Cengiz bey "buyrun oturun"
Mustafa, Malatya'da Eyüp beyden babasının durumunu öğrenmeye gittiği gün gibi hazır değildi yine babasının son durumunu öğrenmeye. Ama kaçınılmaz sona biraz daha yaklaştığını da biliyordu. Ve elinden de hiç bir şey gelmiyordu. Tıpta çaresizdi. Ama buna rağmen mücadele edecekti. Babasını daha çok sevecekti, daha çok ilgi gösterecekti, moralini en üst seviyede tutacaktı. Savaş baltası olarak sevgiyi kullanacaktı. Evet duymaya pek alışık değiliz belki erkek evlat-baba sevgisine ama artık 'Seni Seviyorum Baba' diyecekti Mustafa...
Sonunda o dört adımı tamamlayıp Eyüp beyin yanına oturdu. Bu sırada İkra bugün ki nöbet ve sonrasındaki tepkilerin yazılı olduğu kayıtları Kurthan beye verdi. Doktorlar incelemeye başladılar. Bir kaç not daha aldılar. Aralarında bir şeyler konuştular ve hazırlardı.
Kurthan bey " biliyorsunuz Mustafa bey bu hastalığın tedavisi mümkün değil günümüzde. Biz şuan bu hastanede açık konuşmak gerekirse gelen hastaların hastalığının ilerlenesini engellemeye çalışıyoruz. Yani daha az unutarak vefat etmeleri için çabalıyoruz. Daha sağlıklı bir hastalık süreci için gerekli ilaç ve diğer tedavileri uyguluyoruz. Tabi her hastanın rahatsızlığı yavaşlamıyor. Bazen bu tedavilere cevap veremeyen hastalarda olabiliyor."
Cengiz bey " Selim bey ilk geldiği zamanlarda hastalık yeni sayılamayacak kadar ilerlemişti. Gerekli tedavi sürecine başladık. Ve ilk zamanlarda aslında çok başarılı olduğumuzu düşünüyoruz. Hem fiziksel hemde ruhsal olarak hastalığın ilerlemesini engellemiştik. Tabi Selim beyin ve sizin çabalarınızda çok önemliydi. Ama bu hastalık böyle kötü bir şey işte. İlerlemeye başladı yine. Galiba bu aralar kötü haberlerde aldı. Ve neticede ilerleme başladı. Biz ilaç dozunu arttıracağız. Bu süreçte ilaçlar biraz fazla yoracaktır. Aralıklarla uyumalar göreceksiniz endişelenmeyin. Biz ve İkra hemşire sürekli ilgileneceğiz."
Mustafa iyice kötü olmuştu. Ne demesi gerekirdi ki? 'Anlıyorum' diyemezdi. Babasının durumunun kötü olmasını ve daha da kötü olacağını, öleceğini anlamak istemiyordu. Olamazdı. Kabullenemezdi. Kabullenmedi...
Mustafa "Teşekkürler. Biliyorum elinizden geleni yapıyorsunuz. Ama daha fazlasını yapın lütfen. Babam en azından öleceği zaman hatırlasın bizi. Evladı olduğumu bilerek veda etsin bana. Lütfen bunu yapın. " dedi ve çaresizce doktorların gözlerinin içine baktı.
Eyüp bey " elimizden gelenden daha fazlasını yapacağımızdan şüphen olmasın. Ben Selim beyi tanıyorum. Eminim o da şuan bunun mücadelesini veriyor. Öleceği zaman sizleri unutmamış olmak için direniyor."
Mustafa, Eyüp beyin gelmesiyle biraz daha umutlanmıştı. İzin isteyerek odadan ayrıldı. İkra'da peşinden geldi.
İkra "merak etme hepsi Selim amca için çabalıyor. Hem bende ilgileniyorum. Hatta bu gece nöbetçiyim. Şimdi eve gideceğim. 5 saat sonra burada olurum."
Mustafa "nöbetçi mi?" dedi ve sevindi. İkra ilk kez nöbete kalacaktı. Belki de biraz konuşma fırsatı bulurdu. Hemen odaya gitti ve Nusret beye;
Mustafa "enişte sen biraz daha kalır mısın? Benim biraz işim çıktı da?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TESADÜFÜN ADI ALZHEİMER
General FictionAkrep Dede ölmeli... Herkes unutur. Bazıları sevdiğini, bazıları da bir olayı. Bunu isteyerek yapar insan, bazen de istemesen bile unutursun. İpler elinde değildir. Bir uçurtma misali, kader seni nereye yönlendirse oraya gidersin, rüzgar seni savu...