Zili ikinci kez çaldı Elif. Kapıyı Seda'nın eşi Turgut açtı. Elif'in ağladığını ve yanağının kıpkırmızı olduğunu görünce az buçuk tahmin etmişti şiddet konusunu.
Turgut" Elif iyi misin?"
Elif " Ablam evde mi?"
Turgut " Evet evde geç içeri hadi."
Seda kahvaltı masasında çayları dolduruyordu.
Seda "Turgut, kim geldi?"
Elif "Ben geldim abla."
Seda "Elif. Ne oldu sana? Yanağının hali ne böyle?"
Elif "Ali yaptı. Doktora gittik. Test yaptılar. Ali'den dolayı çocuk olmuyormuş. Tüp bebek olabilirmiş. Ali sorunun kendinden olduğunu kabul etmedi ve tokat attı."
Seda "Vay şerefsiz, pezevenk. Gücü sana yetti demi? Turgut git hemen o şerefsizin ağzını burnunu kır. Elif'e tokat atmak neymiş öğrensin."
Elif "Yok enişte gerek yok. Ben boşanacağım ondan."
Seda "Onun hakkı dayak aslında. Bizimde çocuğumuz olmuyor hemde benim yüzümden. Turgut beni dövsün o zaman. Sanki dayakla çocuk oluyor."
Turgut "Neyse artık olan olmuş. Hadi bir bardak daha getir. Kahvaltı etsin kız. Sonra avukata gideriz."
Elif masaya oturdu. Canı bir şey yemek istemiyordu. Görücü usulü evlenmişlerdi zaten. Pek sevdiği söylenmesede eşi olduğu için saygısını eksik etmezdi...
Seda mutfağa yöneldi bardak almak için...
Turgut ve ailesi Selim beylerle aynı mahallede oturuyordu. Ve Seda'yı değil aslında Elif'i seviyordu. Ama ailesi Seda'yı isteyeceğiz deyince pek itiraz etmemişti. Şimdi ise hala kalbinde yeri olan bu kadının canı yanmıştı ve canını yakan o adamı bulup sağlam bi dövmek istiyordu.
Turgut " Bak bırak şunun haddini bildireyim."
Elif, Turgut'un kendisine duyduğu sevgiyi biliyordu. Ablasıyla evlenmesine rağmen ne zaman aynı ortama gelseler Turgut'un kaçamak bakışlarını yakalardı. Bu durumdan pekte mutsuz değildi. Aslında onunda Turgut'a karşı ilgisi vardı. Ama ablasıyla evlendikten sonra artık o ilgi azalmaya başlamıştı. Şimdi kendisine tokat atan adamı izin verse feci şekilde döveceğinden emindi.
Elif " Hayır gerek yok Turgut... Enişte..."
Bu sırada Seda geldi. Çayları doldurdu. kahvaltı yaptılar. Turgut işe gitti. Seda'yla Elif'te avukatın yanına.
...Burak" Merhaba Selim amca, Nusret amca."
Selim bey "Bende işe girdi bizi unuttu diyecektim tamda. Hoşgeldin oğlum."
Burak " Olur mu SElim amca.Bu aralar yoğundum biraz."
Nusret bey "Merhaba yeğenim."
Burak "Size sürprizim var. Evleniyorum amca."
Nusret bey "Hayırlı olsun."
Selim bey "Bak sen. Adam hızlı çıktı. Bizimkinden ses yok hala. Tebrikler evledım."
Burak "Teşekkür ederim. Sizde davetlimsiniz. Hatta Selim amca şahidimiz olur musun düğünde?"
Selim bey "Olur da. Bu aralar hastalık sıkıntı vermeye başladı gibi. İzin verirler mi ki?"
Mustafa " Düğün pazar günü baba. Yani çıkabiliriz sorun olmaz."
Selim bey "İyi o zaman gidiyoruz değil mi Nusret?"Nusret bey "Sen nasıl dersen abi."
Burak "Çok sevindim. Benim çıkmam gerek. Malum pazar gününe çok az zaman kaldı. Kendinize iyi bakın" diyerek hastaneden ayrıldı.
Selim bey " Ee millet hızlı. Bizim gibi yavaş değil ki" dedi ve Mustafa'ya baktı.
Mustafa" Bana hiç bakma baba. Daha erken. İşe bile başlamadım."
Selim bey "Başlarsın yakında. Sen benim tek evledımsın. Senin evlendiğini görmek istiyorum ölmeden."
Nusret bey "Tek evlat mı!" Gözlerini kapadı arkasını döndü. Hastalık resmen koşarak ilerlemeye başlamıştı.
Selim bey "Tek tabi ki. İnşallah o da yakında güzel haberler veriri."
Mustafa diyecek hiç bir şey bulamadı. Sadece kafasıyla onayladı. Yanındaki koltuğa zorla oturdu. Gücü bitmiş gibiydi. Haberler başlıyordu. Selim bey tüm dikkatini sunucuya vermişti bile.
Bu sırada Nusret beyin telefonu çalmıştı ve yine gizli numaraydı. Hemen açtı.
Nusret bey"Oğlum?"
Emre "Baba. Nerdesin?"
Nusret bey "Hastanedeyim. Dayında aynı hastalıkta yatıyor onu bekliyorum."
Emre "Tamam baba görüşürüz" dedi ve telefonu kapadı.
Nusret bey yine ne yapacağını bilemedi. Oğlu aramıştı, nerede olduğunu sormuştu ve görüşürüz demişti. Umut filizlerini ekmişti bile. Oğlu geliyordu. Acaba yarın mı? Yoksa diğer gün mü? Bilemiyordu. Tahmin edemiyordu. Ama hissediyordu. Uzun süre sonra güldü gözlerinde kalan bir kaç damla yaş düşerken.
...
İkra, Selim beyin ilaç saati geldiğini fark etti. İlaçları ayarladı, odaya yöneldi.
İkra "İlaç vakti" dedi minik bir tebessüm katarak.
İkra "Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? İyi misiniz?"
Selim bey "Ben kendimi iyi hissediyorum. İyi miyim peki?"
İkra "Çok iyisiniz. Çabanız gayet iyi. Ama biraz daha çabalarsanız daha da iyi olacaksınız."
İlaçları Selim beye içirdi ve kapıya yöneldi.
Mustafa "İkra hanım 1 dk."
İkra "Buyrun."
Mustafa "Biraz konuşabilir miyiz?" dedi. Bu sırada Selim ve Nusret bey ikisine bakıyordu.
Mustafa "Odanın dışında tabi."
İkra "Olur tabi ki."
Mustafa "Düğüne gelecek misiniz?"
İkra "Evet. Şahit olacağım hatta biliyorsun. ASlında pek anlamıyorum. Umarım yanlış bir şey yapmam."
Mustafa "Eminim üstesinden geleceksiniz. Şey . Bİrlikte gidelim mi düğüne?"
İkra "Olur. Hem salonun yerini falan Burak'tan sen daha sağlıklı alırsın."
Mustafa "Aynen herşeyi öğrenirim. Numaranızı alabilir miyim? Malum haberleşmek için."
İkra "Tabi ki. Kaydedin. 05**********."
Mustafa hemen numarayı yazdı. İsmi yazdı. Klasik alışkanlığı soyadla kaydederdi.
Mustafa "Soyadınız?"
İkra "Göktepe"
Mustafa " Tamam. Çaldırıyorum. Sizde kaydedin. Soyadım Han unuttuysanız."
İkra "Unutmak mı? :) Selim beyin dosyası her gün önümde."
Mustafa "Doğru ya."
İkra "Benim biraz işim var. Ve nöbetçiyim. Gece boyunca uyanık kalmam gerek. Müsadenizle."
Mustafa "Kolay gelsin" dedi ve telefonundaki İkra'nın numarasına küçük bir öpücük attı ve odaya girdi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TESADÜFÜN ADI ALZHEİMER
General FictionAkrep Dede ölmeli... Herkes unutur. Bazıları sevdiğini, bazıları da bir olayı. Bunu isteyerek yapar insan, bazen de istemesen bile unutursun. İpler elinde değildir. Bir uçurtma misali, kader seni nereye yönlendirse oraya gidersin, rüzgar seni savu...