Kızları ve gelini Esra mutfakta bulaşıkları yıkayıp, çay suyuyla uğraşıyorlardı. Birazda annelerinin en sık kullandığı alanda annelerini anıyorlardı. Abdullah'ta arabasını düzgün bir yere çekmek için dışarı çıktı. Mustafa ve babası salonda yalnız kalmışlardı. "Baba yarın emekli işlemlerini halledelim. Artık bu halde işe gitmen doğru olmaz" dedi. "Hayır oğlum olmaz öyle şey. Ben çalışmaya devam edeceğim. İnsanlar arkamdan unutmuş diyecekler. Ben buna izin veremem. Hem ben iyim. Ve bu konuda burada kapandı. Bir daha sakın açma" dedi. Mustafa itiraz etmek istedi ama babası o kadar net konuşmuştu ki ne dese büyük ve kalın bir duvar gibi duran babasının bu düşüncelerinden geri dönecekti. İstemeyerekte olsa "peki baba" dedi. "Bir şartım var. Sabah birlikte gidip akşam iş çıkışında gelip ben alacağım. Sakın yok deme baba. Sen bu halde dışarıdayken ben evde böyle duramam ve hem iyi olduğun falan da yok. İkimizde biliyoruz bunu.' Babasının gözlerinin içine yalvararak baktı. "Tamam" dedi Selim bey...
Cenaze nedeniyle 1 hafta izin almıştı ve bu süre içinde mevlüt yemeğini de vermeliydiler. Babası bankadan para çekti ve Abdullah'a verdi Mustafa ile bu işin organize etmesi için...
Bahçeye sandalye ve masa kiraladılar. Beyaz mavi örtüsü kullandılar. Erkekleri bahçede, kadınları evin içinde ağırladılar. Mahallenin camisinin hocasını getirmişlerdi... Hoca duaları okudu ve yemek olarak kavurma pilav salata ve ayran verdiler. Sırayla erkekler Selim bey, çocukları ve damatlarının olduğu masaya gelip başsağlığı verdiler. Kadınlarda içeride kızlarına ve gelinine üzüntülerini dile getirip sabır dilediler. Topluluk dağılana kadar babaları rahatsızlanmamıştı. Bu büyük bir şanstı. Bahçedeki işleri hallettikten sonra salona geçtiler. Herkes bitkindi. Babaları her zaman ki koltuğuna oturdu ve çocuklarına bakmaya başladı. "Bir fotoğraf çekilelilim mi? Kızlarım ve oğullarımla sadece. Gelin ve damatlarım yanlış anlamayın beni" dedi. Ortamdaki herkes durumu bildiği için gelini Esra "olur mu öyle şey ne yanlış anlaması. Hem her ailenin böyle resimleri var. Hatta Okan abi çeksin o iyi anlar bu işlerden" dedi. Selim bey sandalyeye oturdu. Yanına bir sandalye daha koydular ve üzerine Dilara hanımın büyük bir portresini yerleştirdiler. Çocuklarıda arkalarına dizildiler. Flaş iki kere patladı. Herkes resime bakmak için harekete geçti. Selim bey ise sandalye de kalakalmıştı. "Neredeyim ben? Burası neresi? Neler oluyor burada?" dedi. Herkesin morali bir anda sıfır olmuştu. Mustafa hemen babasının yanına gitti. Babası ise artık o an orada değildi. Yine odasına götürdüler. Yatağa yatırdılar ve yine sol eline aynayı verdiler. Selim beyde hemen kalbinin üzerine koydu ve gözlerini kapadı...
Herkes perişan olmuştu. Bir yandan annelerinin vefatı diğer yandan babalarının yok oluşunun her anına canlı canlı şahit oluyorlardı. Bu büyük bir acıydı ve çok fazlaydı...
Herkes bu böyle olmaz hastaneye götürmemiz gerek, tedavi edilmeli dedi. Mustafa doktor Eyüp beyi aradı. Durumu ve olanları anlatınca doktor hemen kalkıp geldi...
Tedavi ettikten sonra ilaçlar yazdı. Abdullah hemen eczaneye koştu. Seda "babamı hastaneye yatıracak mısınız? " dedi. Doktor "bu tarz hastaların evlerinde olmaları onlara moral ve bakım açısından daha uygun ve isterseniz Ankara'ya götürün orada bir kaç uzman var bu konuda. Tedavisi yok bu hastalığın ama en azından ilerlemesini yavaşlatabilirsiniz. Tabi bunun için maddi ve manevi olarak çok yıpranırsınız. Bu arada başınız sağolsun ve tekrardan geçmiş olsun" dedi ve evden ayrıldı...
Mustafa " ben Ankara'yı yazacağım iş tercihlerine. Hem orada olunca maddi olarak biraz daha fazla dayanabiliriz hemde sürekli git gel olmaz. Yarın emekli işleminidi yapınca biraz daha elimiz rahat olabilir. Ve eğer razı olursanız bu evide satıp tedavide kullanacağım" dedi. Herkes bir saniye bile düşünmeden kabul ettiler. Aynı gün bahçe kapısına "Satılık ev" ilanını astılar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TESADÜFÜN ADI ALZHEİMER
General FictionAkrep Dede ölmeli... Herkes unutur. Bazıları sevdiğini, bazıları da bir olayı. Bunu isteyerek yapar insan, bazen de istemesen bile unutursun. İpler elinde değildir. Bir uçurtma misali, kader seni nereye yönlendirse oraya gidersin, rüzgar seni savu...