İskelede ne kadar süre ağladığımı bilmiyorum. Kafamda Yiğite söyleyeceklerimi kuruyordum sürekli. Bir sonuca vardığımda ve kendimi iyi hissettiğimde Yiğiti aradım. Üsküdar kafenin önünde beklediğimi söyledim. Buraya en yakın yer orasıydı.
Koşar adımlarla kafenin önüne vardım. Elimdeki raporları çantama koyup derin bir nefes aldım. Kısa bekleyişten sonra gelen arabaya bindim.
"Ee anlat bakalım ne dedi doktor?"
Bir kaç saniye toparladıktan sonra "Kan değerlerim düşük çıktı. Bayılmamın nedeni o. Burnumun kanamasıda havalardan kaynaklıymış." dedim. Ona yalan söylemek istemiyordum ama bir yandan da buna mecburdum.
"Bir sorun yok yani. Her şey normal."
"Evet."
"Yüzüne ne olmuş senin. Ölü gibisin."
"Sabahtan beri hastanedeyim Yiğit. Çok yoruldum. Bir sürü aletten geçtim. Kan tahlili bilmem ne!"
"Anladım... Ne yapmak istersin?"
"Eve gidip uyumak."
"Annen evde midir?"
"Hayır. İşte."
"O zaman bende seninle uyuyabilir miyim?"
Gülümsedim. Annemin işten dönmesine bir saatten fazla vardı. Ve Yiğitle uyumak bana çok iyi gelirdi.
Çatı katında göğsüne sinerek saçıyla oynadım. Uyuduğundan emin olduktan sonra tuttuğum gözyaşlarımı serbest bıraktım. Damlalar bir bir kazağında iz bırakıyordu ama umursamadım.
Başım çatlama noktasında ağrıyordu. Ağlamaktam gözümü bile kırpamamıştım. Telefonum çalınca zar zor yerimden kalkabildim. Neyseki Yiğit sadece döndü.
"Efendim anne?"
Sesim öyle berbat çıkmıştı ki hemen "Ağlıyor musun?" diye sordu.
"Hayır anne. Uyuyordum. Bir şey mi oldu?"
"Haa... Şey işten çıktım da. Bak bir dolaba eksik bir şey var mı?"
"Yok anne yok. Varsa da eve gelince bakarsın olur mu?"
"Tamam anneciğim. Trafik olmazsa yarım saatte yanındayım."
"Tamam anne."
Telefonu kapatıp Yiğitin yanına gittim. Yanağın sımsıkı bir öpücük kondurdum ve kokusunu ciğerlerimi yakacak şekilde içime çektim. Parmaklarım saçlarında gezinirken mırıltı halinde sesler çıkarınca gülümsedim. Yine sımsıkı bir öpücük bırakınca "Melek... Uyuyan insan uyandırılır mı?" diye fısıldadı. Elimi saçlarından çekmeden aynı tonda "Birazdan annem gelecek. Özür dilerim. Uyandırmak istemezdim." dedim.
Elini havaya kaldırıp "Beş dakika daha..." dedi. O kadar tatlı görünüyordu ki! Ben onu bırakıp nasıl ölebilirdim? Daha yeni bulmuşken...
İçimde bir yerlerde "Saçmalıyorsun Hazan! Sen o ameliyatı atlatacaksın ve kimseden ayrı kalmayacaksın!" diyen biri vardı. Kahretsin! Kendimi bırakmamam lazım!
Boğazımdan hıçkırık yükselirken elimle ağzımı kapatıp banyoya koştum. Yiğitin sesini duyana kadar hıçkırıklarımla boğuşuyordum. Hızlıca kendimi toparlamaya çalışıp yüzümü yıkadım. Dudaklarım şişmişti ve gözlerimin çevresi kızarmıştı.
"Melek! Hem uyandırıp hem kaçıyorsun!"
Yanına doğru ilerleyip "Kaçtığım yok. Tuvaletteydim." dedim.
Yüzümü avuçlayıp "Çok kötü görünüyorsun! İyi misin?" diye sordu.
"İyiyim."
"Canım..." deyip göğsüne bastırırken ağlamaya başladım. Tamda sırası!

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEK
Ficção Adolescente"Meleğim... Tüm İstanbul şahidim olsun ki seni herkesten her şeyden çok seviyorum. Geceme güneş gibi doğdun ummadığım bir anda. O güneş hiç batmasın istiyorum. Benimle... Evlenir misin?"