30

672 38 0
                                    

Issız olan yoğun bakım katında odalar tek tekti. Bir saattir duvara yaslanmış hareketsiz bir şekilde Meleğimi izliyordum. Uyanacak. O uyanacak. Benim sevgilim uyanacak. Hayallerimi yarım bırakmayacak.

Omzuma biri dokununca irkilerek ona doğru döndüm. Nergis hanım "Sen git oğlum. Burada kalmak kimseye iyi gelmez." dedi. Zorlukla konuşuyordu.

"Alışkınım ben hastane koridorlarına. Lütfen siz rahat olun. Ben hep yanında olacağım."

"Ben kalmak istiyorum ama çok zoruma gidiyor."

Gülümseyerek "Benimde." dedim. Beynimde kavgamız yankılanıyordu. Bırakmamalıydım onu.

"Lütfen Nergis hanım. Siz evinize gidin. Yarın gelirsiniz. Ben size herhangi bir durumda haber veririm."

"Teşekkür ederim Yiğit."

Elimi destek verircesine sıkıp Pınarın koluna girdi. Pınarın bakışından "Beni haberdar et." demesini anlamıştım. Onu başımla onaylayıp Meleğimi izlemeye devam ettim. Burada yalnız kalmıştım. Ama gidemiyordum.

Telefonum titreyince cebimden çıkardım ve kim olduğuna baktıktan sonra yanıtladım.

"Oğlum? Az önce abin söyledi. Hazan nasıl? Uyandı mı?"

"Hayır."

"Sen nasılsın oğlum?"

"Kötü."

"Yanına geliyorum."

"Gerek yok baba."

"Hangi kattasınız?"

Bir kaç sürtüşmeden sonra oflayıp "Eksi bir." dedim. Telefonu kapattıktan sonra koltuklardan birine oturup başımı arkaya attım. Hemşirenin biri yanıma gelip "Beyefendi burada beklemeniz keşke etkili olsa fakat sadece kendinizi yoruyorsunuz." deyince olduğum yerden kıpırdamayıp gözlerimi üstüne diktim.

"Peki burada kalmam sakıncalı mı?"

"Hayır."

"O zaman?"

"Ben sadece..."

"Benim ne zaman burada bulunmam bir problem yaratmadığı sürece sizi ilgilendirmez. Kendi işlerinizle ilgilenseniz daha iyi olur."

Yanımdan giderken kısık sesle bir küfür mırıldandım. Babama kafeteryanın bahçesinde beklediğime dair mesaj atıp asansöre bindim. Sigaram kalmamıştı. Arabadaki yedek paketlerden birini aldım ve arabayı düzgünce park ettim. Babamla aynı anda arabadan indik. Babam bana sarılıp destek veren cümleler kurmaya başladı. Kafeteryaya ulaştığımızda birer kahve alıp bahçeye çıktım. Babama kahvesini uzatırken "Sigara içmeme izin var mı?" diye sordum.

"Normalde yok ama şimdilik içebilirsin."

Kısa bir sessizlikten sonra "Oğlum seni anlayabiliyorum ve ne kadar zor bir durumun içerisindesin farkındayım. Lütfen kontrolünü kaybetme."

"Baba ben eskisi gibi değilim. Artık öfkemi kontrol edebiliyorum."

"Senin için endişeleniyorum oğlum."

"Endişelenmeni gerektirecek bir durum yok. Sabırlı olacağım. Bekleyeceğim. Umudumu kaybetmeyeceğim. Eminim o zaman her şey yoluna girecek yavaş yavaş."

"Bunlar senden duymayı umduğum fakat bir türlü duyamadığım sözler. Aferin oğlum."

"Böyle olmak zorunda baba. Öbür türlü ben biterim ve bir daha toparlanamam."

İkinci sigaramıda söndürürken üçüncüyü almak için elimi pakete attıysam da babam izin vermedi ve paketi masanın üzerine bıraktım. Yarım saatten fazla babamla konuştuktan sonra eve gitmesi için zorladım. Eve gidince de yoğun bakıma doğru ilerledim. Yanımdan geçen iki hemşire "Yazık daha çok genç bir kız..." deyince adımlarımı daha da hızlandırdım ve basamakları üçer beşer inerken yoğun bakıma ulaştım ve derin bir nefes aldım. Bırkatığım gibiydi. Kalbim tüm organlarımdan bağımsız göğüs kafesimi delecek gibi atıyordu. Beynim uyuşmuştu. Koltuğa oturup başımı ellerimin arasına aldım. Kendimi rahat hissedene dek var gücümle bastırdım. Ardından başımı arkaya atıp göz kapaklarıma meydan okumaya çalıştım.

***

Gözümü yavaşça araladım. Başımda geceden kalma hissi veren ağrı vardı. Telefonumu çıkarıp saate baktım. On biri bir kaç dakika geçiyordu. Meleğin odasına baktığımda Nergis hanımın içeride olduğunu gördüm. Sandalyeden kalkıp kapıya doğru yönelerken kapıda duran hemşireyi farkettim. Dışarı çıkıp üstündekileri hemşireye verdi. Beni gördüğünde ise işaret parmağıyla gözlerinin altını sildi.

"Günaydın. Yeni uyanmış gibisin."

"Evet. Bir kaç dakika bile olmadı."

"Bu gece burada kalmışsın."

"Rahat edemezdim. Uyusamda bir aklım burada kalırdı. En azından arada uyanıp karşımda görmek bir nebze iyi geliyor."

"Haklısın. Ben evde olmama rağmen sadece bedenim evdeydi. Ruhum buradaydı. Ne zormuş ya! Eş tamam o da çok zor ama evlat... Of!"

"Uyanacak." diyerek elini tuttum. Abim ben on yaşlarındayken ciddi bir trafik kazası geçirmişti. Hastanedeyken annem aynı çaresizlik içindeydi. Onu anlayabiliyorum diyemem ama azıcıkta olsa hissedebiliyorum.

"Sende geç yanına. İzin veriyorlar."

Derin bir nefes alıp hemşireye seslendim. İçeri geçeceğimi söylediğim zaman bir kıyafet ve bone getirdi. İçeri girerken "Aşkım..." diye fısıldadım. Sol gözümden yanağıma doğru akan bir yaş değdiği yeri alevler içinde bıraktı. Sandalyeye oturup elini tuttum. Yüzü çok solgundu. Gözaltları pembeleşmişti. Yüzünün çoğunu maske kaplıyordu ve başında sargı vardı. Uzanıp açık kalan omzuna öpücük bıraktım.

"Aşkım ben geldim."

"Birtanem..."

Bana cevap vermemesi çileden çıkartıyordu. Avucunun içine öpücük bırakıp başımı yaşladıktan sonra gözyaşlarımın avucunu ıslatmasına izin verdim. Parmaklarımı gözaltlarında ve elmacık kemiklerinde gezdirdim.

"Ne zaman uyanacaksın sevgilim?"

Yine cevap vermedi.

"Özür dilerim aşkım. Seni bırakmamalıydım. Her ne olursa olsun sana destek olmalıydım. Özür dilerim sevgilim. Her şey benim suçum."

"Aşkım yarım kalan hayaller var. Uyan ve onları tamamlayalım. Sensiz yapamam."

"Sonbahar gözlüm... Uyanda bana ışıl ışıl bak."

"Melek küs müyüz? Bana cevap vermiyorsun..."

"Aşkım milyon kez özür dilerim. Sen yeter ki bana küsme."

"Yağmur yüreklim..."

"Ben seni çok seviyorum Melek. Kuşun gökyüzü balığın denizi neyse sende O'sun benim için. Hatta daha fazlası. Dünyamsın sen benim."

"Uyan... Saçını örmek istiyorum."

"Uyan... Göğsümde uyumanı istiyorum."

"Uyan... Saçımla oyna. Uyuruz hem."

"Meleğim... Lütfen uyan... Beni sensiz bırakma."

Elimi yüzünden çekmemiştim. Hâlâ elmacık kemikleri ve gözaltlarında parmaklarım dans ediyordu. Başımı avucunda da çekmemiştim. Eli yüzümü okşuyormuş gibi hissediyordum. Gülümsedim.

"Sarılsak geçer mi?"

MELEK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin