"Şey... Ben özür dilerim."
Kapıyı kapatmadan önce "Görmüş bulundun artık." dedi.
"Çorbanı soğutmadan gel istersen."
Kafamı kuma falan gömmek istiyordum. Gerçekten. İçeri de gözlerimi yere dikerek girdim.
Saçlarını kuruladığı havluyu yere atıp yatağa uzandı. Üstü hâlâ çıplaktı. Gözlerimi üstüne diktiğimde sol göğsünün üstünde olan güneş dövmesi dikkatimi çekti.
"Üstünü giyinsene! Saçlarını da kurutmamışsın!"
"Birincisi az önce üstümü çıkarmamı sen söylemiştin. İkincisi haklısın. Sen aşağı in. Ben saçlarımı kurutup geliyorum."
Kalkıp tekrardan banyoya girdi ve kurutma makinesini gürültülü sesi odayı kapladı. Tepsiyi alıp salona indim. Sehpanın üstüne bırakırken sinirle ofladım. Olacak şey miydi bu!? Çocuğu üstsüz görmek!
Çorbanın soğuduğunu düşünerek mutfağa gittim. Özge oturmuş televizyon izliyordu. Beni görünce çeki düzen verdi. Ben böyle şeylere alışkın değilim ki!
"Sen rahatına bak. Ben çorbayı ısıtacağım."
"Ben ısıtırdım."
"Lütfen. Mikrodalga?"
Kırık bir şekilde gülümseyip "Güneş hanıma benziyorsunuz." deyince "Güneş hanım?" diye sordum.
"Bu evin hanımı. Yani Cesur beyin eşi."
"Hmm... Anladım."
"O da böyleydi. Ben sadece ona yardım ederdim ufak tefek."
"Yiğit çok mu dağınık?"
"Şimdi ne desem ayıp olacak."
"Hayır. Sen söyle."
"Yiğit bey çok soğuk biri. Beni Güneş hanım hastalandığını öğrendiği zaman işe aldı. Yiğit bey o zamanlar çok kötüydü. Şimdi biraz daha sakin."
Son ısı olarak ayarlayıp üç dakika bekledim. Bu evde Güneş hanımın rahatsızlığından en çok etkilenen Yiğit gibi görünüyordu.
Mikrodalganın sesini duyduğumda çorbayı alıp tepsiye yerleştirdim ve tekrardan içeri girdim. Çok geçmeden ayak sesleriyle birlikte telefonumun zil sesi merdivenlerden geliyordu. Oraya baktığımda Yiğit üstüne bordo renkte yarım kollu bir t-shirt giymişti. Bir elinde çantamı diğer elinde ateş ölçeri tutuyordu. Çantamı ondan alıp telefonumu açtım.
"Efendim anne?"
"Ne yapıyorsun? İşini hallettin mi?"
"Bir kaç evrak kaldı. Onlarıda doldurdum mu tamamdır."
"Tamam kızım. Dikkat et."
"Sende anneciğim."
Telefonu kapatıp çantama attım. Bacağımda ağırlık hissettiğimde Yiğitle göz göze geldim. Ateş ölçeri bana doğru uzattı.
"Sen ölçer misin?"
Dudaklarımın kenarının kıvrıldığını hissettim. Ateş ölçer elektronik olduğu için alnına tuttum.
"37. Düşmüş. Şimdi çorbanı iç. Ardından da ilacı."
"Saçımla oynar mısın?"
"Hayır. Saçınla oynarsam uyursun ve çorbanı içmezsen aç kalırsın. İlacını içmezsen de iyileşemezsin."
"Çocuk değilim ben Melek."
"Ama çocuk gibi davranıyorsun. Lütfen şu çorbayı içer misin?"
Sıkıntıyla iç çekip oturdu. Tepsiyi kucağına alırken yanındaki kumandayla televizyonu açtı. Bir yandan da Özgeye sesleniyordu.
Özge telaşlı bir hâlde yanımıza gelip "Buyrun Yiğit bey?" dedi. Yiğit ise buz gibi bir sesle "Odam!" deyince Özgede "Peki efendim." deyip yukarı çıktı.
"Neden Özgeye karşı çok soğuksun?"
"Çünkü İdile benziyor."
"İdil?"
"O kız. Mezarlıkta anlattığım."
Çenemi kapatıp ellerimi göğsümde kavuşturarak koltuğa sindim. Ama yine aklıma gelen soruyla çenemi kapatmayı beceremeyecektim.
"O zaman neden işten çıkarmıyorsunuz?"
"Ailesi çok fakir. Annesi babası yok ve 3 kardeşin en büyüğü. Hem okuyup hem çalışıyor. Her ne kadar ondan hoşlanmasam da işine son verip ortada bırakmaya içim el vermez."
Cevap vermeyip ona baktım. Belki de Özgeye her baktığında aklına İdil gelecekti. Bu en son isteyeceğim şey olsa da söylediğinde çok haklıydı.
"Ama ona böyle emirler vererek hem yoruyorsun hem de canını yakıyorsun. Ona kötü davranarak kendini avutamazsın."
"Elimde değil."
"Sence İdilin sana bunu yapmasındaki neden ne? Hiç kimse zevkine yapmaz böyle birşeyi. Sanmıyorum."
"Aslında... Lisedeyken platonikmiş bana. Hani kimsenin yüz vermediği çirkin ineklerdenmiş. Bende de ego tavan o zamanlar. Hiç takmamışım. Hatırlamıyorum bile. Bana bunları düğününün olduğu gün söylüyor. Elime davetiyeyi verirken. Arka fonda Ümit Besen çaldığını hissettim."
Son cümleyi kahkaha atarak söyledi. Konuyu açmamalıydım. Sinirleri bozulmuştu.
"Özür dilerim. Konuyu açmamalıydım."
"Senin suçun değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEK
Teen Fiction"Meleğim... Tüm İstanbul şahidim olsun ki seni herkesten her şeyden çok seviyorum. Geceme güneş gibi doğdun ummadığım bir anda. O güneş hiç batmasın istiyorum. Benimle... Evlenir misin?"