Anneme ve teyzeme sınıfça bir grup olarak tatile çıkacağımızı söyledik. Bu kadar çabuk olmasına şaşırdılar ama kabul ettiler. Pınar valizini hazırlayıp bize geldi. Barış iyi olduğunu ve bizimle gelmek istediğini söylemiş. Hep birlikte!
Eve gider gitmez valizimi hazırladım. Yiğit oranın soğuk ve kalacağımız otelde kapalı havuzun olduğunu söyledi. Ona göre kıyafetler yerleştirdim. Yanıma bakım ürünlerimi şampuanımı ve kitaplarımıda almayı ihmal etmedim.
Tüm gece ise tatilimiz hakkında planlar kurmuştuk. Sabah erken uyanıp Pınarı uyandırdım. Sonra duş aldım ve dar paça siyah pantolonumla su yeşili kareli gömleğimi siyah trikomu giyindim. Beremi atkımı ve eldivenlerimi sırt çantama attım. Yolda yemek için kurabiye olan kutuyuda çantama attıktan sonra eşyaları kapının önüne koyup Pınara seslendim. O da koşturarak merdivenlerden indi.
Yiğit siyah bir jiple geldi. Şöfor inip eşyaları bagaja yerleştirince şaşırdım ama ona pek takılmayarak anneme ve vedalaştık. Ben arka koltuğa binerken Yiğit annemle konuştu sonra ön koltuğa bindi. Pınar ortada ben ve Barış cam kenarındaydık.
"Arkadaşlar önce kahvaltı yapacağız. Biz kahvaltı yaparken değerli şöforümüz Tarık internetten uçak biletlerimizi alacak. Tüm kontrol bende. Hepimizin devamsızlıkları halledildi. Bir haftalık iznimiz var. Dersler içinde ek ders açılacak. Tatilimizin keyfini çıkarmaya bakın."
Kahvaltı yaparken Yiğit kimliklerimizi istedi. Tarık işlemleri hallettikten sonra kimliklerimizi geri verdi. Yiğit konuşurken dudağının kenarındaki şeyi silmek için uzandığımda taze bir yara olduğunu farkettim ve ne olduğunu sordum.
"Ne ne?"
"Dudağının kenarındaki?"
"Hâ o mu? Ufak bir kaza."
"Ne kazası?"
"Önemli bir şey değil. Fazla vaktimiz yok. En fazla on beş dakika içinde buradan ayrılmalıyız."
Konuyu kendince kapattı. Bende söylemiyorsa vardır bir bildiği diyerek üstelemedim.
Havaalanında bir saat kadar bekledik. Uçağa bindiğimizde telefonları kapatın uyarısında telefonumu unuttuğumu farkettim. Annem beni merak etmesin diye Yiğitin telefonundan arayıp çabucak konuştum. Sonrada telefonunu uçak moduna aldım. Kilit ekranında dans ederken çekilen fotoğrafımız vardı. Benim telefonumun kilit ekranıda böyle!
"Bitti mi işin?" diye sorunca "Bitti." deyip telefonu uzattım.
"Fotoğraf çekilelim mi?"
"Olur."
İkimiz bir kaç selfie çekildikten sonra Barışla Pınarda yanımıza geldi ve onlarla birliktede çekildik.
Uçağın bu bölümünde bizden başka sadece bir bayan vardı. O da bizim önümüzde oturuyordu. O yüzden Yiğitin dizine uzanıp uyumaya çalıştım. Tam dalmıştım ki birden uçak sallanmaya başladı. Korkuyla doğrularak kemerimi bağlayıp gözlerimi kapattım ve başımı Yiğitin omzuna gömüp koluna sarıldım. Sanki deprem oluyordu.
Bir süre sonra normale dönünce hiçbir tepki vermeyen Yiğite baktım. Uyuyordu! Ben burada korkudan kaskatı kesileyim arkadaş uyusun!
Omzundan dürtüp uyandırınca "Geldik mi?" diye sordu.
"Hıhı geldik!" deyip ters bir bakış attım ve kollarımı göğsümde kavuşturdum.
"Ne oldu ya?"
"Az önce uçak tribülansa girdi. Ben korkudan öteki tarafı boylayacaktım!"
"Kızım uyuyordum! Nasıl farkedebilirim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEK
Teen Fiction"Meleğim... Tüm İstanbul şahidim olsun ki seni herkesten her şeyden çok seviyorum. Geceme güneş gibi doğdun ummadığım bir anda. O güneş hiç batmasın istiyorum. Benimle... Evlenir misin?"