3

1.3K 52 2
                                    

Pınar yatağımın üstünde depinirken "Rahat dur artık!" diye bağırdım.

"Çok eğlenceli!"

"Eğlenmenin sırası değil Pınar. Bana akıl ver. Yiğitin yanına gideyim mi? Gitmeyeyim mi?"

"Belli ki bu çocuk sana iyi geliyor. Zararsız birşeye de benziyor..."

"Yani?"

"Anlattığına göre o da sıkılmıyor. Bence gitmelisin."

"Anneme sakın söyleme. Vallahi seninle bir daha konuşmam."

"Aman be ne söyleyip başımı derde sokacağım? Hiç uğraşamam seninle."

"Aferin. Ben çıkıyorum."

"Eşofmanlarla mı?"

"Dün pandalı pijamalarımla çıkmıştım. Saç baş dağınıktı."

"Bence Yiğit 'Bu deliden zarar gelmez.' demiştir içinden. O halin gözümün önüne geldi de."

"Ha-ha-ha! Çok komik!"

Spor ayakkabılarımı giyip Pınarı ite ite odamdan çıktım. Dayanamayıp ona anlatmıştım her şeyi. Bugüne kadar ondan hiçbirşey saklamamıştım ve ondan birşey saklamak gıcığıma gidiyordu.

"Ben gidiyorum."

"Tamam. Dikkat et kendine."

"Sende."

Önce mutfaktan kabı alıp karton çantaya koydum. Sonrasında evden çıktım ve 10 dakika olmadan iskeledeydim. Montunun şapkasını kafasına geçirmişti. Onu seyretmeye devam ederken sağ ayağına sol koluyla sol ayağınada sağ koluyla eğiliyordu. İyi bir fiziği vardı ve bunu koruduğunu belli etmişti.

"Öyle durma orada. Üşürsün. İçeri geçebilirsin. Ben geliyorum."

Sesiyle irkildim. Aramızda mesafe vardı ve geldiğimden beri benden tarafa dönmemişti.

"Kapı açık mı?"

"Geleceğini tahmin etmiştim."

Seri bir şekilde içeri girdim. Şömine yanmıyordu ve içerisi buzullara dönmüştü. Karton çantayı koltuğun üzerine bırakıp zıplamaya başladım. Üşüyordum çünkü.

Zıplamaya devam ederken Yiğit beni havada bir haldeyken bastı. Kahkahasını engellemeye çalıştığı çıkardığı abidik gubidik seslerden belliydi.

"Şey... Ben... Isınmak için... Of! Her neyse. Sana kurabiye getirdim. Daha soğumamıştır. Enfes kahveni yaparsan tadına bakabilirsin."

Odunları şömineye tıkıp üstüne benzin döktükten sonra "Kısasa kısas öyle mi?" deyince ne diyeceğimi şaşırdım.

"Ya hayır onu kastetmek istemedim. Yani... Kahven kurabiyelerin yanında müthiş olur demek istemiştim."

"Kahvemin bağımlısı oldun gibi."

"Sayılır."

Şömineyi tamamiyle yaktıktan sonra karton poşetin içinden kurabiyeleri çıkardı. Bir tanesini alıp ağzına atıp uzun uzun çiğnedi.

"Aynı şeyi kurabiyelerin için söyleyemiyeceğim."

Kaşlarımı çatarak ona baktım. Benim kurabiyelerim!

"Şaka yaptım. Hayatımda yediğim en güzel kurabiyelerden. Kutuyu bitirmek için hızlıca kahve yapmalıyım."

Çok ciddi görünüyordu. Yani kurabiyelerimi beğenmişti.

"Sen rahatına bak. Birşey olursa mutfaktayım."

"Tamam."

Bu eve her girişimde ürpermiyor değilim ama evimden daha rahat ettiğim kesindi. Çünkü annemle aynı evin içinde... İster istemez duygusala bağlayacaktık. İçimi yiyen bu acı benimle mezara kadar gidecekti. Bu kaçınılmaz. Ama azıcıkta olsa kafamın dağılmasına ihtiyacım vardı.

MELEK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin