi edildi!!?"

"Oh hayı-"

Siktir minho! Bunu yapmayacaktın! Kız hepimizin gözü önünde babasının onu öldüreceği korkusuyla bunu yıllarca içinde sakladığını söylemişti. Ve ben bir anlık sinirle haklıyken haksız olmuştum.

Adamın sert bir şekilde masadan kalktığını ve arabasına bindiğimi gördüğümde tek dileğim kızının yanına gitmemeseyidi. Çalan telefonumu açmıştım arabama doğru giderken.

"Meg'i normal bir odaya aldık efendim. İstediğiniz zaman gelebilirsiniz."

"Doktor bey gerçekten çok teşekkür ederim. Çok minnettarım size. Gerçekten çok teşekkürler."

Telefonu kapattıktan sonra hızlı bir şekilde hastaneye gidiyordum. Elimden gelenin en iyisi şeklinde. Burası çok ışıklı trafik kazalarının çok olduğu bir yerdi bu yüzden dikkatli gidiyordum.

Hastanenin önünde kocaman derin bir nefes almıştım. Elimde iki tane kocaman çiçek buketi birçok ayıcık ve Meg'in en sevdiği tatlılarla doku poşetler.

Adımımı attığımda Doktorun odasına gitmiş ona teşekkür amaçlı aldığım çiçekleri takdim etmiş sonrasında sevgilimin odasına gidiyordum.

Dedikleri oda numarasına baktım. İki adım önümde durmasına seviyordum. O iyiydi. İnanmak gerçekten başarmanın yarısıydı. Düşüncelerimi odadan gelen çığlık sesiyle aralayıp içeriye girmiştim hemen.

Bay davis!

Siz o kızın babasınız ve kızınızı taciz edildi diye yastıkla mu boğuyorsunuz?

"Senin gibi babayı sikiyim!"

Tamam evet. O benim eşimin babası değil. O bir yavşak buna hepimiz eminiz.

Yandaki komidinin üzerinde duran meg'in hastane evraklarıyla adamın kafasına biraz vurmuştum. Sonrasında baktım ölürüm de bırakmam öldürürüm diyor. Dirseğim ve yumruklatınla önüme gelen her yerine vurmuştum.

Bu onu meg'den ayırmıştı. Kargaşa sesiyle doktorlardan birkaçı güvenlikle gelmiş onu almıştı. Yüzüme birkaç yumruk geçirse de umurumda değildi. Kalkıp meg'e bakmıştım.

"Güzelim? İyisin değil mi?"

Gözlerinden yaşlar akmaya başlayınca anlamıştım hissettiklerini. Kaderlerimiz neden ortaktı. O da ailesizdi. Ben de. İki evsiz birbirimize ev olmamız bizim için o kadar değerliydi ki.

Ellerimle iki yanağı sardım. Akan her yaşı tek yek baş parmaklarımla sildim. Sonrasında sakince yanına oturdum.

"Geçti meg. Bak ben buradayım."

Yavaş yavaş da olsa ağlaması dinmişti. Az önce yere düşen çiçeği ve poşetleri almıştım ve ona gösteriyordum. Karşımda 21 yaşında bir kız değil 9 yaşında bir kız çocuğu vardı adeta. Hayatın ondan aldığı ger dakikayı ona geri vermek benim borcumdu.

"Ben sana çiçek aldıım."

Kocaman mor bir iris çiçeği buketiydi. Baş ucundaki çekmenin üzerine koymuştum. Sonrasında ona bakmıştım. Yüzü gülüyordu. En güzeli de buydu. Ne olursa olsun gülmekti.

"Ve en sevdiğin çikolatalar.."

Yavaşça kulağına eğilmiş onları da çekmeceye koymuştum.

"Her gün bir tane yersen sıkıntı yok. Ama doktorundan gizli.."

"Minho.."

Sesi yabancıydı. Başkasına aitti. Yüzü gibi.

"Efendim."

"Umarım senden önce ölürüm. "

"Hey! Kimse ölmüyor."

"Olur da bu hastaneden sağ-"

"Meg canım sevgilim? Ağzına acı biber sürerim!"

"Pardon efendim."





İris Çiçeği~•skz-minho•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin