10 KEZ

73 11 0
                                    

Seda "Günaydın ablası. Uyan hadi."


Elif "Bir şey mi oldu abla. Günaydın."


Seda "Bugün mahkeme varya. Unuttun mu yoksa."


Elif "Unutmadım da. Uykulu olunca bir an aklıma gelmedi."


Seda "Gece geç uyudun. Çok düşünme."


Nasıl düşünmesin! Boşanacağı eşi umrunda değildi. Ondan kurtuluyordu hatta. Kına yakabilirdi. Eniştesiyle öpüşmüştü ve bundan daha kötüsü ona aşıktı. Ablası kendisine çok değer veriyordu. Gözü gibi sakınıyordu. Ama Elif bu değeri yerle bir etmişti. Şimdi ise bu utançla yaşamaya çalışıyordu. Karar vermişti boşandıktan sonra ayrı eve çıkacaktı. Böyle yaşayamazdı. Turgut'u kalbinden söküp atacaktı.


Elif" Haklısın abla. Kahvaltı hazırlayalım mı?"


Seda "Olur ablası. Ben çay suyunu koyuyorum. Sende Kübra'yı uyandır."


Elif "Tamam abla."


Seda "Çok şükür bugün kurtulacaksın. Saat 11'de mahkeme değil mi?"


Elif "Evet abla."


Elif, Kübra'yı uyandırdı. Güzel bir hahvaltı hazırladılar. Turgut erkenden çıkmıştı ve mahkemeye gelmeyecekti. Elif istememişti. Onu gördükçe kendinden, yaptıklarından daha fazla utanıyordu. Kahvaltıdan sonra hazırlandılar ve evden çıktılar.


...


Ali "Aziz dediklerimi unutma sakın."


Aziz "Aklımda abi."


Ali "Aferim koçuma. Mahkmeye sen girmeyeceksin. Adliye'nin dışında bankamatiklerin orda bekle. Para çekiyormuş gibi yap, zaman geçir. Dikkat çekme. Ve sakın kimseye silahı gösterme. Hava soğuk zaten montun önünü kapalı tut. Mahkeme bitince mesaj atarım kapının önüne gel ve silahı bana ver."


Aziz "Tamam abi sen nasıl diyorsan."


Ali "Bizim aileden tek çıkışın ölüm olduğunu bildiği halde fermanını imzaladı. Bedelini ödeyecek. Adımız yerde kalmayacak."


Aziz "Sen en iyisini bilirsin abi."


Ali "Tamam hadi sen hazırlan çık. Dediğim yerde bekle. Dikkat çekme sakın."


Aziz "Tamam abi orda görüşürüz."


...


Mustafa sayıklamaya devam edince Sena elini bıraktı ve İkra'ya döndü.


Doktor Sena "Mustafa'yı nerden tanıyorsun sen?"


İkra "Babası bizim bölümün hastalarından."


Doktor Sena "Selim amca alzheimer mı olmuş?"


İkra "Evet bir kaç ay oldu."


Doktor Sena "Çok üzüldüm. Peki niye senin adını sayıklıyor."


İkra "Şey. Benim peşimden koşan bir serseri vardı."


Doktor Sena "Senin peşinden koşanın normal olmamasına şaşırmadım. Tencere-Kapağı misali."


İkra "Töbe töbe. Neyse... Mustafa'nın arkadaşı evlenecekti. Birlikte gittik. Dönüşte beni eve bıraktı. O da bizi takip etmiş galiba. Sonra da bıçaklamış."


Doktor Sena "Senin yüzünden oldu yani. Ben biliyordum sende bir uğursuzluk olduğunu."


İkra "Ben çok üzgünüm. Ben böyle olsun istemezdim ;( " dedi ağlayarak odadan çıktı, lavaboya gitti ve hüngür hüngür ağlamaya başladı.


Mustafa kendine gelmeye başlamıştı. Karnındaki acıyı hissetti. Canı yanıyordu. Sol gözü açıldı yine ilk olarak. Onunla etrafa bakındı. Hastanedeydi. Seslenen biri vardı. İyi olup olmadığını soruyordu. Diğer gözüde açıldı. Tamamen kendine gelmişti. Sesin geldiği tarafa baktı. Aman Allah'ım bu oydu. SEna. İlk aşkı. İlk göz ağrısı. Güzel yüzlü meleği. Sevmeyi, Aşkı öğreten kadın... Onu ilk sınıf arkadaşı olan kuzenini ziyarete geldiğinde tanımıştı. Üzerinde pembe kazak tarzı bir şey. Altta mavi kot. Elinde ekim ayından dolayı mevsimlik ve sırtında çanta. Kapıdan ilk giriş anında aşık olmuştu ona. Kuzeninin yanına oturana kadar izlemişti onu. Nefes alamıyordu sanki. Bir yabancı sadece 10 saniyede bunları yapmış olmazdı. Eli, ayağı, Tüm vücudu titriyordu. Boğazı kurudu. Bu durumunun geçmesi için o güzel yüzüne dokunması gerekiyordu. Çok sürmeden zil çaldı ve kuzeniyle çıkıp gittiler. Kuzeni Mustafa'nın en yakın arkadaşıydı: Ayşe. Ertesi gün onu sordu. Kimdi? Adı neydi? Hangi okula gidiyor? Hepsini öğrendi. Tanışmalarıda büyük bir şanstı. Belki de kaderleri buydu. Ayşe'nin mesaj hakkı bitince Sena'dan yazmıştı ve numarasını öyle öğrenmişti. Sonra Sena'yla konuşmaya başladılar. Bir gece aynı radyoyu dinlerken sunucu "Bu şarkıdan sonra son mesajlarınızı okuyacağım ve programı kapatacağım" dedi. Mustafa telefona sarılmıştı hemen. Mesaj kısmını açtı ve yazdı. 'Ben Mustafa HAN. Sevdiğim kız şuan sizi dinliyor.' Şarkı bitmişti. Mustafa, Sena'ya 'sakın radyoyu kapama' dedi. Sunucu mesajları okumaya başladı. Bir kaç tanesini okuduktan sonra sıra bizim beyfendininkine gelmişti. Sunucu"Ben Mustafa HAN. Sevdiğim kız şuan sizi dinliyor. Kardeşim mesajın eksik gelmiş galiba. Tekrar dene istersen yarın ama. Ya da dur bir daha okuyayım. Ben Mustafa...... Kız.... Sizi dinliyor. Bir dakika anladım. Mustafa HAN, Mustafa HAn(Bunu en az 10 kez söyledi.) Mustafa Han'ın sevdiği kız. Mustafa seni çok seviyor" dedi. Resmen üç beş ruhsuz ama anlamlı mesajı şaha kaldırmıştı sunucu. Bundan iyisi olmazdı. İkiside yarım saat kadar mesaj atmadı. Bu sessizliği Mustafa bozdu. "Ne oldu sustun?". Sena "Hala kulağımda Mustafa HAN çınlıyor." Mustafa"Cevabın peki?" Sena "Evet, Evet :) " Böyle başlamıştı imkansız denen aşk. İlk yıllarda karşı çıkanı çok oldu. Ama dinlemediler kimseyi. Aylar yılları kovaladı ve 4.yıllarına yakınken geçmişte yapılan hatalar tekrarlandı. Yalalnı kapatmak için yalanlar söylendi. En sonda ise Mustafa bir doğruyu yanlış anlamasın diye yalaln söyledi ve bitti herşey. Sırf onu görmek için koşarak gittiği yolda küçük adımlarla ilerliyordu. Onu beklediği, bıraktığı köşede yalnızdı. Sonra ise Sena başkasıyla çıkmaya başladı. Mustafa ise susmayı tercih etti. Şimdi ise biri hasta diğeri onu ameliyet eden doktordu. Kader oynunu oynamaya devam ediyordu...


Mustafa "Sena. Sen ne yapıyorsun burada?"


Doktor Sena "Seni ben ameliyat ettim. Sen iyi misin?"


Mustafa "İyim galiba."


İkra elini yüzünü yıkadı ve odaya yöneldi. Mustafa'nın kendine geldiğini konuştuğunu duydu. Ama içeri girmedi. Kapıyı araladı bekledi.


Mustafa "Çok özledim seni" dedi. İkra'nın gülen yüzü düşmüştü yine.


İkra "Hani beni seviyordu" dedi ve uzaklaşmaya başladı ordan. Mustafa'yı sevmiyordu, emindi bundan. Ama bir anda kıskanmıştı sanki. Yürüdü koridorun sonuna kadar. Yangın merdivenlerinin kapısını açtı ve sigarasını yaktı.

TESADÜFÜN ADI  ALZHEİMERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin