Koridora ilk giren Buketti. Kardeşlerinin en büyüğüydü... Babası ve Mustafayı kapının önünde dizleri üzerine çökmüş ağlarken görünce "anneeeem" diye bağırdı. Adım atacak gücü kalmadı ve olduğu yere yığıldı. Hemşireler hemen yanına koştu ve odaya alıp sedyeye yatırdılar. Hemen ardından Abdullah ve Seda geldi eşleriyle. Onlarda Selim bey ve Mustafa'nın yanına gittiler ve annelerinin durumunu sordular. O an annesinin bulunduğu odanın kapısı açıldı. Koridorda bulunan herkese sessizlik hakim oldu. Doktor konuşmasına başlayacakken Elif koridorda belirdi ve doktorun sesini rahatça duyabiliyordu. "Elimizden geleni yaptık ama ne yazık ki Dilara hanımı kurtaramadık. Başınız sağolsun" dedi. Elif olduğu yere çöküp kaldı. Seda'nın feryadı tüm hastaneyi sarmıştı. Abdullah babasına sarılmıştı. Mustafa hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Buket ayıldığında annesinin ölüm haberini alınca tekrardan bayılmıştı. Elif "anneem annem" diye tekrarlayıp dururken eşi destek olmaya çalışsada denecek aslında çok şey yoktu. Annesi yoktu artık. Ve onun yokluğunu unutturacak bir cümle, bir durum yoktu...
Bugün annelerini toprağa vereceklerdi. Herkes evde hazırlanıyordu. Mustafa gömleği sevmediği için siyah bir tişört giymişti. Babasının hala oda da olduğunu fark edince acaba yine aynı halde olabilir mi diyerek kontrol etti. Babası hazırdı. Eşine aldığı tarak ve ayna elindeydi. Onlara bakıyordu. Mustafa tekrar odasına döndü. Bu durumu kardeşlerine şimdilik anlatmamayı tercih etti. Öncelikle babasını kontrol eden doktorla görüşecek ve babasının hastalığını öğrenmeden de oradan ayrılmayacaktı. Babasının kendisini tanımıyor gibi boş boş bakmasına ve annesi kalp krizi geçirirken hareket dahi edememesine neden olan hastalığı öğrenmek istiyordu...
Birlikte morga girip annelerini teslim aldılar. Mezarlıkta yıkama işleminden sonra sıra vedalaşmaya gelmişti. İlk Abdullah girmişti içeri. Sarıldı, öptü. Zorla çıktı yanında. Sonra Seda girmişti. O da perişan olmuştu annesinin yanından ayrılırken. Buket içeri gireceği zaman eşide eşlik etti. Buket yine üzüntüden kısa süreli bayılmıştı. Kardeşleri ve eşi yardım ederek ordan çıkardılar. Selim beye gelmişti sıra. Eşinin saçını sevmeye başladı. Evliliğinin ilk yıllarında sevdiği gibi. Alnını öptü ve " bu olmadı Dilara hatun" dedi. "Ben nasıl" dedi ve kaldı. Yüzü yine kireç gibi oldu. Konuşmadan 5 dakika öylece kalakaldı. Mustafa durumu anlayınca hemen babasını oradan çıkardı ve sandalyeye oturttu. O arada Elif'te annesiyle vedalaşıp çıkmıştı. Mustafa içeri girdi son olarak. Hıçkıra hıçkıra ağladı. Hiç çıkmak istemiyordu. Annesini bırakmak istemiyordu. Sıkı sıkı sarıldı. Ve artık veda etmeliydi. "Babam bana emanet anne" dedi. Zorla çıktı ordan ve babasının yanına gitti. Birazdan cenaze namazı kılınacaktı ve babası hala tepki vermiyordu. Herkes, çok üzgün ondan böyle duruyor diye düşündüler. Bir tek Mustafa biliyordu. Ayağa kalktı "neredeyim ben" dedi. Mustafa hemen anlattı. Sakinleştirdi. Babası kendine gelmişti ve çok üzgün ve tedirgindi. Eşine veda ederken kendinde olması gerekiyordu. "Çok şükür" dedi. Bu anı unutmadan yaşayacağı için...
İmam namazı kıldırdı ve mezara indirdiler annelerini. Selim bey ve çocukları sırasıyla toprak attılar mezara. Defin işlemi bitince Abdullah mezarı suladı elindeki litrelik şişeyle. Taziyesini veren ayrıldı. Şimdi sadece Han ailesi kabirin başında duruyordu. Kardeşler birbirine sarılmıştı. Damatlar ve gelin de eşlerine destek oluyordu. Mustafa ise babasına sarılmıştı. Artık koca evde ikisi kalakalmıştı...
Elif eşinin arabasıyla geri kalanda Buket'in büyük arabasıyla eve geçecekti. Arabalar belli bir süre ilerledikten sonra Selim bey "Siz ne zaman geldiniz? Ben nasıl bindim bu arabaya? Dilara nerede" dedi. Bir anda buz kesti ortalığı. Herkes ne diyeceğini bilmeden babasına bakıyordu. Selim bey " durun ben ararım o da gelsin" dedi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TESADÜFÜN ADI ALZHEİMER
General FictionAkrep Dede ölmeli... Herkes unutur. Bazıları sevdiğini, bazıları da bir olayı. Bunu isteyerek yapar insan, bazen de istemesen bile unutursun. İpler elinde değildir. Bir uçurtma misali, kader seni nereye yönlendirse oraya gidersin, rüzgar seni savu...