Telefon çalmaya başlamıştı. "Hay aksi.Selim abiyi uyandıracak. Sırasıydı sanki" dedi telefonunu cebinden çıkartırken. Gizli numara yazısını görünce oğlunun olduğunu anladı.
Nusret bey "oğluumm!" dedi. Gözlerinden bir kaç damla yaş geldi. Sesi öyle titriyordu ki Emre kötü bir durum olduğunu anlamıştı bile.
Emre "baba, annem iyi mi?" diyebildi zorlanarak. Ve kötü hiç bir cevap duymak istemediğini bağırıyordu 'iyi mi?' ile...
Nusret bey " Anneni kaybettik oğlum." Kalbinde bir acı hissetti. Nefes alamadı sanki bir an. Öyle bir cümleydi ki kendisi durumu bildiği halde ağırdı hala.
Emre'den de ses çıkmıyordu. Pişmanlık öyle hücu ediyordu ki beynine, telefonu bırakıp atlamak istiyordu balkondagelmediği 6 yılın üzerine. Ardından üzüntü yüklenmeye başladı ve ağlıyordu da. Ve annesizlik belirdi şimdide, hıçkırıklar eklenmişti bu defa bir daha koklayıp öpemeyeceği kutsalına ağlarken...
Telefonu kapattı...
Nusret bey gelen dıt dıt sesine rağmen "Emre oğlum" dediysede boşa olduğunu kabullenmesi uzun sürmedi. Bu seslenişlere Selim bey uyanmıştı bile. Nusret beyin gözyaşlarını, çaresizliğini gördü. Belliydi o da yorgundu. Çocuğu vardı ama yanında değildi. Kendisinin en azından 2 çocuğundan biri yanındaydı. 'sahi bizim ki nerede' dedi kendi kendine ve bakındı. Tekrar Nusret beyi görünce teselli edecek bir şeyler bulması gerektiğini hatırladı...
Selim bey "Nusret?"
Nusret bey " efendim abi" dedi. Gözyaşlarını sildi, burnunu çekti ve yatağın yanındakisandalyesine geldi. O sandalyeyle eşinin ölüm nöbetini tutmuştu. Şimdi ise kaynının sağlıklı kalması için bekliyordu...
Selim bey "Emre mi aradı?"
Nusret bey " evet abi oğlum aradı... Söyledim annesinin vefat ettiğini..."
Selim bey "gelecek mi peki?"
Nusret bey "telefonu kapattı. soramadım."
Selim bey "Allah Allah...Umarım gelir ne diyeyim."
Nusret bey "umarım abi."
...
Emre koltukta boşluğa bakıyordu ve ağlıyordu. Gözyaşları, sel gibi burun kıvrımından dudağın kenarına ordan da çeneyi sıyırıp tişörte düşüyordu. 'Annem. Annemmmm.' dedi. Varken gitmediği annesinin şimdi yokluğunda pişmanlığını yaşıyordu. 'Babam' dedi. Bir kez daha pişman olmamak için, geç kalmamak için.
Emre " Habibe" diye seslendi. Kafasını kaldırınca eşinin odanın kapısında olduğunu gördü. Geldi hemen Emre'ye sarıldı. Anlamıştı o da.
Habibe "Başın sağolsun hayatım."
Emre " Gidiyoruz" dedi ağlamaya devam ederek.
Habibe "Tamam canım. Ben hazırlarım bir şeyler. Sen biletleri al. Dönüşü alma biraz fazla kalalım."
Emre "Dönüş yok. Babamın yanında kalacağız. Ben ikinci bir kayba dayanamam. Anneme veda bile edemedim. Babamında haberini burada oturarak bekleyemem. Yani sen kızgınsın biliyorum. İstersen gelme saygı duyarım. Ama ben gidiyorum."
Habibe yerinden kalktı. Yatak odasının yolunu tuttu. Emre eşini kaybetme sonucunuda işin içine katarak bu kararı almıştı. Evet artık eşi yanında olmayacaktı. Ve bundan sonra varı yoğu babasıydı. Eline tekrar bilgisayarı alması 5 dakikasını almıştı. Bir günde annesinin vefat ettiği haberini aldı ve aldığı bir haber neticesinde eşinide kaybettiğini düşündü. Ama güçlü olmalıydı. Siteye girdi tam bileti alacakken eşi yine kapının girişine gelmişti. Elinde valizler vardı. Gidiyordu galiba.
Habibe " Bileti eksik almıyor musun? İki olmalıydı. Eşim, sevdiğim adam nereye ben oraya" dedi. Emre yerinde kalkıp eşine sarıldı.
Emre " Seni çok seviyorum" dedi.
Evet biletler hazırdı. Kalkış: Berlin İniş: Ankara ...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TESADÜFÜN ADI ALZHEİMER
Ficção GeralAkrep Dede ölmeli... Herkes unutur. Bazıları sevdiğini, bazıları da bir olayı. Bunu isteyerek yapar insan, bazen de istemesen bile unutursun. İpler elinde değildir. Bir uçurtma misali, kader seni nereye yönlendirse oraya gidersin, rüzgar seni savu...