GAZİ

71 10 0
                                    

Nusret bey, Selim beyin yanına gittikten sonra hemşireler ve doktor Emin 1 kez daha kontrol etti.


İkra "Durumu nasıl hocam."


Doktor Emin "Durumu iyi. Tehlikeyi atlattı."


İkra "Çok şükür. Odaya girebilir miyim?"


Doktor Emin "Tabi ki. Geçmiş olsun Hemşire hanım."


İkra "Teşekkürler hocam" dedi ve odanın kapısını aralayıp Mustafa'nın yatağının dibindeki sandalyeye oturdu. Mustafa öylece yatakta yatıyordu. İkra için, Sevgisi için İsmail'in karşısında durmuştu. Bıçak darbelerini bir türlü söyleyemediği aşkı için almıştı. Bir bilseydi İkra, Onun içinherşeyi yapabileceğini. Öteki sevenler gibi değildi. Ya da sadece güzelliğine vurulmamıştı(beynini sevdiğim). İkra'yı ilk gördüğünde artık bir hayali vardı 'Doksan yaşında o gözlere bakmak ve hala onu ilk gün ki gibi sevdiğini söylemek.' Her gün bir parça işliyordu içine onu. O kadar çok yazmıştı ki içine Mustafa'dan çok İkra'nın hüküm sürdüğü bir beden ve ruh haline gelmişti. 'Dünden çok yarından az seveceğim' diye söz verdi kocaman yüreğine.


İkra "Ah Mustafa ah. Neden böyle bir şey yaptın ki! Ya sana bir şey olsaydı? Ben nasıl yaşardım bu yükle! O zaman kesin o İsmail'i öldürürdüm" dedi hem sinirden hemde Mustafa'nın durumu yüzünden ağlamaya başladı.


İkra'nın derdi başından aşkındı. Ömer. Sevdiğim. Değerlim. Nelerden vazgeçmişti onun için... Onu ilk gördüğü zaman kantinde elindeki tostla ayranı yere düşürmüştü: Evet lise aşkı. Yanındaki arkadaşları bir şeyler derken o Öer'in arakadaşlarıyla hararetli konuşmalarını izliyordu. Arada eli saçına gidiyordu. Düzeltip konuşmaya devam ediyordu. Sınıf arkadaşlarının lideri gibiydi: Artık İkra'nın kalbininde. O ne derse ne yaparsa herkes uyardı. Okuldan sonra da bilardo oynamaya gideceklerdi. Zil çaldı. Herkes merdivene yöneldi. Ömer de arkadaşlarına 'hadi ' deyip yürümeye başladı. İkra ise onun attığı her adımı izledi. Köşeden kaybolunca arkadaşı Feride'nin dürtmeleriyle kendine geldi.


Feride"Hayırdır bizim kız aşık mı oldu yoksa :) ?"


İkra "Saçmalama. Ne alaka. Ben mi? Hiç gülesim yoktu."


Feride "Tabi canım tabi. Ondan yiyeceklerin yerde demi?"


İkra "Tamam baskı yok. Hadi gidelim."


Nöbetçi öğretmen "Sınıfa gitmeden önce şu yerleri temizlede öyle git. Paspas lavaboda."


Evet Ömer'i ilk görüşte paspası ele almıştı. Belliydi zor geçeceği. Daha sonra Feride'nin yardımıyla tanıştılar ve sevgili oldular. Tabi Ömer'de seviyordu İkra'yı.


İlk önce çok sevdiğini söyledi. Mutlu etmeye başladı. Sarıldı. Gezmeler başladı. İstediği herşeyi verdi İkra'ya. Hediyeler aldı. Kahkahalar attılar. Sonra Yemek yemeye gittiler. Fotoğraflarda çekildiler. Herşeyi birlikte yaşadılar. Ayaklarını yerden kesti. Herkese İkra'yı anlatmaya başladı. Ondan başka kimseyi konuşmuyordu. İkra'nın ayakları yerden kesilmişti sanki. Ömer'in sonsuza kadar yanında kalacağını düşünüyordu. Hayatını ondan ibaret saymaya başlamıştı. Gözlerinde kayboluyordu. Ellerini bırakmak istemiyordu. Üşüdüğünde ona sarılıyordu, Kalbinin atışını hissediyordu. Kokusunu ciğerlerine kadar ezberlemişti. Ne zaman ne yaptığını, mimiklerini, kirpiklerini, ellerinin şekli herşeyini aklına kazımıştı. Herşey o kadar güzel gidiyordu ki hiç onun gitme ihtimali yok gibiydi. Ama terazide bizim kızın aşkı daha ağır geliyordu. Lise bitince Ömer'in ailesi Ankara'ya taşındı. Ömer'de oradan bir bölüm kazandı. Sonra ki sene İkra'nın lise bitti ve o da Ankara'da hemşireliği yazdı. Üniversite yılları ilerledikçe terazideki dengeler iyice bozulmaya başladı. Bir soğukluk girmeye başlamıştı araya. İkra bunun farkındaydı. Canı yanıyordu. Ama son bir umut bekliyordu. Sabrediyordu. Fakat Ömer'in kefesinde İkra'ya karşı bir şey kalmamıştı. Umursamamaya başladı İkra'yı. Çünkü artık sıkılmıştı, bıkmıştı. Artık başka tatlar aramaya başlamıştı. Ve başkasıyla konuşmaya başlamıştı. İkra'dan kurtulmanın yollarını aradı. Bahanler sıraladı en son buluşmalarında. Ve gitti. Karanfil sokakta yalnızdı artık. Ömer'in Kızılay'a çıkan sokağa girmesine kadar bekledi. İte o an yerden kestiği ayaklarıyla yere çakılmıştı. Hangi yöne gidilir bilmiyordu. Oraya ilk ve hep onunla gelmişti. Onsuz ilk yürüyüşü olacaktı. Adım attıça kalbinin acısı arttı. Duruncada nefes alamıyordu sanki. Öğernci yurduna döndüğünde ise aşkta gazilik rütbesini takmış oldu. Her sene o gün kalbi diğer günlerden daha çok acıdı. Ömer'i herşeye rağmen sevmeye devam etti. Ömer arada sırada ortaya çıkıp yine kayboluyordu. Bu gelişleri İkra'yı harabe haline getiriyordu. Toparlanıyordu zor olsada tekrar yıkılmak için. Yaşamaya devam ettiysede karanfil sokağa bir daha gitmedi... Şimdi ise kendini aşk fedayisi ilan eden biri çıkmıştı başına. O kadar masum duygularla yaklaşmıştı ki İkra ilk kez birinin bu denli yaklaşmasına, yakın durmasına izin vermişti. Mustafa'nın gözleri gülüyordu. Ama yakalanınca gizli bakışları kaşları yukarı kalkardı ve sola dönerdi. Başka bir yere saatlerce bakıyormuş ve orda bir ilginçlik yakalamış gibi gözlerini dikerdi. Ne olursa olsun tam gülemiyordu. Annesi, halası, abisi ve yengesinin vefatıyla babasının durumu neden oluyordu galiba. Eksikliği belliydi. 'Ama tamamlayacak olan ben değilim' diye düşündü İkra. Saat 05:00 olmuştu. O da yorulmuştu. Gözleri yavaş yavaş kapandı ve uyudu.


...


Saat 08:00
Doktor Sena kontrol için odaya girmişti. İkra sandalyede uyuya kalmıştı. Hastaya hiç bakmadan kıl olduğu, sevmediği hatta nefret ettiği İkra'yı uyandırdı.


Doktor Sena "Uyanın hemşire hanım sabah oldu."


İkra kendine gelmişti, toparlandı. "Pardon hocam uyuya kalmışım."


Doktor Sena "Nöbetlerde de uyuyorsunuz galiba."


Bu sırada Mustafa sayıklamaya başlamıştı.


Mustafa "İk... İkra... İkr... İkra. İkra..."


İkra ne diyeceğini şaşırmıştı. Doktor Sena da hastaya dönmüştü şimdi.


Dokot Sena "Mustafaaa" Gözlerine inanamıyordu. Dün gece ameliyat ettiği kişi liseli aşkı, kahramanıydı. Hemen elini tuttu. "Mustafa iyi misin?"


İkra "Hocam siz tanıyor musunuz?"


Doktor Sena "Elbette. Malatyadan. Aynı liseden....."


Mustafa "İkraa. İkra...."

TESADÜFÜN ADI  ALZHEİMERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin