"Yiğit...!"
Şoktan çıkıp pencereyi açınca atacağı taşı yere bıraktı. Neyse ki annemin uykusu bunları hissedemeyecek kadar ağırdı ve odası arka taraftaydı.
Dikkatlice aşağı sarktığımda sadece onun duyabileceği bir tonla "Saatten haberin var mı!?" diye çıkıştım.
"Bence zamanlamam harika! Seni görmeye geldim."
"Bu saatte mi!? Ne kadar zor bir durumdayız farkında mısın? Geri git!"
"Bir kere geldim ya! Sabah olana kadar gidemem!"
"Nasıl ya? Ne demek gidemem? Bal gibi de gidersin. İşte gördün beni!"
Pencereyi kapatıp yatağa geri döndüm. İçerisi buz gibi olmuştu. Yorganın altında ısınırken Yiğit pencereye tekrardan taş atmaya başladı. Sanırım onu durdurmak için eve almam gerekiyordu ve dışarı buz gibiydi. Yataktan kalkıp dikkatli adımlarla aşağı indim ve odamdan kalın hırkamı alıp üstüme geçirdim. Kapının kilidini ses çıkarmadan yavaşça açıp Yiğite el hareketleriyle gelmesini söyledim. İçeriye ellerini ısıtarak girdi. Kolundan tuttuğum gibi çatı katına çıkardım. Annemin kapımı gürültülü bir şekilde kapatıp kilitledikten sonra ayak seslerin ve "İyi misin?" diye seslendiğini duydum.
"İyiyim anneciğim. Sadece telefonumu odamda unutmuşum!"
Sesi biraz daha yakınalaşırken "Bu saate kadar uyumadın mı!? Of kızım! Geç kalma. Ben yatıyorum. Bir şey olursa yanıma gel." deyince "Tamam." dedim. Sonrası gitgite uzaklaşan ayak sesleri ve beni gülümseyerek bekleyen bir çift mavi göz.
Gözlerini yavaşça koluna indirince elimin hâlâ orada durduğunu farkettim ve hızlıca çekip iki elimi de arkamda birleştirdim.
"Beni takip et."
Güldüğünü belli eden bir ses benimde gülmeme fakat belli etmeme neden oldu. Yatağıma yerleşirken tam karşımda duran pufa oturdu.
"Biliyor musun? Kendime itiraf edemesem de beni unuttun sandım." dedim ikimize de itiraf ederek.
"Sen öyle bir zamanda geldin ki! Sanki yukarıdan gönderilen bir şeydin. Bunu da ben kendime itiraf edememiştim."
"Aramızda hiç bir şey geçmedi ki! Sen bir koltukta ben bir koltukta..."
"Emin ol evde geçirdiğim bir haftada seni çok aradım. Yani sen bir koltukta oturup sinirli bir şekilde televizyon izlesen bana daha iyi gelirdi. Bana arkadaş oldun."
"Sende... Sende öyle..."
"Ayrıca fırında makarnamı yedirmeden bağlarımızı kopartamazdım."
Yavaş bir kahkaha attım. Cebinden iki paket çıkartıp "Kahve malzemeleri." dedi.
"Seni değilde... Kahveni özlemişim!"
"Bak sen..."
Beni ciddiye almayarak -zaten gülümseyerek söylediğim için bende kendimi ciddiye almadım- "Kurabiyelerinden isterim ama..." dedi.
"Peki o zaman. Yine beni takip et."
Mutfağa geldiğimizde o kahveyi hazırladı. Bende kurabiyeleri tabağa yerleştirdim. Yiğit "Bu bende içtiğin kadar güzel olmayabilir çünkü onda organik süt kullanıyordum. Bu ise süt tozu." dedi. "Sorun değil." diyerek annemle akşam yemeği için kullandığımız tepsilere bardaklarımızı ve tabaklarımızı yerleştirdim. Gözlerimden uyku akıyordu ama Yiğitle muhabbet etmek pahasına o uykusundan fedakarlık ediyorsa bende ederim.
"Eee? Bensiz neler yaptın bakalım?"
"Senden önceki hayatımda ne yaptıysam onu yaptım Yiğit. Sen?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEK
Teen Fiction"Meleğim... Tüm İstanbul şahidim olsun ki seni herkesten her şeyden çok seviyorum. Geceme güneş gibi doğdun ummadığım bir anda. O güneş hiç batmasın istiyorum. Benimle... Evlenir misin?"