İkra güneş tutulması gibiydi. Nadir görülen bir olaydır bu. Ve ne zaman güneş tutulması olsa bir şeyler değişirdi. Ve Mustafa'da değişmişti bu eşsiz güzellik karşısında...
Uzaktan bakıyordu. Ve İkra'ya bakmak inanılmaz derecede mutlu ediyordu Mustafa'yı. İkra odadan gidince Mustafa'nın aklıda İkra'nın peşinden sürüklenip gidiyordu, yüreği de...
Hastanede yanına biri mi gidiyordu. Bir şey mi söylüyordu, onunla gülüyor muydu! İçi yanıyordu. Ama sonradan o insanlarda İkra'dan bir parça oluyorlardı sanki. Çünkü İkra'nın baktığı her yer artık güzel, konuştuğu her insan özel oluyordu...
Acaba evine hangi yollardan gidiyordu. Önünde yürüdüğü evleri, gölgesinde yürüdüğü ağaçları, her gün bindiği otobüsü, alışveriş yaptığı marketleri bilmek istiyordu. Aynı yoldan yürümek, aynı marketten bir şeyler almak, aynı durakta inmek istiyordu. Onun gözünden bakmak istiyordu dünyaya. Evine giden her metre karede onun kokusu vardır çünkü. Kokusu sinmiştir havaya. İkra'yı solumak istiyordu...
Akşamları ne yapar acaba? Sofraya oturduğunda yanında kimler olur? Hangi yemeği severek yer, hangisini sevmez? Kitap okur mu acaba? Hangi kitapları severdi? Ne tür filmlerden hoşlanır, hangi sıklıkla sinemaya giderdi? Televizyon izler miydi mesela? Gece sokağa çıkıp gezer miydi? Arkadaşlarıyla en çok neye gülerdi? En çok kim kıskandırırdı? Hangi futbol takımını desteklerdi?
Bilmeliydi. İkra hakkında tüm ayrıntıları öğrenmeliydi. Çünkü aynı filmlere gidecek, aynı dizileri izleyecekti. Aynı yemekleri sevip, yahut nefret edecekti. Kitap mı!? Eğer o okuyacaksa kitap bile yazardı. Aslında o bir şiirdir. Ve bu yüzden şair de olabilirdi. Olurdu. Hakkında kasideler neden yazılmasın ki? Divan Edebiyatı öğrenip onuda yazabilirdi...
Bilmeliydi herşeyi. Artık bu yol onun yoluydu. Baştan kuruyordu dünyasını. İkra'yla yaşamaya başlıyordu. Hayali şiir olan kadına şair olmaya hazırlanıyordu: kadına adam olmaya: heybesinde birlikte gerçekleştirmek için kurduğu milyonlarca hayalleriyle...
Hastaneye geliş saatleri farklıydı. Ama İkra'sını görmeden geldiğini anlıyordu. Eğer bir ortamda İkra'sı varsa onu görmeden bir kuş gibi çırpınmaya başlıyordu yüreği. Bir ışık çarpıyordu gözüne, bir sıcaklık yürüyordu göğüsünde. Anlıyordu ki İkra orada. İkra'sı gelmiş. Bakmadan, başını çevirip görmeden varlığının farkında oluyordu. Kalbi, beyni, tüm vücudu İkra'ya programlanmıştı sanki...
Sadece uzaktan sevebiliyordu bu yakınlık içinde. Kısa aralıklarla bakıyordu. Eli, saçını okşamak için kalkacakken bir anda küçük parmaklarını saklıyordu avucu. Terliyordu. Titriyordu. Ve bir aşk filiz vermişti, fidan oldu, kök saldı artık içinde. Ve bu aşkı İkra'ya göstermek için ömrünü verirdi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TESADÜFÜN ADI ALZHEİMER
General FictionAkrep Dede ölmeli... Herkes unutur. Bazıları sevdiğini, bazıları da bir olayı. Bunu isteyerek yapar insan, bazen de istemesen bile unutursun. İpler elinde değildir. Bir uçurtma misali, kader seni nereye yönlendirse oraya gidersin, rüzgar seni savu...