(Bölümü şarkıyı dinlerken okuyun :) )
Evde yalnız kalmıştım. Annem işe gitmek istemesede onu zorla işe gönderdim. Kitap okuyarak kafa dağıtmak istiyordum.
Sırtımı duvara yaslayıp bağdaş kurdum. Telefonumdan opera müzikleri dosyasını açıp kitabı elime aldım. Daha bir sayfa dahi okumadan hayattan soyutlaşmıştım ki telefonum çalınca tüm ambiyans bozuldu. Basit bir "Efendim?"le telefonu yanıtladım.
"Neden okula gelmeyeceğini söylemedin hayatım? Şaşırdım gelmediğini görünce."
"Unutmuş olmalıyım."
"Bir problem mi var?"
"Hayır."
"Neden sesin bu kadar soğuk geliyor? Sabahtan bu yana ne değişmiş olabilir? Farkında olmadan üzdüm mü seni birtanem?"
"Seninle konuşmam gerek."
"Tamam canım."
"Müsait olunca bize gelir misin?"
"Şu an müsatim desem?"
"Tamam. Bekliyorum."
Telefonu kapatıp aynanın karşına geçtim. Kendimce konuşma denemeleri yaptım. Hepsi birbirinden başarısızdı. Kafama ondan ayrılma fikri volta atıyordu. Harbi gerizekalıyım ben! Ondan ayrılmam neye yarayacaktı? Gerçekten ölecekmiş gibi davranıyordum.
Kapı çalınca derin nefes alışverişleri eşliğinde aşağıya indim. Kapıyı açmadan önce son bir nefes verip kilidi çevirdim ve tokmağı indirdim. Güleryüzüne karşı ona sarılmak yanağındaki çukurlardan öpmek istedim ama bunları yapmak yerine öpmek için uzandığı yanağımı ters yöne çevirdim. Yüzü şaşkın bir hal alırken "Salonda konuşalım." dedim ve kapıyı kapatıp içeri geçerken adımlarını takip ettim. Aşırı soğukkanlılığım beni bile ürkütüyordu.
"Sorun ne?" diye sorarken tekli koltukta oturmuş dirseklerini dizlerini yaslanmış ve ellerini birbirine kenetlemişti. Karşısındaki koltuğa otururken "Yiğit ben korkuyorum." dedim.
"Neden korkuyorsun?"
"Ben... Seninle bir yola devam ederken önümüze çıkan engelleri aşamamaktan."
"Önümüze ne gibi bir engel çıkabilir?"
Haklı. Saçmalıyordum.
"Mesela evlenmek için daha çok genciz."
Gözleri koyulaşırken burnundan soludu.
"Melek ne yapmaya çalışıyorsun sen? Ben senle bu denli bütünleşmişken sen ne yapmaya çalışıyorsun?"
"Genciz diyorum. Bu karar için erken diyorum."
"Ben sana o yüzüğü takarken veya taktıktan sonra zaman hakkında bir şey dedim mi? Ben sana bir kısıtlama yapmadım. Aksine ben okulun bitmeden mesleğini eline almadan evlenmeyelim demek istiyordum sana... Hayır Melek. Sorun bu değil. Başka bir şey var."
"Korkuyorum."
Şiddetle ayağa kalkerken tam önümde durdu ve sertçe "Benden mi korkuyorsun!?" diye sordu.
"Bilmiyorum." dedim. İki adım gerileyip saçlarını çekiştirirken "Delireceğim." diye mırıldanıyordu.
Derin bir nefes alıp verdikten sonra sakalını sıvazladı.
"Belli ki senin kafan karışmış. Tamam hayatım. Ben beklerim. Sen kendini ne zaman hazır hissedersen o zaman konuşalım."
Sesini sakin tutmaya çalışıyordu. Parmağımda yüzüğü çevirip dururken parmağımdan çıkardım ve titreyen çenemi kontrol altında tutmaya gayret ediyordum.
"Yiğit... Ben..." derin nefes alıp verdikten sonra ayağa kalktım ve gözlerine bakmamaya gayret ederek titreyen ellerimle yüzüğü uzattım.
"Bitirmek istiyorum."
Bakışları bakışlarımı yakaladığında mideme çok sert bir yumruk indiğini hissettim. Yüzüğe sadece kısa bir bakış attıktan sonra başını iki yana sallayıp "Hayır." dedi. Odanın içinde dolanmaya başlayıp kendince bir şeyler mırıldanıyordu. En sonunda "Hayır!" diye bağırıp duvara sertçe yumruğunu indirdi. Gözlerimi sıkıca yumup akan yaşın yanağımda oluşturan yanma etkisini hissettim. Bir kaç saniye sonra dayanmayıp yanına gittim ve elini tutup "Yiğit yapma!" diye bağırdım. Daha önce görmediğim inanılmaz sert surat ifadesiyle karşılaşınca ürktüm.
"Ben sana ne yaptım da o cümleyi duydum ha? Bak ben sensiz kaybolurum. Ben sensiz perişan olurum. Biterim ben. Sana aşığım ben. Aşık. Seni gördüğüm an kalbim sonbahar dinlemeyip papatyalar açtı Melek. Bırakma beni. Yalvarırım sana bırakma beni."
Sert ifadesi yerini yavaşça çaresizliğe bırakmıştı. Saçları terli alnına yapışmıştı. Mavi gözleri küçük bir çocuk gibi bakarken ikimizde ağlıyorduk.
"Yiğit lütfen git." dedim fısıldayarak. Beni dinlemeyip "Saçlarını öreyim ister misin? Ya da göğsümde uyutayım seni. Saçlarımla oyna. Kahve yapayım sana. Olmaz mı?" demeye devan etti.
"Yiğit ne olur git!" duvarın dibine çöküp saçlarımı çekmeye başladım. Hıçkırmaya başlıyordum.
"İnanamıyorum ben. Hayır bir kabus! Ben... Ben... Uyanamadım. Evet uyanamadım sabah. Şey oldu... Yok."
"Ne olur git!" dedim tekrardan hıçkırıklarım odayı dolduruyordu.
"Gidersem mutlu mu olacaksın?"
Bitmiştim. Kendi ellerimle ikimizide öldürmüştüm. Sorusu ile tamamiyle ölmüştü ruhum. Bedenim hâlâ can çekişiyordu.
Gözlerimi kör olmak istercesine yumup "Evet." dedim.
"Gözlerimin içine bakacaksın."
"Yiğit zorlaştırma."
"Sende istemiyorsun işte!"
Başımı kaldırıp gözlerine baktım.
"Gidersen mutlu olacağım."
Hayal kırıklığı çaresizlik hüzün. Tüm ifadeleri barındıran gözleri bakarak konuştu.
"Tamam. Sen mutlu olacaksan ben bitmeye de varım."
Yanıma gelip saçlarımı uzunca öptü ve geri çekildi.
"Kendime iyi bak Meleğim."
Arkasından bakakalmış bir halde ağlıyordum. Yüzüğü almamıştı ve yerde bana bakarak parıldıyordu. O yüzüğü parmağıma tekrar taktım. Aptaldım ben! Tam bir gerizekalıydım. Yiğite basitçe anlatsaydım daha kolay olurdu. Ama şimdi! Salak! Salak! Salak!
Kapı çalınca zar zor kalkabildim. Dengem bozulunca duvardan destek aldım. Başım inanılmaz derecede ağrıyordu. Kafatasımı gövdemden ayırmak istiyordum.
Kapıyı açmadan önce elimin tersiyle yüzümü sildim. Annem olmayacağına emindim ama gelen kimse onu tersleyip yollamak için kapıyı açtım ama bunu hiç beklemiyordum.
"Ne? Ne işin var senin burada?"
Kelimeler ağzımdan zorla çıkıyordu. Kapıya yaslanıp derin bir nefes aldım.
"Evleniyormuşsun. Tüm sabah haberlerinde siz vardınız."
Sesi net gelmiyordu. Çünkü bedenimin çok hafiflediğini ve üflesen yıkılacakmış gibi olduğumu hissediyordum.
"Volkan.... Git..."
Nefes almakta zorluk çekerken başım birden döndü ve kapıya tutunmaya çalıştım. Zihnim karardı ve...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEK
أدب المراهقين"Meleğim... Tüm İstanbul şahidim olsun ki seni herkesten her şeyden çok seviyorum. Geceme güneş gibi doğdun ummadığım bir anda. O güneş hiç batmasın istiyorum. Benimle... Evlenir misin?"