Çalan telefonumla başımı kaldırıp kimin aradığına bakmıştım. Gözlerim telefonun ekranındaki "karımm" yazısını gördüğümde dünyalara sığamamıştım.
"Alo sevgilim?"
Sesini duymayı özlemiştim. Ama keşke şu an yanımda olsaydı. Evimizde birbirimize sarılıp öpseydik.
"Alo. Sevgilim bu gün Sungbinin gösterisi var ama ben gidemiyorum."
"Neden?"
"Şirketten izin alamadım. Bu yüzden gösteriye sen gitsen olur mu?"
"Aşkım bu bir soru bile değil olur tabii ki!"
"Belki aranız da düzelir bu sayede."
"Düzelir bebeğim görürsün."
Telefonu kapattıktan sonra ellerimle saçlarımı düzelttim. Gösterinin başlamasına iki saat varmış bu yüzden hemen hazırlanmalıyım.
Kendime aynada baktım. Saçların azıcık bile olsa uzamıştı. Ve tatlı bir baba olacaktım bu gün.
Koluma saatimi takıp altıma siyah keten bir pantolon üstüme ise beyaz bir lakos.
Aşağıya inip hızlıca evden çıktım.
Kızımın okuluna gitmeden önce en sevdiği hayvanın peluşunu almıştım. Ejderha. Çok seviyordu. Nedenini bilmiyordum. Elimde hediye kutusuyla birlikte okulun önüne gitmiştim.
Salona girip önlerde bir yere oturmuş kızımı bekliyordum.
Alkışlar eşliğinde sahneye çıktığında gözlerim dolmuştu. Bakışlarını bütün salona yayıp izledi heryeri. Yüzü umutsuzluğa büründü. Taa ki göz göze gelene kadar. Gözlerimin içine baktı.
Ve gözleri parladı..
Yüzünde güller açtı.
"Evet çocuklarımızın anne babalarını alalım!"
İlk defa kızımın gösterisine katılmıştım. Ve ilk defa onun velisi olabilmiştim.
"Baba!!"
Sesin sahibine döndüğümde Sungbin neşeli bir şekilde bana bakıyordu. Kollarımla onu sardım ve kokusunu içime çektim.
"İyi ki geldin!"
Güzel kızım benim.
Kollarımın arasından omzuma yattığında gözlerim dolmamış, yüreğim doymuştu.
"Sana bir hediyem var prensesim."
Ona rüya dışında ilk defa böyle davranıyordum. Kutuyu ellerinin arasına tutuşturdum ve arabaya doğru gittik.
"Barıştık mı Sungbin? Hm?"
"Bilmem"
Gülüp koltuğa oturduğunda naz yaptığını anlayabiliyordum. Haklıydı. Kızmakta. Kırılmakta. Ama es geçtiği bir nokta vardı. Onun babası vazgeçmezdi.
"Yemek yiyelim mi?"
"Sen benim pişirdiğim eti hiç yedin mi?"
"Hayır."
"İstersen sana biftek yapabilirim."
"Olur!"
Eve sürmüştüm arabamı yıllarca hayal ettiğim o günü şu anda yaşıyordum. Bu güzeldi hatta hiç olmadığı kadar güzeldi.
"Baba. Sen bizi bırakıp gitmeseydin ben sana küsmezdim."
"Bebeğim. Ben sizi bırakmadım her zaman yanınızdaydım ama sen görmedin."
"Baba sen kötü bir adam mısın?"
Hayır diye inkar edebilir miyim? İnsan öldüren biri ne kadar iyi olabilir? Ama o insanlar suçlu ve ben onları öldürmezsem ellerini kollarını sallayarak gezecekler? Adaleti dağıtmak bana mı düştü? Neden?
"Değilim Sungbin. Sen neden böyle düşünüyorsun ki?"
Duraksadı. Aklından geçen onca şeyi tartıp daha bu küçük yaşında bile bir yetişkin gibi konuşabilirdi. O benim kızımdı çünkü.
"Çünkü ben arkadaşlarıma babam hapiste dediğimde herkes şaşırdı ve korktu."
"Kızım. İnsanlar hapise her zaman iğrenç nedenlerle girmez. Bazen yalanlar, suçlamalar yüzünden de hapise girerler."
"Ya sen neden girdin hapise?"
Adam öldürdüm. Hayır. Hapise girme nedenim annen ve seni yurt dışına kaçırmaktı. Ama annenin babası bunu fark edince imkansız oldu.
"Beni de suçladılar balım."
"Yani o zaman sen yanlış anlaşılan bir kahramansın."
"Evet tam olarak öyle"
Yüzünde güller açtığında gülümsemiştim. En azından kızıma olanları anlatabilmiştim.
Eve geldiğimizde kapıyı bize meg açmıştı. Güler yüzüyle bizi böyle görmeyi beklemiyordu.
"Prensesim hadi sende üstünü değiştir daha yemek yapıp yiyeceğiz."
"Tamam baba!"
Meg'in yüzündeki şaşkın ifadeyle birlikte odamıza çıkmıştık. Kapıyı kapatıp kilitlemiştim.
"Barışmışsınız."
Güler yüzünü o kadar özledim ki. Her detayına hasret kaldım beş yıl boyunca.
"Sevgilim sırtını dönmeyi kesersen öpmeyi düşünüyorum."
"Sadece öpmeyi mi?"
Arzulu ses tonu. Sadece bir bakışıyla bile dize gelebileceğim tek insan sanırım.
"Başka ne istiyorsun ki?"
"Hiiç"
Aptal değildim elbette ki ne istediğini de anlamıştım. Ellerimi önümde duran bedenin belinde birleştirip boynunu öpmüştüm.
"Saçlarını beğenmedim. Uzat o saçlarını."
"Neden meg? Yoksa arzuluyor musun hm?"
"Salak salak konuşma!"
Arkamızdaki yatağa doğru itmiştim onu. Yıllarca. Dokunulmadan da sevilebileceğini öğrenmiştik biz. Acısıyla tatlısıyla biliyorduk.
"Şu an olmaz."
"Hadi amaa! Ya beş yıl oldu lütfen ya!"
"Hadi marş marş! Git çocuğumuzla ilgilen."
"Sen bir daha istersin o zaman görüşürüz biz."
"Görüşürüüz!"
"Ya meg!"
Kapıdan iterek beni çıkarttığında sinirlenmiştim ama yanımdaki kız çocuğunun hatırına bağırmadım.
"Baba hadi biftek!!"
Beraber mutfağa inip biz yemekleri hazırlarken meg'in asla yanımıza uğramamıştı. En sonunda koşarak kucağımda kızım ile birlikte yatak odasının kapısını açıp içeriye bakmıştım.
"Hoşgeldiniz!"
Koşarak ikimiz meg'in üzerine atlamıştık.
İçerideyken hayal kurduğum herşeyi yaşıyor olmak güzeldi.