Dişlerini sıkıyordu öfke ile. Aklına gelen yaşanmış olayları hala hazmede bilmiş değildi.
Vedat iyi ile ilgili Babamın başını belaya sokmaya çalışman. Benim için bardağı taşıran son damla oldu. Gelip yüz yüze bu işi bitirmek istedim.
Olcay yutkundu sertçe. Bu konuya daha ılımlı yaklaşmak istiyordu, belkide hala bir şansı vardı kim bilir?
_______________________________________
Olcay: Kızım bize iki sade Türk kahvesi.
Dedi telefonu kapatmadan. Yerine geçmeden Polatın tam karşısındaki koltuğa oturdu.
Polat bilmesine şaşırmamıştı aslında uzun yıllardır onu gölgesi gibi takip ettiğini biliyordu.
Tanışmak bu güne kısmetmiş. Gerçi ilk görüşüm değil seni.
Olcay: Öyle mi nerede görmüştün? Ben neden bilmiyorum oysa hep... Haberim oluyordu senden.
Acı acı güldü Polat. Aklına onu gördüğü ilk an gelmişti. Oysa aalında başlarda o adamı hiç suçlamamıştı. Onu doğuran kadınla ne yaşadılar bilmiyordu. Yargılamak istemezdi o gün duyduklarını duymasaydı.
Geçmiş
Polat 14 yaşındaydı. Aslında büyürken yani o kadının kendini astığında 4 yaşındaydı ama biliyordu. Onu doğuran kadın oydu. Oysa annelik yapan Vedattı.
Annesi Vefat ve Osmanın evinde hizmetli olarak çalışıyordu. 20 yaşında ince uzun alımlı bir genç kızdı. Osman ve Veli onu ailelerinin bir ferdi saymışlardı.
Vedat bey doğu görevinde yaşadığı bir rahatsızlık nedeni ile çocuk sahibi olamıyordu. İkilinin aşkları okadar büyüktüki bu hiç sorun olmamıştı aralarında.
Taki Selcan karnında istenmeyen bir bebeğe hamile kalana kadar. Doğurmak istememiş ana geç kalmıştı. Vedat bey el bebek gül bebek bakarız diyerek kızı rahatlatsada hiç bir zaman istememişti Polatı.
Doğar doğmaz da Vedat beye vermiş evde hizmetli olarak devam etmişti hayatına. Bir günden bir güne oklamamıştı Polatın saçını.
Sonrada intahar etmişti. Polat 10 yaşında günlüğünü bulunca tüm gerçeği öğrenmişti.
Bir an bile Ne Osman babasına, nede Vedat annesine kızmamış, bildiğini bile belli etmemişti. Onlar onun ailesiydi.
Mezarlıkta o adamı resminden tanımıştı. Köşeye saklanıp kadının mezarı ile konuşmasını dinlemişti sessizce.
Olcay: Hep salaktın be Selcan. Sana dedim aşık değilim dedim yinede koynuma girdin. Türlü oyunlarla gebe kaldın aldır diye para verdim yok.
Olcay: Ne seni nede o piçini istemedim. Evlendim diye canına kıyıcak kadar aciz bir zavallıdan olan bir çocuğu kabul etmeyerek ne kadar da haklı olduğumu ispat ettin.
Olcay: Onu o asker çifte vererek belkide tek doğru kararı verdin. İyi ve mutlu bir hayatı olucak benimse tabiki onsuz. Sevdiğim kadından dilediğim kadar çocuk yapıp onun varlığını bile unutucam.
Günümüz
Varlığımı bile unutucağını söylemiştin. Sanırım o gün seninle ilgili yanıldım. Sözünün eri biri gibi duruyordun hâlbuki.
Olcay: Polat... Özür... Dilerim ben senin babanım.
Benim zaten şahane bir babam var. Teşekkür ederim Olcay Bey. Sevdiğin kadının çocuğunun olamayışına senin için üzüldüm.
Ben o varis değilim. Ya güzellikle benden ve sevdiklerimden uzak durursun! Yada seni öldürürüm karar senin.
Olcay karşısındaki kararlı gözlere yenilmişlikle baktı. Pişmanlığının içinde bile bencilce duyguları vardı. Mecburen kabul etti.
Polat o kapıdan yılların yükünü atmış olarak ayrıldı. Tam arabasına doğru ilerlemişti ki sivil bir asker yanına gelip selam verdi.
Asker: Efendim Tümgeneralim sizi şu ilerdeki araçta bekliyor. Aracınızı izninizle ben alıcam.
Tamam rahat ol asker ikimizde siviliz. Söyle bakalım babam çok mu sinirli?
Asker: Şey komutanım... Sinirli değilde çok üzgün. Daha önce onu hiç böyle kederli görmedim.
Anladım... Anahtarlar koçum.
Adımlarını hızlandırdı ve önlü arkalı koruma araçlarını geçerek babasına ulaştı. Araca bindiğinde şöföre eve sürmesini söyledi Osman.
Babam....
Osman: Şimdi değil çocuk şimdi değil evde... Evimizde! Hala evin olarak görüyorsan tabi!
Konuşamadı Polat, zaten ulu orta konuşulur konu değildi bu. Eve geldiklerinde direk mutfağa gitti adam. Bakır cezveye kahveleri koyup usulca karıştırmaya başladı.
Polat masada oturmuş babasını seyrediyordu. Çocukken olduğu gibi.
İlk Sercan ablanın günlüğünü 10 yaşımda buldum.
Osmanın elindeki kaşık düşmüş ocak kahve olmuştu. Telaşla kalkan Polatı otırttup karşısına oturdu.
Osman: Bunca yıl.... Biz öğrenirde bizden vazgeçersin diye ölüp ölüp dirilirken sen ta o yaşından beri bilirdinde susardın ha oğlum?
Baba, babam ne değişti ben o günde senin oğlundum, şimdide bilmek hiç bişi değiştirmezdi. Değiştirmedide zaten. Ben senin haylaz oğlunum hala.
Ellerini kenetlemiş geçti diyordu Polat.
Osman: Söz vermiştin bana gitmem dedin ne değişti Polatım? Niye gittin o soysuzun ayağına?
Benim tek babam var demeye gittim. Ya peşimi bırak yada öldürürüm demeye gittim babam.
Yere düşüp kırılan vazo ya sonrada titreyerek sehpaya tutunan adama baktılar.
Vedat: Öğrendin.... Osman söz verdin söz verdin bana..... Gidicek o adama bizi bırakıp gidicek Osman!
Polatın gözleri, ağlayan annesine içi giderek bakıyordu. Hızlıca koşup sarıp sarmalayıp öptü annesinin mis kokan saçlarını.
Gitmem annem gidemem... Benim evim sensin evimden gidemem annem ağlama.
Bölüm Sonu....
Ayyy ne çok gerildim yeter. Levo yazıcaktım ben ya😭
Yeni bölümde görüşmek üzere ✌
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rütbelim
ChickLitParalel evren, eşçinsel bir kurgu. Eşçinsel evliliklerin olduğu kadın erkek cinsiyetinin yanında erkeklerin hormon testi ne göre doğurgan, yada baskın kabul edildiği. Yazarın en sevdiği erkeklerin doğuda bildiği, iki askerin evliliğin anlatıldığı...