Bölüm 44 " Baba ve Oğul"

38 3 0
                                    

Neredeydik bilmiyordum aslına bakarsak çok da umrumda olan bişey değildi. Arabanın durmasıyla birlikte üçümüz arasında kısa bir bakışma yaşandı. Bu bakışmayı bozan ise kapının açılması oldu, Safa'nın inmesiyle bizde indik, Alper'in eli elime uzandı ve beraber yürümeye başladık.
Geldiğimiz yerde fazlaca bodyguard vardı ve bunların her birisi teker teker bizden kimlik ve davet kartlarını istediler. Kimliğimi gösterdim fakat benim elimde bir davetiye yoktu.
Karşımda duran iri adam sorgulayıcı bir sesle:
-" Davetiye?" demesiyle Safa araya girdi.
-" Hepimizinki bende." Diyerek benimkini bana verdi üzerinde adım ve soyadım yazıyordu.

Bu davetiyeleri nasıl bulmuşlardı ve benim davetli olduğumu ben neden bilmiyordum?
Bunu bir ara sormayı aklımın bir kenarına yazdım.

Bodyguardların kenara çekilmesiyle kapı açıldı ve içeri girdik. Burası tam da filmlerdeki gibi yeraltı dünyasını andırıyordu. Uzunca dar holde yürüdükten sonra kocaman bir oyun salonuna açılan kapıdan girdik.

Gözlerim hiç böylesini görmemişti. Sanki Kıbrıs'ta gibiydim. Bir sürü masa ve bu masalarda dörder veya üçer adamlar oturuyordu çoğunun yanlarında ise kadınlar vardı, bu kadınların hepsi de gördüğüm kadarıyla hoş giyimlilerdi. Ayakta ise her masa da garson kadınlar vardı. Durum içler acınasıydı... Bu kadınlar hangi durumdan ötürü buraya düşmüştü? Benim yarım saat zor duracağım bu yerde belki de kimisi yıllardır çalışıyordu. İçim acıdı...

-" Burada ayrılıyoruz canlar." Diyen kişi Safaydı.
Yüzümü ona çevirdim.
-" Neden?"
-" Çünkü masa numaralarımız farklı, böylesi daha iyi zaten." Son kez Alpere de bakarak aramızdan ayrıldı ve ilerideki masaya oturdu.

Ve sıra bizdeydi.

Alper sırtımı tutarak bana yandan bir bakış attı.
-" Rahat ol tamam mı Devin. Sakın strese kapılma, ben yanındayım."
-" Tamam..."
Beraber onun bizi götürdüğü yere doğru ilerlemeye başladık.
Ve masaya vardığımızda diğer üç adamı gördüm özellikle kilolu, kızıl sakallı ve 50'li yaşlı adam ilgimi çekmişti. Adamın ağzının kenarında tütün vardı ve gayet rahat bir havadaydı.
-" Buyrun çocuklar. Oturun."

Alper karşındaki sandalyeye otururken bense Alper'in yanındaki sandalyeye oturdum. Benim haricimde iki kız ve bir garson vardı.
Garson olan bana eğilerek:
-" Ne içersiniz?"
Burada ağzıma hiçbir şey sokmaya niyetim yoktu.
-" Hiçbir şey istemiyorum."
Alper de başını hayır anlamında salladı. O sırada karşımızdaki adam,
-" Benden size ikram olsun, ne isterseniz söyleyin!"
Alper kendinden emin bir tonda ellerini masaya koyup kenetleyerek;
-" Şu anlık bir şey içmiyoruz."
Adam kafasını eyvallah dercesine eğdi.
-" Pekâla o zaman şov başlasın!"

Aklımda düşünceler vardı. Birincisi hayatımda hiç poker oynamamıştım ve oynanmasına şahit olmamıştım, ikincisi Alper oynamayı biliyor muydu? Ama bilmese bu masada işi neydi?

Sol tarafıma döndüğümde Safayı gördüm, yüzü gülüyordu ve bakışları önündeydi. Gayet keyifli bir hali vardı.

Kağıtlar dağıtıldı ve oyun başladı. Karşıdaki adam yeniden konuşmaya başladı.
-" Baban Yücesoy da senin gibiydi gençken... Kendinden emin, özgüvenli ve cesur. Ama baksana kara toprak onu aldı. Neyseki senin gibi bir oğlu var işleri devam ettirecek. Şanslılıktan başka nedir bu?"
-" Babamı nereden tanıyorsun?"
-" Geçmişten."

Midem tekrar bulanmaya başladı. Bana ne oluyordu böyle? Ayağa kalktım ve sessizce:
-" Ben tuvalete gidip geliyorum."
-" Dikkat et."

Ayaktaki kızdan tuvaletin nerede olduğunu öğrendim ve hızlıca ilerdim. Tuvalet tek kişilikti ve büyüktü işte lükslük böyle bir şeydi.
Hemen lavaboya eğildim ve kusmaya başladım, sonucunda ise sifonu çekerek ağzımı yıkadım ve aynada kendime baktım. Hâlâ gecenin başındaki gibiydim. Üstümü de kısaca düzeltip, rujumu tazeledikten sonra tuvaletin kapısını açtım.

Her Şey MümkünHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin