Selim bey kaybettiklerini düşünmeye başladı: Eşi, kardeşi. İkisinide çok özlüyordu.Hele kardeşine hiç doyamamıştı. Bu onun hayatındaki en büyük pişmanlığıydı. 35 yıl boyunca görmemişti. adı bile anılmıyordu. O derece ki sadece en büyük çocuğu olan Buket varlığını biliyordu. Eşi Dilara hanım da o konuyu hiç açmıyordu Selim bey sinirlenmesin diye. Şimdi ise kendine kızıp duruyordu. Ne gerek vardı ki bu kadar sert tepkilere. Zamanında dövdüğü adam şimdi hastanede kendisine refekatçilik ediyordu. Satılan bağ bahçe için değildi asılında tepkisi. Sevdiği adam için olsa bile ailesine karşısına almasına kızgın, kırgın ve üzgündü... Dilara... Hayatında tek bir kez sevip, aşık olmuştu. Uğruna dünyaları yakıp yıkabileceği birisiydi. Ama eşi kalp krizi geçirirken o hiç yerinden bile kalkmamış oğlunun dediğine göre. Keşke hastalığını söyleseydi belki böyle olmazdı diye yine kendisini suçlamaya başladı. Bu hastalık sürecinde yapmaması gereken bir şeyi yapıyordu; Üzüyordu kendini ve hastalanıyordu yine.
...
Mustafa, İkra'nın evinin olduğu sokakta biraz daha durdu. Sağa sola bakındı. Evinin çevresindeki herşeyi inceledi. Sokağın bitiminde küçük bir köfteci vardı. Ekmek arası köfteye bayılırdı ama zamanı değildi. Acaba İkra da akşamları buraya geliyor udur? dedi kendi kendine. Başka ne yapabilirdi ki bu sokakta? Oturduğu evde küçük bir balkon vardı. Orada zaman geçiriyor olabilirdi. Ya da cadde üzerinde güzel kahveler yapan bir kafe vardı. Bir kaç arkadaşını çağırıp orda biraz sohbet edebilirlerdi. Sonra evine dönüp o gün ki dizilere bakardı belki. Belki de hiç dizi sevmezdi. İkra'nın izinli olduğu bir gün onu daha fazla takip etmek, daha çok şey öğrenmek için kendine söz verdi. Nöbet saatine kadar beklemeye karar verdi. Başka bir şeyler öğrenebilirim diye. Arabasını İkra'nın evinin sokağını görecek bir yere getirdi ve beklemeye başladı...
...
'Ah be Hümeyram neden beni bırakıp gittin ki' dedi yorgun bir ses tonuyla Nusret bey. Eşi vefat edeli çok olamıştı ama bu süre bile ona aylar yıllar gibi gelmişti. Eşinden ayrı kalmaya alışık değildi. 'İyi günde kötü günde' yeminin hakkını veren kadınlardandı.Her ne kadar İyi gün sayıları devede kulak kalsada. Çok sevmişti. Hümeyra hanımda bu sevgisini karşılıksız koymamış ona büyük bir aşk ve fedekarlık sunmuştu. Koca ailesini karşısına almıştı, Hayatında yaptığı doğru sayısını söylemek için İlk okulda bir kaç gün okumanız yeterli olacak bu adam için... Şimdi yoktu. Ona bir erkek evlat vermişti ve o da yoktu. Mustafa ve Selim bey vardı. Kalan ömründe onların yanında olacaktı... Selim beydeki hareketliliği fark etti birden... Sol eliyle aynaya ulaştı. Klabinin üzerine koydu. 'Dilaram. Dilaram' dedi ve uyumaya başladı. Nusret bey hemen doktora haber verdi. Eyüp bey geldi bir kaç not aldıve gitti. Telefonunu çıkardı Mustafa'yı aradı.
Nusret bey" İşin bittiyse hastaneye gel. Selim abi rahatsızlandı yine."
Mustafa " Tamam enişte hemen geliyorum." dedi ve hastaneye gitmeden önce tekrar o sokağa gitti. İkra'nın kokusunun sindiğini düşündüğü ılık havayı soludu ve arabasına binip hastaneye doğru yol almaya başladı.
...Zil ısrarla çalmaya devam ediyordu. İkra telefonuna baktı. Uyuyalı daha 2 saat olmuştu. Kim ki bu uykumun içine eden diyerek kapıya yöneldi. Delikten dışarı baktı ve "Lanet olsun" dedi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TESADÜFÜN ADI ALZHEİMER
General FictionAkrep Dede ölmeli... Herkes unutur. Bazıları sevdiğini, bazıları da bir olayı. Bunu isteyerek yapar insan, bazen de istemesen bile unutursun. İpler elinde değildir. Bir uçurtma misali, kader seni nereye yönlendirse oraya gidersin, rüzgar seni savu...