Minho kağıdı okumaya başladı.
Minho'm. Kimler kimler gitti. Bazen en sevdiğimiz kişileri kaybettik. Bazen de en çok acıtanı. Bazen derin bir oh çektik bazen de içten bir ah. O gün geldikçe aklıma kal gelir bana.
"Kan kanseri" susamazsın banzen. Haykırman gerekir. Gözyaşlarınla ya da sesinle. Ben yaşlarımla haykırdım. Ölmenin korkusu çok büyüktü. Sessiz ama acı dolu. Ve benim sonumu bir kurşun getirmiyordu. Kendi kanımdan ölüyorum ben.Uzun bir süre önce:
Meg hala atlatamamıştı. Aynı şekilde üyeler de. Hepsi gergindi. Sevdiği birini kaybetmek üzücüydi ama onlar inanıyordu. Kaybetmeyeceklerdi. Doktor sürecin acısız olması içim meg'in saçlarının yakın zamanda kesilmesi gerektiğini söylemişti. Minho elinde traş makinesiyle meg'in saçlarına bakıyordu.
İlk ve son defa öptü ve kokladı o saçlarını. Tekrar kokladı ve tekrar öptü. Dolu gözlerle kıza döndü ve kız ona baktı.
Sarıldı ona. Yarınlar yokmuş, bu gece sonmuş gibi sarıldı. Sözler değil hıçkırıklar boğuyordu odayı. Minho ilk defa meg'i bu kadar perişan görüyordu. Sonrasında meg kafasını kaldırıp makineyi açmıştı.
"Hızlıca bitir hadi."
Minhonun eli titriyordu.
Meg'in en sevdiği yeri saçları ve gözleriydi. Dikkat çekmek ve cazibesi aynı zamanda kokusu bitiriyordu minhoyu. Boynundan öptü kızı. Tek tek benek benek olan morluklarının üzerinden. Sonrasında makineyi yavaşça gezdirdi saçlarında. İçi gidiyordu. Meg'in kalçasına kadar gelen ve yıllardır kesmediği saçları şimdi tamamen gidiyordu. Son tutamı kestikten sonra minho kendi saçlarına baktı.
Onun yanında olduğunu belli etmek için saçlarına doğru ilerletti makineyi. Elini kız tuttu.
"Hayır."
"Beraber aşalım."
"Onlara benim için iyi bak minho."
Kız parmak ucuna kalkıp öpmüştü vanilya kokulu saçlarını. Sonrasında kendine baktı. Yıllarını yerde görmüştü. Meg'in saçlarını toplarken üyeler odaya girmişti.
Hepsi saçlarını 3 numara saç traşı yağmış bir şekilde odaya girdiğinde meg hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Değerli kızlarını kaybetme korkusu içinde yaşıyordu hepsi.
"Yapmayın hayır"
Jeongin ve hyunjin gidip ona sarılmıştı. Ve chan konuşmaya başlamıştı.
"Beraber aşacağız meg."
Meg onlara baktıktan sonra ağlamaya devam ediyordu. Ya ölürse. O zaman gerçekten çok kötü şeyler olacağını biliyordu. Changbinin boğuk sesi böldü.
"ağlama. Aklına kötüyü getirme. İyileşeceksin."
Odadan çıktıklarında minho kızın yanındaydı sadece. Yatakta yatarken onu kollarına sarıyordu. Arada gözleri doluyordu ama onun için güçlüydü. Omzunu ovarken kız konuştu.
"Özür dilerim."
"Ne özürü?"
"Sana acı çekt-"
Minho meg'in alnından öpmüştü. Sözlerindenki kesinlik daha tatlıydı. Acı dolu ama anlamlı bir cümle..
" Senden gelen herşeye razıyım. Ama bana asla beni üzdüğünü söyleme. Tamam mı? İris çiçeğim benim."
"İris çiçeği?"
"Umudumsun. İris çiçeği umudu sembolize eder. Bu yüzden.."
Burnunu çektikten sonra elini cebine atmış küçük bir kolye çıkarttıktan sonra ona takmak için kızın boynuna yönelmişti. Morlukları vardı ve bu üzüyordu. Taktıktan sonra meg kolyeye baktı. Sonra da onun gözünün içine