"Gelme demiştim. Değil mi?"
Yanağını öptükten sonra "Ee kimin Meleğiyim? Kapıdan kovsan bacadan girerim." deyip göz kırptım ve ateş ölçeri almak için çekmeceyi açtım. Alnına tuttuktan bir kaç saniye sonra ötünce ekrana bakıp "38. Mmm... Daha fazla çıkmadan düşürebiliriz." dedim ve Yiğiti biraz inceledim.
"Ben gelene kadar saçların kurutulacak ve yarım kollu giyilecek." dedim ve aşağıya indim. Malzemelerin yerini az buçuk hatırlıyordum. Azıcık Özgeden yardım alarak malzemeleri hazırladım ve yarım saat kadar çorbanın pişmesini bekledim. O arada ise yukarı çıkıp Yiğitin başında dikildim.
"Hayatım ben biraz üşüyorum. Üstümü örtebilir miyim?"
"Örtemezsin Yiğit. Çorbanı içip ilacını aldıktan sonra ateşinin düşmesi için sirkeli su yapacağım. Bugün iyileşeceksin. Benden ancak öyle kurtulabilirsin."
"Senden kurtulmak isteyen kim?" derken elini yanağıma koyup tatlı tatlı baktı. Burnumun ucuna bir öpücük kondurup "Zaten sarılıp uyusak hiçbir şeyim kalmaz." deyince "Yemezler aşkım! Ben mutfağa gidiyorum." dedim ve öpücük atıp aşağıya indim.
Tepsiyi hazırlamadan önce aklıma gelen şeyle Özgeye döndüm.
"Özge Yiğitin sana karşı tavırları değişti mi?"
"Evet Hazan hanım. Daha iyi davranıyor."
"Anladım." diye mırıldanarak mutfaktan çıktım. Demek ki İdil artık yoktu. İzleri de silinmişti. Bu saçma şey neden aklıma geldi bilmiyorum ama bu iyiye işaret bir durumdu. Yiğit geçmişin izlerini tamamen silmişti. Bu beni mutlu ediyordu. Aynı şey benim içinde geçerliydi. Sildim derken bile hatırlasam da artık umrumda değildi. Benim kimsenin sahip olamayacağı bir sevgilim vardı. Her şeyiyle mükemmel bir sevgili. Canımın ta kendisi. Bundan daha özel ne olabilir ki? Çocukça duygulara kapıldığım ve bunun üzerine kurulu bir ilişki canımı acıtmamalıydı.
Kafamı hızlıca iki yana sallayıp bir şarkı mırıldanmaya başladım. Kapıyı açıp içeri girdiğimde Yiğitin yorganı kafasına kadar çekmiş olduğunu görüp sinirlendim.
"Yiğit ben sana demedim mi? Örtünmek yok diye!"
Tepsiyi komidinin üzerine bırakıp yanına oturdum.
"Ben çok kötüyüm. Titriyorum." deyince beş dakika bile geçmeden ne değişmiş ki diye düşündüm. Bunun normal bir şey olmaması korkmama sebep olurken "Aşkım hadi çek şunu üstünden de ateşine bakalım. Yemeğini ye. Hadi sevgilim." dedim. Seslendim ama ses vermedi. Bir kaç defa sarstım. Ardından yorganı hızlıca üstünden çekip yere fırlattım. Gözleri kapalıydı. Korkum tüm bedenimi ele geçirirken "Yiğit aç gözlerini. Çocuk musun sen?" deyip sarstım. Sağ tarafa doğru devrilirken biraz daha sarstım.
"Ya Yiğit! Hadi aç gözlerini!"
Kalbime bıçak saplanırcasına bir ağrı girdi. Bir damla yaş sol gözümden yanağıma doğru süzülürken hızlı bir hamle ile belimden kavrayıp yanındaki boşluğa çekince var gücümle tokat attım ve yataktan kalktım.
"O neydi lan!" derken yanağını ovuşturuyordu. Sinirden ne yapacağımı şaşırdım.
"Aptal! Öldüm korkudan! Hakkettin o tokadı!"
"Ama..."
"Aması falan yok kalp krizi geçiriyordum ya! Sakın bir daha bana böyle şakalar yapma Yiğit! Yemin ederim bir tokatla kalmam! Ben istesem bile beni bırakmayacaksın anladın mı!?"
Tepsideki suyu alıp bana içirirken "Bu kadar mı çok seviyorsun beni?" diye sorunca cinlerim tepeme çıktı.
"Tabii ki de gerizekalı! Hatta bundan daha fazlası!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEK
Teen Fiction"Meleğim... Tüm İstanbul şahidim olsun ki seni herkesten her şeyden çok seviyorum. Geceme güneş gibi doğdun ummadığım bir anda. O güneş hiç batmasın istiyorum. Benimle... Evlenir misin?"