15. Bölüm

192 15 0
                                    

Merhaba arkadaşlar :) Herkese iyi Bayramlar diliyorum. Umarım Bayramınız güzel geçiyordur :)

Playlist: Emre Aydın- Afilli Yalnızlık

Çoğu zaman geleceğimiz için, kendi hayatımız için planlarımız olurdu. Her şeyi düşünür, planlar ve ona göre hayatımızı şekillendirirdik. Benim geleceğim de, planlarımda ailemin intikamını üzerine kuruluydu ve hayatımı ona göre şekillendirmiştim. Ancak herkes gibi yanıldığım, ve hesaba katmadığım şey...kaderin bizim için olan planlarıydı. Bizim planlarımız ve kaderin planları çakışırdı ve biz kaybederdik. Ben her ne kadar istemesem de kaybedeceğimi biliyordum. Kaderin planları benim planlarımın önüne geçmişti. Ben hiçbir şeye müdahale bile edemezken bu noktaya gelmiştim. Her zaman mantığımla hareket etmeye çalışan ben, ilk defa bundan taviz vermiştim.

Ancak bildiğim ve inandığım bir şey daha vardı. Kader kadar kesin olan bir şey... Neyi çok istersek, gerçekleşmesi için ne kadar çok çabalarsak, o kadar çok yenilmez olur ve şansımız varsa da sonunda başarılı olurduk. Ve ben kesinlikle pes etmeyecektim. Yolun sonu karanlık bile olsa, aydınlıktan umudumu yitirmeyip istediklerimden vazgeçmeyecektim.

Gece Ekin'le olanlardan sonra odama çıkmış, ellerimde ve dizlerimde olan yaralarla ilgilenmiştim. İçimde patlamaya hazır bir volkana dönenen öfkemi, her ne kadar zorlansam da dindirmeyi başarmıştım. Çünkü bu, aşağıda öfkesinden kuduran ve etrafta kırılmamış eşya bırakmayan Ekin'e karşı bir direniş hareketiydi. Onu tanıdığım andan itibaren hakkında emin olduğum tek şey sinirlenince etrafına zarar vermeden rahatlayamayacak olmasıydı. Öfkesini her ne kadar eşyalardan çıkarsa da karşısına birisinin geçip ona meydan okumasını istediğini biliyordum. Sinirliyken ona dokunulmamasını ve dokunulursa da sonuçların kötü olacağını söylüyordu. Bu sayede sinirinden arınınca kendisini daha iyi hissedeceğini düşünüyordu. Ancak bu onun sadece kendisini kandırma şekliydi. Önünde sonunda bir gün kendi kendini yargılayacaktı. İçindeki varlığını görmezden geldiği vicdanı elbet onu yargılayacak, hakkında bir hüküm verecek ve suçluluk bütün bedenini sarınca cezasını çekecekti.

Aramızda geçen onlarca kavganın aksine, bana ilk defa fiziksel bir zarar vermiş olması ise onda pişmanlık uyandıracaktı. Ama ben bu pişmanlık evresini kolay atlatamaması için elimden geleni yapacaktım. Duvarlarım çekili, sakin, soğuk ve tepkisiz olacaktım... çünkü biliyordum ki eğer ona, onun gibi karşılık verirsem kendisini daha iyi hissedecekti.

Ellerimdeki kesiklere tekrar pansuman yaparak üzerimi değiştirmek için dolabımın önüne geçtim. Mavi renkteki kot pantolonumu, üzerine geniş turuncu renkteki askılı tişörtümü giydim. Saçlarımı yandan bol bir şekilde ördüğümde Ekin'le karşılaşmaya hazırdım. Derin bir nefes alıp kendinden emin adımlarımla odamdan çıkarak merdivenlere yöneldim.

Aşağı indiğimde gördüğüm manzara, beklediğimin fazlasıydı. Sandalyelere devrilmiş, orta sehpanın camı yine bir sandalye tarafından kırılmış, etraftaki biblolar duvarlara fırlatılarak parçalanmış, koltukların yastıkları odanın çeşitli köşelerine dağılmıştı. Salonun hali bu derece içler acısı iken mutfağa ve diğer odalara girmeye çekinerek bahçe kapısına yöneldim. Sanırım içeri biraz temiz havanın girmesi gerekiyordu. Büyük cam kapıyı açtığımda aynı anda da dış kapının kapanma sesini duyarak arkamı döndüm.

"Hazal nerdesin. Ben geldim"

Başağın her zamanki neşeli ve cıvıl cıvıl sesini duyduğumda suratıma bir gülümsemenin yayılmasına mani olamadım. Odanın çıkışına ilerlerken Başak benden hızlı davranarak içeri girerek üzerime atladı.

"Seni çok özledim. Neler yaptın ben yokken. İtiraf et beni özledin ve çok sıkıldın değil mi?"

Kollarını boynuma doladığında bende ona sarılarak konuşmasını bitirmesini bekliyordum. Bu kız cidden hayat dolu bir insandı. Onu seviyordum. Beni mutlu ediyordu. Gerçek bir arkadaş gibi...

Eğer İstersenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin