Mustafa koridordan "Selii..." seslenmesi ve ardından gelen düşme sesiyle yerinden fırladı. O araya geldiğinde annesinin gözlerinin kapanışını gördü.
"Babaaa anneemmm" diye bağırdı. Eli ayağı titriyordu. 3+1 evleri bir anda 3 bin odalı Versay sarayı halini aldı sanki. Bir şeylere ulaşmak için adım atmak istedi ama neyin nerede olduğunu hatırlayamadı. Kendisi 24 yaşındaydı ve 6 yaşından beri babasının bu saatlerde hangi koltukta oturduğunu bildiği halde onu bile unuttu bu korku dolu anla birlikte... Bir kez daha " Babaa annemm koooş" dediysede cevap gelmedi... Sakin olmalıydı. Ne yapmalıydı ki! Düşünmek istese de aklının duvarlarından döndü tüm soruları. Zaman aleyhine işlemeye başlamıştı... Mustafa ne vakit biraz daha fazla zamana ihtiyacı olsa zamanın ona ihaneti gecikmezdi... Bir kaç adım attı ve salona ulaştı sonunda. Babası bugün hastanede Mustafa'ya attığı o boş ve tanımayan bakışı televizyona atıyordu ve hiç bir hareket belirtisi yoktu. Mustafa ona sesleniyor, eliyle dokunuyordu ama hala tepki yoktu. Mustafa sehpanın üzerindeki telefonu fark etti. Koştu zorla elini aldı. Üçüncü denemeden sonra 112'yi tutturdu. Durumu anlatıp adresi verdi ve yalvardı çabuk gelmeleri için. Annesinin yanına koştu tekrar. "Hadi uyan annee " diyordu. Gözlerinden yaş boşanmıştı... On dakika sonra ambulans geldi. Hemen müdahale ettiler. Annesinin yanına almadılar ambulansta. Önde oturuyordu. Korkuyordu. Ağlıyordu. Ve babasını düşünüyordu. Evde hala o koltukta oturuyordu... Annesini hemen müşade altına aldılar. Hemen ablalarını ve abisini aradı. Babası ise hala açmıyordu telefonu... Artık anneside yaşlanmıştı. Akrep dedelerin arasına katılacak yaş grubuna doğru ilerliyordu. Bulunduğu yaşın yorgunluğu vardı. Bide bunun üstüne eşinin durumunu öğrenmesiyle kalbi de baya yorulmuştu... Mustafa bir kısmı ezberinde olan misyon, vizyon yazısını okurken bir yandan da babasını aramaya devam ediyordu. "Hadi baba aç şu telefonu" dedi. Bir kez daha denedi aramayı ve bu defa ikinci çalışta açtı babası telefonu." Ne oldu oğlum nereye gittiniz? Annen nerde" dedi. Mustafa şok olmuştu. En fazla yedi sekiz metre ilerisinde annesi kalp krizi geçirmişti; Mustafa o kadar seslenmişti ve babası buna rağmen hiç bir şey bilmiyordu. " Mustafa oğlum cevap versene " demesiyle kendine geldi. Durumu anlattı ve bugün kontrol için geldikleri hastaneye kaldırdıklarını söyledi... Babası koridorun girişinde göründü. Yüzü yine kireç gibi olmuştu. Mustafa, acaba yine mi beni tanımayacak derken " oğlum annen hangi oda da? Durumu nasıl? " sorularını duyunca en azından bu konuda biraz içi rahatladı. Durumu kendisininde bilmediğini ve doktorların hala içeride olduğunu söyledi...
Yarım saat geçmiş olmasına rağmen hala kimse bir açıklama yapmıyordu. Babası Mustafa'nın yanına oturmuştu. Ve bir elini oğlunun omuzuna koydu. Tam bir şey anlatmaya yeltenirken ileriden kendi doktorunun yaklaştığını gördü ve tedirgin oldu. Doktoru da onu bu saatte burada görünce koşarak hemen yanlarına geldi. "Selim bey bir sıkıntı mı var " dedi ve bir Selim beye bir Mustafa'ya baktı. "Eşim" dedi " eşim kalp krizi geçirdi Eyüp bey" dedi. Doktor üzüntüsünü belirtti ve geçmiş olsun dileğini söyleyerek ordan uzaklaştı... On dakika daha geçmişti ve hala kimse bilgi vermiyordu. Mustafa" baba annem evde neredeyse yanında kalp krizi geçirdi. Sana o kadar seslendim ama yerinden dahi kalkmadın. Sadece televizyona baktın. Neden baba? Ne oldu sana?" dedi. Babası bu defa köşeye sıkışmıştı. Anlatması gerekiyordu artık. "Oğlum ..." diyordu ve o esnada 3-4 doktor annesinin bulunduğu odaya koşarak girdiler. Mustafa ve babası birbirlerine baktılar ve korku ve endişe içinde odanın kapısına ulaştılar. İçeride koşuşturmalar " hadi dayan" , "hadi dön" gibisinden nidalar yükselirken Kapıya çıkan sağlık görevlisinden bilgi almak için yalvarıyorlardı adeta. Ve birden içerideki koşuşturma ve sesler kesildi. Buz kesti sanki ortalığı. Selim bey " Hayır Dilara hayır bugün değil" dedi. "Bugün hiç zamanı değil" dedi. Yaslandığı duvardan sırtı yavaş yavaş kayarak yere çömeldi. "Ben bu haldeyken değil" dedi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TESADÜFÜN ADI ALZHEİMER
Fiction généraleAkrep Dede ölmeli... Herkes unutur. Bazıları sevdiğini, bazıları da bir olayı. Bunu isteyerek yapar insan, bazen de istemesen bile unutursun. İpler elinde değildir. Bir uçurtma misali, kader seni nereye yönlendirse oraya gidersin, rüzgar seni savu...