KORKU SEANSI-3

6 0 0
                                    

Katil İblis Davası

16 Şubat 1981'de, Brookfield kasabasında odunculukla geçi- mini sağlayan ve oldukça düzgün bir vatandaş olan Arne Che- yenne Johnson, o akşam birlikte gittikleri barda kız arkadaşının patronunu beş kez bıçaklayarak hayatına son verdi. Kilise ko- rosunda bulunan ve eski bir sporcu olan örnek vatandaş Arne, cinayeti işlediği barın hemen dışında bilinçsizce dikilirken polis- lerce bulundu. Bu kasaba için bir ilk olsa bile bir cinayet davası için sıradan bir durumdu. Ancak işler hiç de normal bir cinayet davası gibi gelişmeyecekti. Mahkemeye çıkarılan Arne kendisi- ne bu cinayeti işlemesini şeytanın söylediğini ve onun etkisinde bir trans durumunda olduğunu belirtti. Tabii ki bu savunma, Insanların kafasını karıştırmasıyla birlikte davayı tam bir medya sirkine çevirmeye ve ülke sınırları dışına taşımaya yetti.

Connecticut, Brookfield'de geçen hikâye çok sıradan bir şekil- de başlamıştı. Arne Johnson adında genç bir adam, Debbie Glat- zel ile tanıştı ve kısa süre sonra aralarında bir aşk başladı. Görgü tanıklarına göre, çift diğerlerinden farklı değildi, birlikte yaşıyor ve hayatı paylaşmayı sürdürüyorlardı. Ancak, 3 Temmuz 1980'de her şey değişmek üzereydi. O zamanlar Debbie'nin sadece on bir yaşında olan küçük kardeşi David, karanlık bir gücün varlığından
sikayet etmeye başladı, kısa süre sonra ise bu şikâyetler gercel bulgulara dönüştü. Debbie'nin iddiasına göre, David hem gündüz hem de gecele

ri canavar kılığında bir iblis görmeye başlamıştı. Gündüzleri ani okuyor, boğazında boğulma izleri beliriyordu. David transa giriyor ve imgeler gördüğünü anlatıyordu. Debbie'nin erkek kar deşine göre, iblis onu ve ailesini öldürmekle tehdit ediyordu. Co deklarının davranışlarından korkan David'in annesi ve babası, Debbie ve Arne'nin evden taşınmalarını istedi ama Debbie küçük kardeşini yalnız bırakmak istemediğği için bu isteği reddetti.

Çocuğun davranışından endişe duyan ebeveyni, eve en yakın Katolik kilisesinden bir rahip davet etmeye karar verdiler, ancak rahibin ziyareti de herhangi bir sonuç vermemiş David'in du- rumu kötüleşmeye devam etmişti. Bunun üzerine Glatzel çifti, son çare olarak efsanevi yetenekleriyle tanınan ünlü paranormal araştırmacılar ve şeytan kovucular olarak da bilinen Ed ve Lorra- ine Warren çiftine danışmaya karar verdi.

Ed ve Lorraine kısa süre sonra olay yerine geldi, bir şeytanın kendisine musallat olduğu iddia edilen David'le konuşmaya baş- ladılar. Güçlü bir medyum olan Lorraine, evde birtakım güçlü ve iyi niyetli olmayan şeytani güçlerin varlığını sezmiş, David'in arkasında siyah bir sis gördüğünü söylemişti.

Durumun ciddiyeti üzerine, ebeveynin de izniyle evde bir şey- tan çıkarma ayini düzenlenmeye karar verildi. Ancak hiçbir şey tahmin edildiği gibi kolay gitmeyecekti. Ed ve Lorraine Warrer çifti bu seans ve ayinleri birkaç kez üst üste düzenlemek zorun da kaldılar. Ayrıca kiliseden yardım da almaları gerekti, çünkü rivayete göre David isimli bu küçük çocuk sadece bir değil 40'ın üzerinde şeytan tarafından ele geçirilmişti.

Bununla birlikte, genç Debbie Glatzel ve Arne bu tür kehanet lere şüpheyle yaklaşmalarına rağmen şeytan çıkarma ayinlerind
bulunmaya, aileye ve David'e destek olmaya karar verdiler. Ne yazık ki bu belki de hayatlarında yaptıkları en kötü seçimlerden biri olacaktı.

Arne tören sırasında garip bir şey hissetmeye başladıysa da bunu umursamadı. Bir ayin sonrası dönüş yolunda araba yolcu- luğu sırasında genç adam aniden kontrolü kaybetti ve bir ağaca çarptı. Kaza sonrasında Debbie'ye vücudunu kontrol edemediği- ni ve başka bir varlığın kendisine musallat olduğunu hissettiğini söyledi.

Debbie, Arne'nin davranışlarında bariz bir değişiklik fark etti. Genç adam dönem dönem transa giriyor, nerede olduğunu ve ne yaptığını hatırlamıyordu. Sevgilisinin kaderinin David ile aynı olmasından korkan genç kadın, ikamet yerini değiştirmeye ka- rar verdi. Kısa süre sonra çift, kızın işyerinin yakınında bulunan kiralık bir daireye taşındı. Ancak bu Arne'nin içinde bulunduğu korkunç kaderden kaçmasına yardımcı olmadı ve durum gün geçtikçe kötüleşmeye devam etti. Arne tıpkı David gibi davran- maya başlamıştı. Latince konuşmalar, öfke nöbetleri, vücudunun çeşitli yerlerindeki yara izleri ve bayılmalar...

Ve 16 Şubat 1981'de, sakin Brookfield kasabasında, kasaba tarihindeki ilk cinayet işlenecekti. O gün Arne, küçük kız karde- şi Wanda ve kuzeni Mary ile birlikte Debbie'nin işyerine geldi. Debbie'nin işvereni Alan Bono, tüm şirketi yerel lokantalardan birinde yemek yemeye davet etmişti, ancak çok fazla alkol aldı ve aniden genç Mary'ye karşı saldırgan bir tutum sergilemeye baş- ladı. Arne ayağa kalkıp Alan ile Mary'nin arasına girerek adamı yatıştırmaya çalıştı. Fakat Alan sakinleşmiyor ve Mary'ye hakaret etmeye devam ediyordu. Debbie bir anda Arne'nin gözlerini ka- patıp bir şeyler mırıldandığını fark etti, genç kadın bunu daha once David'de de görmüştü. Bu bir çeşit trans anıydı. Ne olduğu- nu anlamadan, Arne gözlerini açıp ceketinin cebinden bıçağını çıkartarak hemen burnunun dibinde kendisine diklenip bağıran
Alan'ın vücuduna saplamaya başladı. Alan aşırı kan kaybla yere yığıldı ve Arne arkasını dönüp sakince bardan ayrıldı. Yerde yatan adam kısa sürede kan kaybından hayatını kaybetti.

Suç mahalline gelen polis, suçluyu barın çok yakınında buldu Bu esnada, Arne saklanmamıştı, olanların farkında değildi, trang halindeydi ve ne olduğunu açıklayamıyordu, kafası karışmıştı ve hiçbir şey hatırlamadığını iddia ediyordu.

Ertesi gün, tüm şehir tam anlamıyla çılgına dönmüştü. Haber kısa sürede bütün kasabaya yayılmış ve insanlar işlerini güçlerini bırakıp hemen karakola koşmuşlardı. Arne kasabanın altın ço cuğuydu, örnek bir vatandaştı, herkes tarafından çok seviliyor. du ve kimse bu olanlara inanamıyordu. Basın temsilcileri polis karakolunu çevreledi ve yetkililerden cinayetle ilgili ayrıntılar talep ettiler. Tabii ki Ed ve Lorraine Warren çifti de hemen ka. sabaya döndü ve polislere, Arne Johnson'ın bir iblis tarafından ele geçirildiğini ve bilinçsiz bir durumda suç işlediğini ilettiler. Kasabalılar içinse bu ikinci bir şoktu.

Kilise korosunda performans sergileyen ve spora düşkün olan, her zaman sakin ve mantıklı Arne'nin bu kadar soğukkanlılıkla bir insanı öldürebileceğine inanmak zordu ve kasaba sakinlerinin çoğu Arne'den yana taraf tutuyordu. Warren çifti de iddialarıyla hem kasaba halkını hem de davayı etkilemeye başlamışlardı. Ta- nınmış çiftin söylemleri ulusal medyayı da hareketlendirdi ve bu sıradan kasabadaki sıradan bir cinayet, bütün ülkeyi televizyon- larının karşısına kilitleyen dev bir davaya dönüştü. Warren çifti hem savcılığa, hem polislere hem halka hem de medyaya sürekli Arne'nin bir iblisin etkisi altında bu cinayeti işlediği hakkında demeçler veriyorlardı. Arne'nin avukatı da mahkemeye bu yönde savunma verdi ama jürisiz geçen bu ilk duruşmada hakim bu sa- vunmayı saçma bularak Arne'yi kefaletsiz şekilde tutuklu yargıla- ma kararını açıkladı. Jürili davaya geçene kadar Arne bir hücrede kapalı kalacak ve sadece avukatıyla görüşebilecekti.

Bu dava bir avukatın savunmasında, şeytam azmettirici ola- cak gösterdiği dünya tarihinde ki üçüncü dava olmuştu. Avukat Martin Minnella dünyanın her yerinden telefonlar ve mektuplar almaya başladı. Başından benzer olaylar geçenler tavsiyelerde Januyor, şeytan çıkarıcılar, din alimleri ve medyumlar da tamk fadeleri vermek istiyorlardı. Olay medyada çığ gibi büyümüştü. Minnella New York Times'a verdiği bir röportajda davaya damga vuran ve uzun süre unutulmayan bir söz söylemişti: "Mahkemeler, Tanrı'nın varlığını her zaman kabul etmiştir.

şimdi şeytanın varlığıyla da uğraşmak zorundalar."

Yine de Yargıç Robert Callahan, avukatın kanıtlarını kabul etmedi ve Minnella'nın savunmasının "gerçekle hiçbir ilgisi ol- mayan mistik ve bilim dışı gerçeklere dayandığı"nı söyledi. Daha sonra avukat, rotasını biraz değiştirdi ve Arne Johnson'ın Alan Bono cinayetini nefsi müdafaa olarak sundu. Bu da çok zekice bir hareketti. Halkın ve jürinin gözünden mağdur olarak görülen Arne bu şekilde çok daha az bir ceza alabilirdi.

Bu istisnai dava Amerika halkını şoke etti ve jüri bir karara varmak için tam üç gün harcadı. 24 Kasım 1981'de Arne Che- yenne Johnson suçlu bulundu ve on ila yirmi yıl hapis cezasına çarptırıldı. Yine de Arne sadece beş yıl hapis yattıktan sonra ser- best bırakıldı.

Arne Cheyenne Johnson serbest bırakıldıktan sonra normal hayata döndü, uzun süredir sevgilisi olan Debbie Glatzel ile ev- lendi ve bir daha asla kanunu çiğnemedi. Ancak gizemli hikâyesi, serbest bırakıldıktan sonra bile onu rahatsız etmeye devam etti, bu olaydan sonra konuyla ilgili pek çok film çekildi ve kitap ya- yınlandı.

Bunlardan sonuncusu ise geçtiğimiz yıl beyazperdeye uyar- lanan ünlü korku seansı serisinin üçüncü ve son filmi olan The Devil Made Me Do It oldu.

paranormal hikayesi 2   ( ışıl ışık) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin