Playlist: Gökhan Türkmen & Aslı Demirer - Korkak Multimedya: Bölümle ilgilidir.
Yaşadığım o uğursuz günün ardından tam altı gün geçmişti. Altı gün boyunca elimden geldiği kadar Ekin, Başak ve Meriç'e iyi olduğumu kanıtlamaya çalışmıştım zira buna inanmadıkları her an beni yalnız bırakmayarak kafamı dağıtacak şeyler bulmuşlardı. Bu her ne kadar iyi gelse de yalnız kalmak, kendimi hayattan soyutlamak daha cazip geliyordu. Artık eskisi kadar çok da düşünmüyordum zaten, Ekin'in söyledikleri ve benim için yaptıkları içimi rahatlatıyordu. Sadece bazı -Ekin'in yanımda olmadığı- geceler kabuslar görüyor ve kan ter içerisinde uykumdan uyanıyordum. O anı tekrar yaşıyormuş gibi hissettiğim kabusumun etkisinden çıkmak her ne kadar zor olsa da, bakışlarımı belli bir noktaya sabitliyor ve güneşin doğuşunu, yeni bir günü bekliyordum.
Ekin, her ne kadar bu konu hakkında konuşmasa da, Kıvanç için sonu hiç iyi bitmeyecek planlar kuruyordu. Bu defa Meriç'in de onu desteklediğini biliyordum. Ve hatta Başak bile bu durumu kabulleniyordu.
Bense... Kıvanç'la uğraşmamaları taraftarıydım. Çünkü biliyordum ki Kıvanç daha da ileri gidecek; sırf beni sevdiği ya da ona oyun oynadığım için hayatımı karartacak, hayatlarını karartacak oyunlar oynayacaktı. Muhtemel Ekin'den ve herkesten sakladığım sırlarımı biliyordu ve bunları çok zamansız bir anda ortaya saçacaktı. Gerçi bunun bir zamanı var mıydı, bundan bile emin değildim.
Bütün bunlar dışında hayatım yine aynı sancılı seyrinde ilerliyordu. Yaptığım onca hata, söylediğim binlerce yalan vardı. Bataklığın içinde yürümeye ve hatta oradan kurtulmaya çalışıyordum ancak bir işe yaramıyordu. Her geçen gün daha da çok batıyor, daha da çok acı çekiyordum. Direnmeye çalışmak ilk defa bu kadar zor geliyordu.
Kaybedeceğini bile bile nasıl savaşırdı ki insan? Nasıl ayakta kalırdı? Hangi umuda tutunurdu?
Bilmiyordum.
Sadece... savaştığımı zannediyor, ayakta durmaya çabalıyor ve Ekin'le gelen bir umuda tutunmaya çalışıyordum.
Her geçen gün ölüyordum. Ve sonra tekrar diriliyordum. Ve işte sonra da yine... Ölecektim.
Zihnimin bedenimi yoran düşünce cümbüşünün kapılarını kapatmaya karar verdiğimde saat çoktan üçü geçiyordu. Ekin geceden beri ortalarda yoktu. Nerede olduğunu merak etmiyor değildim açıkçası. Yine de onu aramamı söyleyen iç sesime kulak asmadım. Nerede olduğunu tahmin edebiliyordum ve aradığım zamanda açmayacağından emindim.
Sabahtan beri çıkmadığım yatağımdan çıkmaya karar vererek yavaş hareketlerle yattığım yerden kalktığımda banyoma yöneldim. Ruhsuz bedenimle aynada göz göze gelmemeye çalışarak yüzümü yıkadığımda tekrar odama döndüm. Üzerimdeki şortu ve tişörtü çıkartarak eşofmanlarımı giydiğimde saçlarımı da tepeden toplayarak aşağı indim.
Başak elinde tuttuğu ve ekranına bakarak sırıttığı telefonunda başını kaldırdığında, suratındaki ifade daha samimi bir hale bürünürken gülümsedi.
"Ne yapıyorsun? Dur. Ya da neye sırıtıyorsun sen?" diyerek yanına oturduğumda, bende gülüyordum. Zira suratındaki ifadenin sebebini tahmin edebiliyordum.
Sorum karşısında Başak tekrar sırıttığında ellerini önünde birleştirerek başını yana yatırarak gözlerini kırpıştırdı. Oldukça... sevimli bir hali vardı. Evet, sanırım doğru kelime kesinlikle buydu. Sevimli.
"Alp" dediğinde zaten tahmin ediyor olduğum için devamını anlatmasını bekledim.
"Yarın gece için beni bir yere davet etti. Sanırım artık olduk gibi. Yani bence çıkma teklifi edecek"
Heyecanla anlattığı şeylere karşılık içtenlikle gülümsediğimde "Umarım beklentilerin karşılanır. Mutlu olmayı hak ediyorsunuz. Onu sevdiğini görebiliyorum ve senin için en iyisini istiyorum" dedim.
Başak kollarını boynuma doladığında "Sen çok iyi bir arkadaşsın Hazal. Kahretsin ki ben senin kadar iyi bir arkadaş değilim" dedi.
"Hayır. Başak neden böyle düşünüyorsun? Sen çok iyisin. Hatta bana karşı fazla iyi"
Öyleydi. Benim için fazla iyi. Onlara söylediğim yalanlar ve yaptığım iğrençlikler varken kendisini bana karşı mahcup hissetmesi saçmaydı. Vicdan azabıma bir başka darbeyi de farkında olmadan atarken onun için fazla iyi olduğunu düşünemezdi.
"Hazal, sana yaşadığın o iğrenç anları hatırlatmak istemiyorum ama yaşadıkların ve hissettiklerinden sonra sana nasıl olduğunu bile sormadan kendi aşk hayatımı anlatıyorum. Hem de sen bu haldeyken"
Burukça gülümsediğinde, zaten aklımdan çıkmayan şeyleri, kafamın içindeki çığlıkları tekrar avuçlarımın içine aldığımda "Böyle düşünme, senin mutlu olduğunu görmek bana da iyi geliyor. Hem artık olanlar oldu, yaşadım ve bitti. Kendimi toparlamam lazım." dedim.
Avuçlarımda tuttuğum acılarımı bu sözlerimle ezdiğimde parmaklarımda un ufak olmuş külleri kalmıştı. Zaten ne yaparsam yapayım geçmeyecekti. Yaşadığım şeylerin izi her daim ruhumda kara bir bulut gibi asılı kalacaktı.
"Senin gibi bir arkadaşım olduğu için çok şanslıyım. Ve Ekin'le birlikte olduğunuz için de her ikiniz de çok şanslı. Senin şu ana kadar ne yaşadığını bilmiyorum Hazal. Ama Ekin'in neler yaşadığını çok iyi biliyorum. Seninleyken o çok iyi, çok mutlu. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Onu bu kadar mutlu bir adama çeviren sensin Hazal."
Konunun Ekin'e gelmesiyle birlikte bir yanım mutlu olsa da bir yanım huzursuz olmuştu. Artık kaldırmayacağım kadar çok birikmişti yalanlar. Söyleyip kurtulmak istiyordum ama eski cesaretimin kırıntıları bile kalmamıştı.
"Emin ol bende onunlayken çok farklı biri oluyorum, eskisinden daha mutlu, her şeye rağmen daha huzurluyum. Ve onu bulduğum için, ona ait olabildiğim için ondan daha şanslıyım."
Başak'a kısa da olsa Ekin'in bendeki yerinden bahsettiğimde ister istemez gülümsedim. Onun adını dahi duymak bende inanılmaz bir enerjiye ve mutluluğa yol açıyordu. Sanki küçük bir çocuktum da o da en sevdiğim oyunumdu.
"Bugün bir şeyler yapalım mı? Sadece ikimiz, kızsal şeyler. Alışveriş gibi ya da kuaföre falan gideriz? Erkeksiz bir gün?"
Cebime koyduğum telefonum titrerken ayağa kalkarak telefonumu çıkardım. Bu esnada da Başak'a cevap verdim.
"Güzel olabilir aslında. Sanırım buna ihtiyacım da var"
Bakışlarım elime aldığım telefona kaydığında amcamın aradığını görerek Başak'a "Bunu cevaplamak zorundayım. Hemen gelirim" diyerek odama yöneldim.
Amcamın araması bitmek üzereyken odama ulaşmış ve aramayı cevaplamıştım.
"Amcacım?"
"Hazalcım?" diyerek iğneleyici bir tonda konuştuğunda dudaklarımı dişledim. Onu uzun süredir aramıyordum. Eminim ki bunun için bana çok kızacaktı ama neler yaşadığımı bilmiyordu ki. Aşık olduğumu, her şeyden vazgeçtiğimi bilmiyordu.
"Nasılsın Amcacım" diyerek aramızda ki gergin havayı yumuşatmak adına konuştuğumda "Pek iyi olduğum söylenemez. Günlerdir hayırsız yeğenime ulaşmaya çalışıyor ve onun için endişeleniyorum. İnat bir babam ve onun saçma işleri yanında haber alamadığım yeğenim sayesinde fazlaca sinirliyim." dedi.
"Amca bak ne desen haklısın ama gerçekten çok karışık günler geçirdim. Özür dilerim"
"Kuru bir özürle kurtulamazsınız küçük hanım."
"Ama, amca gerçekten çok özür-"
"Beni dinle Hazal" diyerek amcam sözümü kestiğinde sustum ve onu dinledim.
"Yarın buraya geleceksin. İyi olduğunu gözümle göreceğim. Sonra da uzun uzun konuşacağız. İntikam almak istedin ve her ne kadar onaylamasam da arkanda durdum. O çocukla gitmek istedin izin verdim. Şimdi neler olup bitiyor konuşacağız."
Amcam sustuğunda zorlukla zihnimi toparlayarak kelimeleri bir araya getirdim. Bana çok kızacaktı ama artık bilmesi gerekiyordu.
"Amca ben gelemem" dediğimde itiraz etmeye kalktı ama ısrar ederek konuşmamı devam ettirdim.
"Amca ben vazgeçtim. Her şeyden: annemden, intikamdan, her şeyden ve herkesten vazgeçtim. Amca ben... ben aşık oldum. Ekin'e aşık oldum amca. Biliyorum bana çok kızıyorsun, ailemin katilinin kanından olan birine aşık olduğum için. Ama bende kendime çok kızdım amca, kabul edemedim en başta. Hep inkar ettim ama oldu. Onu seviyorum. Onunlayken iyiyim amca... fazla iyi. Uzun süredir bu kadar mutlu hissetmedim. Onu kaybetmek istemiyorum ama kaybedeceğim biliyorum. Yine de o zaman gelene kadar onun yanında olmak istiyorum."
Sustuğumda amcamın bir cevap vermesini bekledim ancak olmadı. Sustu. Söylediklerimi sindirmeye çalıştı. Bende bekledim. Onun yanımda olduğunu bilmeye ihtiyacım olduğu için dua ettim.
'Lütfen Allah'ım. Beni anlasın. Amcam yine yanımda olsun. Arkamda dursun'
"Amca..."
Telefonun diğer ucundan derin bir iç çekiş duyduğumda amcam nihayet konuştu.
"Kızım ben ne diyeceğimi bilmiyorum. Onu seviyorum, onunla mutluyum diyorsun ve bu beni de çok mutlu ediyor. Ama sonra babana, abin Aras'a olanlar aklıma geliyor. Onların sonunu getiren bir adamın oğluna aşık olman..."
Amcam sustuğunda içimde kopan fırtınaya engel olmak istercesine konuştum.
"Ekin'in bir suçu yok ki amca. O babasının bu kadar aşağılık olduğunu bile bilmiyor. Hatta ondan nefret ediyor. Onun bilmediği ne çok şey varsa benimde bilmediğim o kadar çok şey var, amca. Bu yola çıktığımda bildiklerimle bu yolda öğrendiklerim aynı mı? Artık kim gerçekten suçlu bilmiyorum. Açıkçası bilmek de istemiyorum artık. Ben sadece mutlu olmak istiyorum ve bu yalnızca o varken oluyor... Amca lütfen. Lütfen yine yanımda ol."
Kelimelerimin ve ses tonumun amcam üzerinde ki etkisini biliyordum ve şu an yalnızca ona sığınıyordum. Beni anlayacağını umut ediyordum.
"Haklısın... Çok haklısın hem de. Ama amcan olarak seni düşünmem lazım Hazal. Onu seviyorsun, onunla mutlusun ama şu an için bunlar böyle. Ekin seni tam anlamıyla tanımıyorken, yaşadıklarını, yaptıklarını bilmiyorken seni seviyor. Her şeyi öğrendiği zaman, intikam için ailesini kullandığını öğrendiği zaman ne olacak Hazal. Yine yanında duracak mı? Bunu cevabını ikimiz de biliyoruz. Gidecek, Hazal. Seni parçalara ayıracak ve gidecek. Eskisinden daha kötü olacaksın. Seni üzecek. Ve ben buna göz yumamam, Hazal. Bu ihtimaller varken arkanda durmamı bekleme benden"
Amcamın uzun soluklu konuşmasının ardından zaten tahmin ettiğim ve gerçekleşeceğinden emin olduğum ihtimallerimi yeniden zihnimde yaşamıştım. Onsuz hayata karşı nasıl ayakta kalabileceğimi tekrar düşünmüştüm. Öleceğim an, nasıl onun adını sayıkladığımı, nasıl acılar çekeceğimi bir kez daha düşünmüştüm. Her şeyi öğrendiği zaman bana bakan gözlerinde ki nefreti sanki gerçekten görür gibi olmuştum.
"Biliyorum. Lanet olsun ki bu söylediklerini neredeyse her an zihnimde yaşıyorum amca. Ama olmuyor anlıyor musun? Ondan vazgeçemiyorum. Gidemiyorum. Gerçekleri de anlatamıyorum. Sadece o gün gelene kadar yanında kalmak istiyorum."
Titreyen sesime, yanaklarımdan akan damlalar eşlik ederek kelimelerime karıştığında çektiğim acı da artmıştı. Sol göğsümdeki ağırlık artmış, ruhum fazlasıyla yorulmuştu.
"Üzülmeni istemiyorum, kızım. Sana zarar gelmesinden korkuyorum."
"Bana bir şey olmayacak amca. O varken bana bir şey olmaz. Aksine onunla olmazsam..." dediğimde aşağıdan gelen gürültüyle cümlem yarı da kesilmişti. Neler oluyordu? Bu sesler de neydi?
"Amca ben seni sonra arayacağım" diyerek cevap vermesine izin vermeden telefonu kapattığımda, korku bütün bedenime yayılıyordu. Zihnimde bir hafta öncesinde Kıvanc'la yaşadığım uğursuz anlar belirince istemsizce kollarımla bedenimi sardım. Aklıma Başak gelirken bir anda küçük bir çığlık attım. Ona zarar verebilirdi.
"Hazal nerede!?"
Aşağıda ki gürültüde öfkeyle harmanlaşmış adımı duyduğumda rahatlamıştım. Çünkü bu sesi tanıyordum. Kıvanç ya da başka biri değildi. Ekin'in sesiydi. Ve yine öfkeli bir halde beni arıyordu. Aslında bundan korkmam gerekirken tuhaf bir şekilde rahatım.
Elimle az önce ağladığım için nemlenen yanaklarımı kuruladığımda derin bir nefes aldım.
Odamdan çıkmak için birkaç adım attığımda açmak için uzandığım kapı büyük bir gürültüyle açılırken, geriye doğru savruldum. Yere düşmekten son anda kurtulduğum da gözlerimi öfkeden kuduran bakışlarla bana bakan Ekin'e çevirdim. Bu... Bu ifade beklediğimin fazlasıydı. Neyden alev aldığını bilmediğim öfkesi ve neyin sebep olduğunu dahi bilmediğim nefreti. Gözlerindeki ifade ondan daha önce görmediğim kadar sert, bana daha önce hissettirmediği kadar ürkütücüydü.
Sertçe yutkunduğumda, sormak istedim. Benden nefret eden bakışlarına sebep olan şeyi merak ettim. Ama sonra susmayı tercih ettim. Belki de öğrenmişti. Ondan sakladığım her şeyi, bütün yalanlarımı öğrenmişti.
"Bana! Her şeyi! Anlat!"
Dişlerinin arasından tükürürcesine çıkan kelimelerinin her biri, bir diğerinden daha sertti. Ve anlamıştım ki; öfkesi de, nefreti de bildikleri için değil, bilmedikleri içindi.
"O kız ne biliyor. Neyi ima ediyor. Anlat, Hazal! Her şeyi anlat. Ne saklıyorsun benden!"
Yükselen sesi ve bana yaklaşan öfkeli bedeniyle bir adım geri gittiğimde "Kim Ekin? Kim sana ne söyledi?" diyerek sakince sordum.
Korkuyordum. Bana karşı olan öfkesinden ya da nefretinden değil. Beni terk etmesinden de değil... Korkumun sebebi, gerçekleri öğrendiği zaman, acı çekecek olmasıydı. Sevdiği, inandığı ve hatta ömrünü adadığı sadece iki kişi olmuştu. Defne ve ben. Defne onu aldatmıştı ve şimdi de ben aynısını yapıyordum. Ekin açıkça Defne'den farklı olduğumu, onun için doğru kişi olduğumu söylerken ben, Defne'den farklı olamıyordum. Bunu bilmek, bunları hissetmek ona acı verirdi. Biliyordum. Bunları düşünmek boynumdaki kolyenin varlığını hatırlatırcasına göğsümü sıkıştırdığında elimi boynumdaki kolyeye götürdüm. O güçlü gibi gözükse de aslında değildi. Bunu bir ben biliyorken, yine onu ben yaralayacaktım.
Parmaklarım arasındaki kolyeyi sıkıca tutarken, Ekin kolumu tutarak parmaklarını tenime gömdüğünde, canım yandı ancak tepki veremedim. Canım yanmalıydı. Ve bunu o yapmalıydı.
"Defne ne biliyor! Benim bilmediğim ama herkesin bildiği ne var Hazal! Sen o... O sürtüğün ima etti kadar büyük ne yaptın!?"
Ekin, beni geriye doğru savurarak sırtımı duvara çarptığında, hemen önümde durarak elini sertçe duvara vurdu. Korkuyla gözlerimi kapattığımda "Lütfen. Lütfen kendine zarar verme" diyerek fısıldadım.
"Anlat!" diyerek tekrar bağırdığında, ellerini saçlarına götürerek sertçe çekti saçlarını. "Anlat! Ne saklıyorsun benden!"
"Ben..." diyerek sustuğumda gözlerini gözlerime sabitledi. Bu defa daha nazik davranarak kollarımı tuttuğunda sık sık nefes alarak sakinleşmeye çakıştı. Ve tek kelime etmden konuşmamı bekledi.
"Bunu anlatmak çok zor. Ekin, yapamam. Şimdi olmaz"
Sesimin titremesiyle sustuğumda, Ekin tekrar öfkelenerek yumruğunu duvara geçirdi. Bana zarar veremediği için kendine zarar verdiğini biliyordum. Ama bana zarar vermesini tercih ederdim, onun canının yanmasındansa ben acı çekmeyi yeğlerdim.
Ekin yumruğunu tekrar duvara vurduğunda, gözlerimdeki yaşları daha fazla tutacak gücüm kalmamıştı. Ellerini başının iki yanından duvara vurduğunda, alnını duvara yasladı. Korkarak ona uzandığımda kollarımı ona dolayarak başımı sırtına yasladım. Bedeni ilk önce gerilse de, yavaş yavaş gevşedi ve daha yumuşak bir tonda sordu.
"Hazal sen n'aptın?" Acı çeker gibiydi. Ona acı veren bendim.
"Bana anlatamayacağın kadar kötü ne yaptın? Bizi bitirecek kadar büyük ne yaptın?"
"Özür dilerim. Özür dilerim."
Yapabildiğim tek şeydi; Özür dilemek. Yaşattıklarım ve yaşatacaklarım için elimden başka bir şey gelmiyordu. Anlatamazdım. Bunu şu an yapamazdım. Artık gerçekleri anlatacak kadar ne gücüm vardı, ne de cesaretim. Ruhum artık bedenimi terk etmişti. Masum yanım, uzaklardaydı. Sadece... Bedenim ve oynadığım kirli oyunlarla baş başa kalmıştım.
"Yalvarırım anlat. O kız neden öyle söyledi."
"Eğer sana anlatırsam. Sana her şeyi anlatırsam, Ekin... gideceksin."
Ona sarılı olan kollarımı tutarak bana döndüğünde kızarmış gözleriyle bana baktı.
"Önünde sonunda ne sakladığını bulacağım, Hazal. Eğer anlatamayacağın kadar kötüyse ya da gideceğimden emin olduğun kadar ileriyse yaptıkların; bunu senden duymayı tercih ederim."
Cevap vermedim. Sertçe yutkunarak yaşlı gözlerimle kızarmış gözlerine baktım. Ben sustum... o da sustu. Aramızdaki sağır edici sessizlik büyürken, onunla orantılı olarak öfkesi de artıyordu. Bunu kasılan bedeni ve koluma gömülen parmaklarından anlayabiliyordum.
"O kız senin için küçük intikam meleği dedi. Ne intikamı, beni bitirecek olan; bizi bitirecek olan ne intikamı!"
Ekin tekrar bağırdığında korkuyla geriye doğru sıçradım ve hıçkırıklarımı serbest bıraktım. Yolun sonu gelmişti. Artık ona anlatmaktan başka çarem yoktu. Ölecektim ve muhtemel onu da öldürecektim.
"Ekin! Hazal!"
Aşağıdan gelen ve Meriç'e ait olduğunu düşündüğüm bir sesten isimlerimizi duyduğumda Ekin'e bakmaya devam ediyordum.
"Yalvarırım artık bir son ver bu işkenceye! Anlat bana her şeyi! Kurtar beni şu araftan!"
"Ailem. Onlara olanlar..." diyerek anlatmak adına ilk hamleyi yaptığımda "Devam et. Ne oldu onlara?" diyerek beni kollarımdan tutarak sarstı.
"Ekin!?" diyerek Meriç nefes nefese odama girdiğinde Ekin'de bende ona aldırmadık.
"Onlar, eceliyle ölmedi. Onları birisi öldürdü. Ben bunun böyle olduğunu sanmıştım en başında. Babamın, abimin ve annemin katili..."
Sarsılarak ağladığım için, hıçkırıklarım konuşmama müsaade etmiyordu ancak kendimi zorluyordum.
"Ekin bana bak! Kıvanç her yerde seni arıyor! Lan bak bana! Sana ve Hazal'a zarar verecek!"
Meriç bağırarak Ekin'in ellerini üzerimden çektiğinde Ekin ona aldırmadı. Yine.
"Hazal devam et!"
Meriç yumruğunu Ekin'in suratına geçirdiğinde oudaklarımdan küçük bir çığlığın kaçmasına mani olamadım. Ekin geriye sendeleyerek duvara tutunduğunda Meriç öfkeli bir tonda konuştu.
"Lan bırak şimdi kızın anlatacaklarını! Beni dinle! Sen n'aptın oğlum. Tek başına, plansız ne diye hareket ettin! Kıvanç iti her yerde seni arıyor lan!"
Ekin hala bana bakmaya devam ettiğinde Meriç "Ekin!" diye kükredi. "Sana da bu kıza da zarar verecek!"
Ekin, üzerime diktiği ifadesiz bakışlarını Meriç'e çevirdiğinde birkaç saniye boyunca odaya sessizlik hakim oldu. Kulaklarımda hala bağrışları yankılanırken elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim. Ekin, anlaşılan bugün ibreyi tersine döndürmeyi başarmıştı. Gerçekleri öğrenmesine ramak kala, Kıvanç'a da hak ettiğini vermişti. Ve ilk defa belki de hata yapmıştı. Benim en başta yaptığım gibi. Bildiği hiçbir şey yokken intikam almak istemişti. Emindim ki pişman olacaktı. Gerçek Hazal'ı tanıdığı zaman, bütün bunlara değmeyeceğimi anlayacaktı.
"İstediğini verdim" Ekin'in konuşmasıyla dikkatimi tekrar onlara vererek kafamın içindeki sesi zorlukla susturdum. "Ona benim olana el sürerse, ona ait olan tek şeye acımayacağımı söyledim. Ve o da benim olana el sürdü. Hak ettiğini aldı."
Ekin sustuğunda ne yaptığını anlayamamıştım ancak Meriç anlamış olmalıydı. Zira büyüyen gözleri ve yükselen sesiyle bunu açıkça belli ediyordu.
"Yaptın mı lan gerçekten!"
Meriç'in öfkesine karşın Ekin oldukça soğuk kanlıydı. Bense... ne düşüneceğimi şaşırmış, nereye gideceğimi bilemez bir halde odanın ortasında kalmıştım. Yalnızca korktuğumu hissettim. Ekin'in yaptığı şeyi bilmeden, bundan korktum.
"O bunu istedi! Ben onu en başında uyardım, Meriç!"
Dişlerinin arasından tıslayarak çıkan kelimeleri Meriç'e ulaştığında Ekin suratına sert bir yumruk yedi. Ancak buna aldırmadan savrulan bedenini topladı ve meydan okurcasına karşısına geçti.
"Lan annesinin ne suçu vardı, pezevenk! Kadına zarar verdinde eline geçti! Şimdi o itten ne farkın kaldı senin Ekin! Aklını başına topla lan artık!"
"Yeter, Meriç. Bunları konuşacak vaktim yok. Canıma dokunanın canına dokunurum. Bunu herkes böyle bilsin. Zaten yakında herkes, her şeyi görüp öğrenme şerefine erişecek. Şimdi halletmem gereken başka bir iş var" diyerek bana döndüğünde girdiğim şoktan çıkarak Ekin'in gözlerine baktım. Onu ilk defa bu kadar... acımasız görüyordum. Tıpkı bir seri katil gibi soğukkanlı ve önüne çıkan her şeyi yok etmeye yeminli bir psikopat gibiydi. Ekin'den ilk defa korktuğumu hissettim. Onu daha önce hiç bu şekilde görmemiştim. Ve beni daha da çok korkutan bir şey vardı ki; Ekin'i bu hale getiren bendim. Gariptir ki beni korumak için bu kişiliğe bürünmüştü. Ve daha da gariptir ki benden korunmak için de yine bu kişiliğe bürünecekti.
Beynimde benden bağımsız hareket eden sesler, Ekin'in elimi tutuşuyla derin bir sükuta büründüğünde, gözlerim istemsizce elimdeki eline ardında da konuşmak için aralanan dudaklarına kaydı.
"Bir süre ortalarda olmayacağım. Sende Başak'ı al ve bu evi terk et kardeşim. Bu işi en az zararla halledip, oyuna son verdiğim zaman her şeyin hesabını vereceğim"
"Ekin, saçmalama. Ne sözü verdik lan biz birbirimize. Ölüme bile gerekirse birlikte gidecektik. Sakın bana 'sana zarar gelmesini istemiyorum kardeşim' gibi klişelerle gelme. Götü başı dağıtır, Kıvanç'tan önce ben sikerim belanı."
"Meriç, yapma abi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eğer İstersen
Fiksi RemajaSigarasından son bir nefes çekerek yere attığında gri dumanını başını bana çevirdiğinde dudakları arasından bıraktı. Yerdeki sigara izmaritini ayağıyla ezerek vücudunu bana çevirdiğinde gözlerini gözlerime sabitledi. Belli bir süre gözlerini dahi kı...