Hastanede geçen bir haftayı geride bırakmıştık. Doktor sevdiği müzikleri dinletin bir şeyler anlatın diyordu. Bizi anlarmış ama tepki vermezmiş. Bende arabada en çok dinlediği müziklerin ve telefonundaki müziklerin hepsini bir flash belleğe atıp küçük bir haporlör aldım ve odasına yerleştirdim. Yoğun bakımdan çıkarıp normal bir odaya almışlardı. Doktor bu süre içerisinde bir çok şey zırvaladı. Ama tek anladığım Meleğin kendi istediğiyle uyanmadığıydı. Hayatımda duyduğum en saçma zırvalıkları bu süre içinde duymuştum. Uyuyan güzelim benim. Dudaklarına yapışmamı mı bekliyor anlamadım ki?
Banyodan çıkıp belime havluyu doladım. İlk kez eve geliyordum. Duş alınca kendimi az da olsa rahat hissetmem normaldir heralde.
Odama geçince komidinin üstündeki antidepresan tabletinden bir tane hap çıkarıp ağzıma attım ve üstüne su içtim. Bu şey uyuşturucuya benziyordu. Bırakmak zor alışmak kolaydı ve ben bu zamanlarda kullanmazsam duygularımı kontrol etmekte çok zorlanırım. En azından kendimi biraz daha sakin hissediyordum.
Üzerimi giyindikten sonra saçımı kuruturken aklıma Meleğin hasta olduğumda yanıma geldiği geldi. Zorakice gülümsedim ve hemen onu görebilmek için işlerimi çarçabuk halledip montumu giyindim. Özgeye karşı eski tutumumu sergilemiyordum. Çünkü geçmişte yaşadığım hiçbir şeyi umursamama kararı almıştım. Benim önümde beni gerçekten sevdiğine inandığım biriyle yaşayacağım gelecek vardı. Geçmişin kırıntıları ne kadar beynimi kurcalarsa ben o kadar hırçınlaşacaktım. Bu belkide Meleğime zarar verecekti.
Abime seslendim. Birlikte çıktık. Arabayı abim kullanacaktı. Binmeden önce "Saçın sakalın birbirine girmiş. Berbere mi gitsek?" diye sordu.
"Boşver. Kalsın böyle."
Dikiz aynasından kısa bir şekilde kendime bakınca gerçekten fena göründüğümü farkettim ama umursamadım.
Nergis hanım Meleğin yanındaydı. Bende onu rahatsız etmek istemedim. Biraz abimle ve Pınarla takıldıktan sonra dayanamarak içeri girdim.
"Hoşgeldin."
"Hoşbuldum Nergis hanım. Siz gidin. Belli ki yorulmuşsunuz. Ben buradayım. Endişelenmeyin."
"Teşekkür ederim Yiğit. Lütfen bir şey olursa haber ver."
Başımı olumlu anlamda sallayınca gülümsedi ve sandalyeden kalktı. Meleğin saçlarına minik bir öpücük bırakıp odadan çıktı.
"Sevgilim... Yalnız kaldık."
Sandalyeye oturduktan sonra elini tuttum.
"Daha bu ne kadar sürecek hayatım?"
Cevap vermemesine alışmıştım. Alnının sol köşesini öpüp geri çekildim.
"Off! Çok sıkıldım."
"Aşkım?"
"Sana masal anlatmak istiyorum."
"Ne anlatayım?"
"Hmm..."
"Bir varmış bir yokmuş... Evvel zaman iç... Hayır ya onu anlatmıştım."
"Tamam. Vazgeçtim."
Boş boş oturup etrafı izlemeye başladım. Günlerimin böyle geçmesine azda olsa alışmıştım. Artık kendimden geçme durumuna gelmiş cansız varlıklarla konuşmaya başlamaktan korkuyordum. Bu odaya girdiğim an sudan çıkmış balığa dönüyordum. Bir çırpınış söz konusuydu ve sanki saçma sapan konuşarak bunu tescilliyordum.
Bir müddet sonra duvarlar üstüme gelmeye başladı. Kendimi dışarı atıp sigara içtim. Antidepresanda işe yaramıyordu. Bana iyi gelen Melekti. Ve onun uyanması gerekiyordu. Uyanınca geçecekti. İnanıyordum.
***
"Peki şimdi ne yapacağız?"
Abim odanın içinde bir o yana bir bu yana dolanıyordu. Derdim bana yetmezmiş gibi bir de şirkete gelen fazla borcun ödenememesi gibi bir durumla burun burunaydık. İki buçuk ay olmuştu ve Meleğim daha uyanmamıştı. Abim tam dönecekken önümüze şirket engeli de çıkmıştı.
Sol ayağım benden bağımsız titrerken alnımı ovuşturdum.
"Bir iş almamız lazım bizim."
Babam "Ha deyince ayağımıza geliyor zaten. Değil mi Yağız?" diye mırıldandı.
"Başka şansımız mı var baba?"
"Amcam nerede?" diye sordum. Barış yaslandığı camdan ayrılıp yanıma oturdu.
"Muhasebede."
"Baba milyarlarca borcu nasıl yapabildiniz?"
"Zam yaptık. Biraz rahat davrandık."
"Belli." dedikten sonra "Arabamı satın." dedim.
"Bir şey etmez."
"Amca benimkini de satın."
Amcam içeri girip "Bir ay içinde ödeyemezsek ciddi bir açığa sebep olacak. Kasada bir şeyler var. Onunda beşte ikisi şirket çalışanlarının. Kalanıyla borcu ödeyebiliriz ama ciddi bir iş alamazsak sıkıntıya düşeriz." dedi. Derin nefes verip "Benim hastaneye gitmem lazım." diyerek ayağa kalktım.
"Oğlum ciddi bir konu."
Arabanın anahtarlarını koltuğa atıp "Taksiyle giderim. Bunu düşünün." deyip dışarı çıktım. Kafam zaten bir milyondu. Daha fazla sorunu kaldıramazdım.
Güvenlikten taksi çağırmasını istedikten sonra kapının önünde beklemeye başladım. Okula da gitmiyordum ve devamsızlık sınırımı aştığım için babam gitmediğim günlere para ödüyordu. Sadece mezuniyet törenine gitmeyi düşünüyordum. O da Meleğim uyanırsa birlikte...
Hastaneye girerken bugün Meleğin yanında kimse olmadığını hatırladım. Hızlıca odasına girerken başında doktor ve hemşire vardı. Kalbim ritmini artırırken "Neler oluyor?" diye sorabildim.
"Hazanı tomografiye almıştık Yiğit. Durumu iyiye gidiyor." deyince derin nefes aldım.
"Bugün biri geldi mi?"
"Hayır. Sadece Nergis hanım aradı."
"Tamam. Teşekkür ederim."
Doktor odadan çıkınca sandalyeye oturdum. Saçlarını okşarken "Meleğim cezam bitmedi mi?" dedim. Evet bu cezaydı. Onu bıraktığım için bana ceza veriyordu.
"Aşkım... Sonbahar gözlüm... Sen bir uyansan her şey geçecek. Düzelecek."
İki kişilik yatak olduğu ve Meleği yatağa yan yatabileceğim şekilde yatırdıkları için kolayca yanına kıvrılabiliyordum. Yanına uzanıp başımı sol göğsüne yasladım. Kalbinin tam üstüne minik bir öpücük bırakıp ninni edasındaki kalp ritmini dinledim. Dünyanın en güzel melodisi. O an dikkat ettim ve solgun yüzünün azıcık ama çok azıcık renklendiğini hissettim. Uyuyan güzelim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEK
Teen Fiction"Meleğim... Tüm İstanbul şahidim olsun ki seni herkesten her şeyden çok seviyorum. Geceme güneş gibi doğdun ummadığım bir anda. O güneş hiç batmasın istiyorum. Benimle... Evlenir misin?"